Content feed Comments Feed

Yedinci Bölüm

1914-1917: Emperyalist Savaş, Üçüncü Enternasyonal’in Kuruluşu



Fransa’da, İşçi Enternasyonali'nin Fransız Seksiyonu (SFIO) savaş kredilerini oylamaktadır. Alman Sosyal Demokrat Partisi de aynı şeyi yapar. Lenin, bunu katıksız ve basit bir ihanet olarak görür. Yeni bir proje sıradadır: Üçüncü Enternasyonal.

1915 yılındayız. İşçi Enternasyonali Fransız Seksiyonu (SFIO) savaş kredileri için oy kullandı. Troçki, “Fransız sosyalizminin başı kesildi” diye yazar. Stéphanie Prezioso, 2017’de Contre la Guerre 14-18’de (14-18 Savaşına Karşı) “tersine dönüş tamamlanmış görünüyor” yorumunu yapar. Alman Sosyal Demokrat Partisi de onlara oy verir: John Peter Nettl, Rosa Luxemburg biyografisinde, “Hem Rosa Luxemburg hem de Clara Zetkin sinir krizi geçirdiler ve bir an intiharın eşiğine geldiler” diye yazar. Lenin de onun gibi bunu atlatamadı: “İhanet, katıksız ve basit.” Sosyalizm, burjuvazinin ve kapitalizmin gündemini benimseyemez. Kutsal birlik yok. Sosyal şovenizm yok. Lenin, o zamanlar üç milyon üyesi olan İkinci Enternasyonal’in ölümünü ilan eder ve Rus İmparatorluğu’nun askeri yenilgisi varsayımını kutlar. Geriye kalan tek şey, emperyalist savaşı devrimci bir iç savaşa dönüştürmektir. Troçki, düşmanlıkların derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunur. Anılarında, savaş devam ederse, “tüm Avrupa bu savaştan tamamen yıkılmış olarak çıkacaktır” diye yazar.

Almanya, Britanya sularını bir “savaş bölgesine” çevirir. Reims bombalanır ve bir zeplin Paris’i kıstırır. Doğuda Ermeni soykırımı başlar. Lenin; Hegel, Herakleitos ve Aristoteles okur. Analitik çalışmanın gerekliliğini asla gözden kaçırmaz. Devrimci teori olmadan devrim olmaz -iyi bilinen bir Leninist aksiyom. Ve sonra Alman Marksizminin önde gelen isimlerinden, söz konusu krediler için oy veren partizan Kautsky’yi yerden yere vurur: bir “fahişe”den başka bir şey değil. Ama şimdiden yeni bir projeyle meşguldür: Üçüncü Enternasyonal’i kurmak. Bir manifesto yazılmalıdır. Tartışmalar, delegasyonlar, alt komisyonlar, neredeyse her şey birbirine girer. Troçki bir sentez metni yazmakla görevlendirilir. Lenin bunu çok çekingen bulur ama yine de oy verir. Metin kabul edilir. Tony Cliff, “Savaş karşıtı devrimciler arasında Lenin ‘aşırılıkçılığı’, ‘devrimci yenilgiciliği’ savunması bakımından neredeyse tek başınaydı” diyor.

Rosa Luxemburg, savaş karşıtlığı nedeniyle Şubat ayı boyunca Almanya’da hapsedilir. Parmaklıklar ardında Junius adıyla Alman Sosyal Demokrasisinin Krizi’ni yazar ve Engels’in sosyalizm ya da barbarlık ifadelerini benimseyerek güncel olaylara uyarlamaya çalışır. Ancak sosyalist oluşumların, verdikleri oylarla, askerlerin katledilmesini vicdanlarına yüklediklerini özetler. “Almanya, Fransa, Rusya ve İngiltere işçileri sarhoş uykularından uyanana; kardeşlik içinde birbirlerinin kollarına sarılana ve savaş kışkırtıcılarının hayvani korosunu ve kapitalist sırtlanların boğuk çığlığını emeğin güçlü çığlığıyla bastırana kadar bu çılgınlık durmayacak ve bu kanlı cehennem kâbusu sona ermeyecektir.” Lenin, Şubat 1916’da Zürih’e yerleşir ve Luxemburg özgürlüğüne kavuşur. Verdun’da savaş başlar. Rus’umuz bol bol yumurta yer ve kütüphanelerde kamp kurar. Mayıs ayında “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm”in son rötuşlarını yapar -kitap ertesi yıl yayımlanacaktır. İtalya, Avusturya-Macaristan’a ve Türkiye, Romanya’ya savaş ilan eder. Fransız askerleri Douaumont’taki kaleyi geri alır, Somme Muharebesi 141 gün süren çatışmaların ardından sona erer. 200.000’den fazla İngiliz ölür. 65.000’den fazla Fransız. Yaklaşık 170.000 Alman.

