Yoksa savaşı normalleştiriyor muyuz? Bu sadece İsrail’in Gazze’de yüzlerce çocuğu öldürmesinin bedelini ödememesi değil.
Ve kendi Dışişleri Bakanları İsrail ordusunun orada “çılgınca davranmasına” izin verdiklerini söyledikten sonra, bu benim İsrail “Savunma Kuvvetleri”nin bölgedeki diğer tüm ordular kadar ayaktakımı olduğu konusundaki tezimi doğruluyor gibi görünüyor. Ama biz çatışma ve şiddete eşlik etmesi gereken ahlaksızlık duygumuzu kaybediyor gibiyiz. BBC’nin, Filistin’e yardım için yapılan çağrı filmini yayımlamamayı reddetmesi çok yol gösterici. Bu, BBC’nin doğruluğu sorgulanabilecek “tarafsızlığıydı.” Başka bir ifadeyle, bir kurumun korunması çocukların hayatlarından daha önemliydi. Savaş,sözde önceliği insanların acıları üzerine olan seyircilerin dikkatlice gözetledikleri bir seyirci sporuydu –Ortadoğu’da kanlı bir trajedi olsa da daha çok bir futbol maçı gibi-.
Tüm bunların nerede başladığından emin değilim. Kimse İkinci Dünya Savaşı’nın devasa boyutta bir toplu katliam olduğundan kuşkulanmaz, fakat bu savaştan sonra insan varlığını korumak için her türlü kanunu yürürlüğe koyduk. Uluslararası Kızılhaç Protokolü, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği büyük çaptaki çatışmayı sonlandırmak için oluşturuldu. Ve evet, Kore’nin olduğunu (BM bayrağı altında!) ve sonra Vietnam’ı biliyorum, ama sonra ABD Saigon’dan çekilince, “biz” daha fazla savaş yapmadık düşüncesi vardı. Yabancılar gaddarlıkları toplu halde işleyebilirler –akla Kamboçya geliyor- fakat biz olağanüstü batılılar muafız. Biz bunun gibi davranmadık. Belki Kuzey İrlanda’daki düşük yoğunlukul savaş olabilir. Ve İsrail-Arap çatışması durmadan aşındıracaktı. Ama My Lai’nin (Güney Vietnam’da yer alan ve sakinleri Vietnam Savaşı sırasında ABD askerleri tarafından öldürülen köy) geçmişimize gömüldüğü hissi var. Siviller Batı’da bir kez daha kutsanmıştı.
Değişimin ne zaman geldiğinden emin değilim. 1982’deki Lübnan işgali ve İsrail güçlerinin yaptığı Sabra-Şatilla katliamlarında 1700 Filistinli sivili öldürmesinde İsrail’in talihsizliği neydi? (Gazze bu rekoru kaçırdı) İsrail, (her zamanki gibi) “bizim” “teröre karşı savaşımız” için savaştığını iddia ediyor, ama İsrail ordusu bu savaşın olmakla övündüğü şey değil ve katliamlar buna eklenecek gibi görünüyor. (1996’daki Qana ve 2006’daki Marhawine çocukları akla geliyor) Ve tabii ki, her iki tarafı silahlarla hevesle desteklediğimiz 1980-1988 arasındaki İran-Irak Savaşı ve Hama’da Suriye tarafından binlerce sivilin katledilmesi gibi o kadar da önemli olmayan şeyler var.
Hayır, aksine bunun 1991’deki Körfez Savaşı olduğunu düşünüyorum. Tema müziğinin görüntülerle birlikte kullanıldığı ilk savaştı ve ABD askerleri binlerce Irak askerini siperlerinde canlı olarak boğduklarında bununla ilgili sonradan bilgimiz oldu ve fazla önemsemedik ve hatta Amerikalılar toplu mezarların işaretlenmesine dair Kızılhaç kurallarını reddettiklerinde bu yanlarına kaldı. Bu mezarların birçoğunda kadınlar vardı. İngiliz askerlerinin onları gömdüklerini gördüm. Ve Kızılhaç temsilcisine Amerikalılar tarafından kazılmış bir toplu mezarı göstermek için Mutla tepesine çıktığımızı hatırlıyorum ve büyük ihtimalle Amerikalıların burada bıraktığı plastik gelinciğe bakarak, “Çok şey olmuş” dedi.