Rosa Luxemburg'un broşürü ortaya çıkar. Lenin broşürü okur, yazarının Rosa Luxemburg olduğundan habersizdir. Kendi gözünde bazı hatalardan dolayı haksız olsa da, “muhteşem Marksist çalışması” için “yazarı yürekten selamlar”. “Devrimci sloganları, sonuçlarına kadar düşünmeye ve kitleleri sistematik olarak bu sloganların ruhuyla eğitmeye alışmış yasadışı bir örgütte yoldaşı olmayan yalnız bir adamın resmini” hayal ettiğini söyler. Kitleler, hâlâ. Hâlâ ve her zaman.


https://www.versobooks.com/en-gb/blogs/news/the-novel-of-lenin-chapter-seven adresinde yayımlanan ve Fransızca orijinalinden Patrick Lyons tarafından çevrilen metinden Türkçeye çevrilmiştir.

Bir önceki bölüm olan “Lenin Romanı-Altıncı Bölüm: Devrim Yavaş İlerliyor, Jaurès Öldürüldü, Büyük Savaş Geliyor (1907-1914)”u okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

 

Altıncı Bölüm:

1907-1914: Devrim Yavaş İlerliyor, Jaurès Öldürüldü, Büyük Savaş Geliyor


 

Lenin’in izini Londra, Brüksel, Cenevre, Paris ve Prag’da takip ediyoruz. Rotasını değiştirmiyor: bir devrim gerçekleştirmek, hem de muzaffer bir devrim. Yine de büyük savaş zamanıdır. Jean Jaurès suikasta uğrar.

1907 yılındayız. Menşevikler, rejim tarafından önerilen göreceli açılımın ele geçirilmesi gereken bir fırsat olduğu görüşündedir. Şu anda kurumsal bir gedik açılmıştır: içeri dalmaları gerekmektedir. Troçki, onların görüşünü paylaşmaz ve Bolşeviklerin giderek cesaretlendiğini kabul eder. Lenin kovalanmış, bitkin ve gergindir; bir süre İsveç’te dinlenecektir. Arkadaşı onu dünyadan kopmuş olarak tanımlar. Bolşevikler yine yaklaşan seçimleri boykot etmeye karar verir ve yine azınlıkta kalan Lenin buna karşı çıkar. Rus adası Kronstadt’ta denizciler isyan eder; hemen bastırılırlar.

Lenin Londra’dan geçerken, bu kez bir siyaset felsefesi eseri olan Materyalizm ve Ampiryokritisizm üzerinde çalışır. Onun izini Brüksel’e, Cenevre’ye, Paris’e kadar takip ederiz. Fransa’nın başkentinde geçirdiği günler canını sıkar. Nadezhda Krupskaya, “İlyiç o günlere hep ağır bir duyguyla baktı” diye yazacaktır. Söz konusu eser Mayıs 1909’da yayımlanır ve Plehanov onu küçümser. Rusya’da Sosyal Demokrat İşçi Partisi üzücü bir durumdadır. Bolşevikler, Lenin'in aktif olarak katkıda bulunduğu yeni bir dergi çıkarırlar. Inessa Armand, militan Marksist feminist, bir opera sanatçısı ve bir aktörün kızı; Fransızca konuşan devrimci (“çok duru bir Fransızca” diyecektir Marcel Cachin), “Moğol gözlerini ondan alamaz”. Bundan böyle onun yanında çalışacaktır. Birliktelikleri gizli kalacaktır. 1910’un sonunda Tolstoy ölür -iki yıl önce Lenin onun “kapitalist sömürüyü acımasızca eleştirmesini, hükümet zorbalıklarını, saçma mahkemeleri ve devlet yönetimini teşhir etmesini” selamlarken, “şiddetle ‘kötülüğe karşı direnme’ vaazı veren bir çatlak” olarak kaldığı için onu ayıplamıştı. Gösteriler, yeni işçi grevlerinin arka planında patlar. Haziran 1911’de Lenin, Seine-et-Oise’da kadrolar için bir okul açar. Eğitim yoğundur. Partinin kontrolünü ele geçirmelidir. Yarı anarşist, yarı Blanquist olan Menşevik Martov, Leninist hizbe karşı gürler; Rosa Luxemburg ona bir dövüş horozu, bir bölücü, bir provokatör ve bir ayrılıkçı olarak davranır.

1912'nin başında Lenin, Prag’da bir konferans düzenler. Amacı nedir? Partiyi yeniden canlandırmak. Onun gözünde toplantı başarılıdır. Ancak çok geçmeden örgütlenme eksikliği yüzünden hayal kırıklığına uğrar. Muhalifleri, onun partiyi köşeye sıkıştırma çabalarını lanetler, Troçki birleştirmeye çalışır ve Lenin de Troçki’yi lanetler. Lenin yoluna devam eder: bir devrim gerçekleştirin, muzaffer bir devrim ve legalist bir mutasyon üzerine bahis oynamayı bırakın. Rusya’daki kışkırtma devam eder. Lenin, Krupskaya ve iki yoldaşı Kraków'dan çok uzak olmayan bir yere yerleşirler. Prava (Gerçek) adlı yeni bir hukuk dergisi kurmuşlardır. Rusya sınırında Lenin sakinleşmiştir. Ülkesinde artık 700 binden fazla grevci işçi vardır. Duma’daki birkaç Bolşevik milletvekili grev çağrısı yapar ama Menşevik meslektaşları tarafından hemen reddedilirler. Prava’nın genel yayın yönetmeni Stalin, Lenin’in en keskin yazılarını sansürler. Yazışmalarında Lenin ona “zavallı bir korkak” diyecektir.  Yüce iktidar yayımlanmasını yasaklar.

Beş parasız, Inessa Armand’dan yeni ayrılmış, İkinci Enternasyonal’den tecrit edilmiş ve acı çeken karısının başucundaki adamımız yorgun düşmüştür. 1914 yazı gelir ve onunla birlikte Saint-Petersburg’da yeni bir grev başlar. Bu, devrimin gelişi olabilir mi? Hayır, şimdilik sadece savaş. Avusturyalı Franz Ferdinand bir cesetten başka bir şey değildir. Belgrad az önce bombalandı. Rusya’da genel zorunlu askerlik kararı alındı. Sonra Avusturya-Macaristan’da. Sonra Belçika’da. 31 Temmuz’da Jaures, Montmartre Sokağı’nda yemek yerken vuruldu. Beynine bir kurşun. Sosyalistin savaşa karşı olduğunu biliyoruz; barışın sesi onunla birlikte gümbürtüye gidiyor gibi görünüyor. “Politik olarak ondan çok uzaktaydım. Ama insan, onun güçlü kişiliğinin çekimini hissetmeden edemiyordu” diye yazıyor Troçki “Hayatım”da. İki ay sonra Lenin, Bern’e taşınır.

 

https://www.versobooks.com/en-gb/blogs/news/the-novel-of-lenin-chapter-six adresinde yayımlanan ve Fransızca orijinalinden Patrick Lyons tarafından çevrilen metinden Türkçeye çevrilmiştir.

Bir önceki bölüm olan “Lenin Romanı-Beşinci Bölüm: Ayaklanma Başlıyor, Sovyetlerin Rolü, Baskı (1904-1907)”yı okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız.  

 

 

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Pazar günü meydana gelen helikopter kazasında ölmesinin ardından yazılı bir açıklama yapan İran Komünist Partisi, Reisi’nin geçmişten bugüne komünistler başta olmak üzere muhaliflere yönelik atılan adımlarda aldığı önemli rollere dikkat çekti ve “Reisi, sabıka kaydıyla kapitalist İslami hükümet sisteminin bir parçasını temsil ediyordu” ifadelerini kullandı.