Uluslararası hukuka ve savaş hukukuna çok şey olduğunu kastetti. Kanunlar ayaklar altına alınmıştı. Sonra sevgili Lordumuz Blair’in savaş yeteneklerini ilk tecrübe ettiği yer olan Kosova’ya ve başka bir katliam çukuruna gelelim. Tabii ki Milosevic kötü bir adamdı. (savaş başladığında Kosovalıların çoğu hâlâ evlerinde olmalarına, Sırplar tarafından evlerinden acımasızca kovulmalarının ardından evlerine döndüler ve savaş hedefi halini aldılar) Ama burada da yine fazladan birçok kuralı çiğnedik ve bunun bedelini ödemedik. Surdulica Köprüsü’nde bombaladığımız yolcu trenini hatırlayın –ve Jamie Shea’nin, filminde pilotun ateşi durdurmak için hiç zamanını olmadığını gösteren ünlü sahnesini- (aslında pilot trene yönelik zaten tren yanıyorken sürdüreceği başka bir bombalama için dönmüştü, ama bu filmin dışında tutulmuş). Ayrıca Belgrad Radyo İstasyonu’na yönelik saldırıyı hatırlayın. Ayrıca büyük şehir hastanesine yönelik saldırıyı. Jamie, “Askeri hedef” dedi. Ve haklıydı. Hastalarla birlikte hastanede saklanan askerler vardı. Askerlerin tümü sağ kaldı. Hastaların tümü öldü.
Ayrıca Afganistan vardı ve tüm bu “sivil kayıplar” ve haritadan silinen bütün köyler ve ayrıca 2003’teki Irak vardı ve öldürülen on binlerce –veya yarım milyon ya da bir milyon- Iraklı sivil. Bir kez daha, en başlangıçta, eski hilelerimize döndük, köprülerin, radyo istasyonlarının ve Saddam’ın saklandığı yer olduğuna inandığımız Bağdat’daki en azından bir sivil arazinin bombalanmasına. Oranın sivillerle tıka basa dolu olduğunu biliyorduk, ama Amerikalılar onu “yüksek riskli” operasyon olarak adlandırıyorlardı -Saddam’ı vuramama riski olduğunu söylemek istiyorlardı- ve 22 sivil öldürüldü. Ben son cesedi, bir bebeğe ait olanı, enkazdan kazınanı gördüm.
Ve önemsiyor görünmüyoruz. Irak’ta savaşıyoruz ve şimdi bir kez daha savaşmak için Afganistan’a geri gidiyoruz, tüm insan hakları ve korumaları bir kez daha ortadan yok olacak gibi görünüyor. Köyleri yok edeceğiz, Afganların bizden nefret ettiğini keşfedeceğiz ve –Irak’ta yaptığımız gibi- bizim için savaşacak daha fazla sabıkalı milis oluşturacağız. İsrail, Güney Lübnan’daki işgal alanlarında benzer milisler organize etti, kafadan çatlak bir Lübnanlı binbaşı tarafından yürütülen. Ama şimdi kendi askerleri “çıldırdı”. Ve BBC kendisinin tarafsızlığı için kaygılanıyor.
Robert Fisk: İngiliz gazeteci ve yazar. The Independent gazetesi Ortadoğu muhabiri. Hayatının 30 yılını Ortadoğu’da geçirdi. “Büyük Uygarlaştırma Savaşı: Ortadoğu’nun Fethi”, “Dönüş Olmadığının İşareti: İngiltere’yi Ulster’de İflas Ettiren Savaş”, “Savaşın Çağında: İrlanda, Ulster ve Tarafsızlığın Bedeli”, “Ulusa Acımak: Savaştaki Lübnan” ve “Savaşçının Çağı: Seçilmiş Yazılar” kitaplarının yazarı.
http://www.independent.co.uk/opinion/commentators/fisk/robert-fiskrsquos-world-when-did-we-stop-caring-about-civilian-deaths-during-wartime-1521708.html adresinde yer alan köşe yazısından çevrilmiştir.
0 Responses to Fisk: Savaş sırasındaki sivil ölümleri umursamayı ne zaman bıraktık?