İbrahim Reisi'nin ölümü İran halkının çoğunluğunda aktif ve sessiz bir sevinç yarattı. İbrahim Reisi ve beraberindekileri taşıyan helikopterin “sert iniş” yaptığı haberi yayımlandığı andan itibaren, Hamaney, Hatemi, Ruhani vb. onun sağlığı için dua etmeye başlarken, İran’ın yaslı halkı onun ölümü için dakikaları sayıyordu. Onun emriyle kör olan gözler bile bugün sevinç gözyaşları döktü. Celladın ölümünden kaynaklanan bu sevinç dalgası, İslami hükümet ile İran’ın acı çeken işçileri ve halkı arasındaki ilişkinin uzlaşmazlık sınırına ulaştığını bir kez daha gösterdi.

İbrahim Reisi’nin adı ve yüzü, her şeyden önce, ölüm komitesinin bir üyesi ve siyasi tutukluların öldürülmesinin uygulayıcısı olarak, 20. yüzyılın sonlarında dünyanın bu köşesinde insanlığa karşı işlenen suçların bir hatırlatıcısıdır. Humeyni, Hamaney ve Rafsancani'nin tavsiyesiyle, savaş ve ekonomik sefalet nedeniyle hayatlarını kaybeden, izleri ve belgeleri İslami rejim yetkililerinin açgözlülüğünün canlı bir kanıtı olan insanları terörize etmek amacıyla insanlık karşıtı bir suç işledi. O dönemde Humeyni’nin emriyle, daha sonra ölüm komitesi olarak bilinen ve İbrahim Reisi'nin de üyelerinden biri olduğu özel bir komite oluşturuldu ve siyasi tutukluların öldürülmesi projesinin yürütülmesinden sorumlu tutuldu. O günlerde İbrahim Reisi ve komitenin diğer üyeleri, farklı siyasi görüşlere sahip binlerce mahkûmu ölüm mangasına teslim ederek isimsiz toplu mezarlara gömdüler. İbrahim Reisi, bu insanlık suçunu işlemeden önce de Meşhed'de ve daha sonra Süleyman Camii, Karaj, Tahran ve Hamedan'da savcılık görevlerinde siyasi muhaliflerin, özellikle de sol güçlerin bastırılmasında aktif rol oynamıştır. Daha sonra Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı, yargı başkanı ve ardından İslam Devleti başkanı oldu.

İbrahim Reisi, yargının başı olarak, cinayetleri meşrulaştırmak ve Kasım 1998’deki ülke çapındaki ayaklanmanın savaşçılarına karşı acımasız cezalar vermek, işçi hareketi ve diğer ilerici sosyal hareketlerin aktivistlerini tutuklamak ve siyasi mahkûmları idam etmek için hiçbir suçtan kaçınmadı. İslami rejimin tamamlanmamış başkanlığı sırasında 600’den fazla protestocuyu öldürdü, gözleri kör etti, kız okullarına kimyasal saldırılar düzenledi ve mahkûmlara yönelik art arda infaz dalgaları başlattı. İşçilere saldırması ve İran’ın özgür kadınlarına karşı ülke çapında bir savaş ilan etmesi, suçlarla dolu sicilini daha da utanç verici hale getirdi. İbrahim Reisi, İslami hükümetin eğitimli isimlerinden biri olarak, insanlığın bilinen değerlerini çiğnemekten, kadın düşmanlığından ve insan haklarını aşağılamadan, cehalet ve batıl inançları yaymaktan, insanların en temel siyasi, bireysel ve sosyal haklarını ellerinden almaktan, İslam bayrağını yükseltmek için vekâlet savaşları başlatmaktan vb. geri kalmadı. İşte bu nedenle İran’ın özgürlükçü ve eşitlikçi halkı, özellikle de kurbanların aileleri, İbrahim Reisi’nin insanlığa karşı suç işlemekten dolayı halka açık bir mahkemede ve kitlelerin önünde yargılanmasını ve yaptıklarından dolayı cezalandırılmasını sabırsızlıkla talep etti.

O, devrim sırasında, petrol endüstrisi işçileri petrol ihracat vanasını kapatıp siyasi ve sınıfsal talepleriyle öne çıktıklarında, kraliyet rejiminin karşı-devriminin kitlelerin ayaklanmasını Jaleha Caddesi'nde kan dökerek bastıramayacağı anlaşıldığında. İran kapitalist sınıfı ile Amerika ve diğer emperyalist kapitalist güçlerin İran'ın kapitalist sistemini kurtarmak için öne sürdüğü Humeyni liderliğindeki İslam devriminin ayaklarından biriydi. Yavaş yavaş, o günlerde İran burjuvazisi, kapitalist sistemi devrimden korumak için bağımsızlık bayrağını Humeyni’nin eline verdi ve Guadeloupe Konferansı'nda toplanan emperyalist güçler, İslami hareketi sürdürmek için hazır ve nazır olan orduyu ve baskı aygıtlarını teslim etti. Devrimi bastırma ve kanını akıtma görevini ona bıraktı. Reisi, bu eğilimlerin bir ürünüydü ve sabıka kaydıyla kapitalist İslami hükümet sisteminin bir parçasını temsil ediyordu.

Hamaney ve Devrim Muhafızları liderliği, beş günlük yas ilan ederek, Reisi ve arkadaşlarının ölümünü İslami rejimin dağınık saflarını birleştirmek ve kitleleri sindirmek için bir fırsata dönüştürmek üzere tehdit ve gözdağı vermek istemektedir. Kapitalist hükümetlerin ikiyüzlü liderleri, Reisi’nin insan hakları karşıtı sicilini saklıyor ve birbiri ardına İslami hükümete sempati mesajları gönderiyorlar. Reisi'nin ölümüyle birlikte, yukarıdan değişim ve dönüşümü ve İslam Cumhuriyeti rejiminin yumuşak bir şekilde devrilmesini stratejilerinin dayanaklarından biri haline getiren burjuva muhalefetinin bazı kesimleri, İbrahim Reisi yerine neden Hamaney’in ölmediğinden yakınarak, “siyasi süreçlerde onun ölümünün etkili olacağını” ve İslami rejimi devirme stratejilerinin yeni bir aşamaya gireceğini dile getiriyorlar. Ancak komünist işçiler, Hamaney’in ölümünü ve yukarıdan değişiklikleri bekleme ve umut etme eğilimlerine karşı mücadele ediyorlar ve İran’ın işçi kitlelerinin ve özgürlük seven halkının İran’ın renkli burjuva muhalefetinin yolunu izlemesine izin vermeyecekler.

Komünist işçiler, İslami hükümetin can damarının işçi sınıfının elinde olduğunu bilirler. Tıpkı devrim sırasında petrol işçilerinin petrol musluğunu kapatarak kraliyet diktatörlüğünün devrilmesine neden olması gibi, mevcut durumda da sadece petrol, gaz ve petrokimya endüstrileri, çelik endüstrileri, otomobil fabrikaları, demir eritme, elektrik endüstrileri, madenler, demiryolları vb. gibi endüstriyel ve kilit üretim merkezlerinde işçi grevleriyle, işçilerin ve emeklilerin acil taleplerinin derhal yerine getirilmesini, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, idam cezasına son verilmesini ve kadınlara yönelik baskılara derhal son verilmesini talep ederek, İslami hükümetin boğazı sıkılabilir ve baskı aygıtı durdurulabilir. Komünist işçiler, kestirme yol olmadığını biliyor. Kilit üretim merkezlerindeki işçilerin ülke çapındaki grevleri, toplumdaki tüm önde gelen sosyal hareketleri ve protestoları harekete geçirebilir. İşçi grevlerinin belkemiğini oluşturduğu kitlesel siyasi grevler, silahlı kuvvetler ve Devrim Muhafızları saflarının birliğini parçalayabilir, bu saflardaki çatlağı derinleştirebilir ve onları bastırma gücünü zayıflatabilir ve ayaklanmayı örgütleme ve İslam Cumhuriyeti rejiminin devrimci bir şekilde devrilmesinin zeminini sağlayabilir.

Yaşasın özgürlük, eşitlik ve işçilerin yönetimi!


Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

TUDEH (İran Kitlelerinin Partisi), İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında ölmesinin ardından yazılı bir açıklama yaparak, Reisi’nin ülkedeki muhaliflere yönelik işlenen suçların ve komünistlere yönelik katliamların önemli aktörlerinden biri olduğunu vurguladı ve rejimin mevcut durumdan endişe duyduğunu belirtti.


 

İbrahim Reisi, İran İslam Cumhuriyeti'nin suçlu bir temsilcisiydi ve son kırk yıl boyunca İran’daki özgürlük savaşçılarının öldürülmesinde kilit rol oynamış bir temsilciydi. 24 Ağustos 1987 tarihinde İslami hükümet tarafından cezaevlerine gönderilen ve aralarında Hüseyin Ali Niri ve savcı Murtaza İşrakî'nin de bulunduğu “Ölüm Komitesi” ile görüşme yapan Hüseyin Ali Muntazeri’nin (Reisi’ye ‘cellat’ lakabını veren kişidir; ç.n.) yaptığı bu görüşmeye ilişkin Ağustos 2015'te ortaya çıkan konuşma, Evin hapishanesindeki dönemin Enformasyon Bakanlığı temsilcisi Mustafa Purmuhammedi (sonradan Adalet Bakanı olan; ç.n.), dönemin savcı yardımcısı İbrahim Reisi ve İslam Cumhuriyeti yöneticilerinin aşağılık ve insanlık dışı doğasını ifşa etti. Muntazeri, toplantıda, siyasi tutukluların idamını İslam Cumhuriyeti'nde ‘o zamana kadar işlenen en büyük suç’ olarak nitelendirmiş ve bu toplantıda hazır bulunan ve aralarında bu komitenin üyelerinden biri olan İbrahim Reisi’nin de bulunduğu ‘İdam Komitesi’ne hitaben şunları söylemiştir: ‘Bana göre bu, devrimin başlangıcından bu yana İslam Cumhuriyeti’nde işlenen en büyük suçtur ve tarihte bizi mahkûm edecekler... ve gelecekte sizi tarihin suçluları arasına yazacaklar.’

1987'deki katliam sırasında, farklı fikir ve görüşlere sahip ve farklı siyasi gruplardan binlerce siyasi mahkûm, Humeyni’nin ve İbrahim Reisi gibi suçluların emriyle ölüm mangalarına teslim edildi. Ülkemizin modern tarihinde eşi benzeri görülmemiş bu katliam sırasında İran’ın kitle partisi, İran’ın anti-otoriter hareketinin en önde gelen liderlerini, ülkenin önde gelen yazar ve çevirmenlerini, işçi ve emekçi hareketinin aktivist ve kadrolarını, yurtsever subaylarını, öğrenci ve kadın hareketinin aktivist ve figürlerini kaybetti.

İbrahim Reisi, İslam Cumhuriyeti'nin suçlu ve azgın ‘yargı’ aygıtına başkanlık ettikten sonra rejim kaynaklarına göre bile kaba bir seçim şovunun ardından, tüm ülkede seçilme yeterliliğine sahip kişilerin %52'sinden fazlasının (Tahran'da %74’ünün) seçimlere katılmaması ve sandıklara 4 milyondan fazla geçersiz oy atılmasına karşın Ali Hamaney'in emri ve Devrim Muhafızları ile rejimin güvenlik organlarının doğrudan ve kapsamlı müdahalesiyle rejimin cumhurbaşkanı olarak atandı. İbrahim Reisi'nin cumhurbaşkanlığı dönemi, işçi ve emekçi protestolarının yoğunlaştığı, ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ hareketi de dâhil olmak üzere İslam Cumhuriyeti hükümetine karşı yaygın halk mücadelelerinin yaşandığı, barışçıl halk protestolarının kanlı bir şekilde bastırılmasının yanı sıra muhaliflerin ve özgürlük savaşçılarının yaygın bir şekilde idam edildiği bir dönemdir. Ve aynı zamanda ekonomik krizin, eşi benzeri görülmemiş enflasyonun, on milyonlarca İranlının yoksulluk sınırının altına sürüklenmesinin, artan işsizliğin ve İran toplumunda yoksulluk ile zenginlik arasındaki vadinin derinleştiği ve kapsamının genişlediği dönemdi.

İslam Cumhuriyeti hükümetinin ve bu hükümetin başı olarak İbrahim Reisi’nin politikaları, ülkemiz insanlarının yaşamlarında çok daha zor bir durum yaratmıştır. Cumhurbaşkanı’nın hükümeti, kendisinden önceki hükümetler gibi, verdiği sözlerin aksine, ülke ekonomisinin gerileme eğilimini değiştiremedi ve ülkenin çalışkan emekçilerinin iş ve yaşam koşullarını iyileştiremedi, çünkü bu hükümet de daha öncekilerin neoliberal modele dayalı otuz yıllık makro-ekonomik programlarını sürdürdü.

İslam Konseyi ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinin boykot edilmesi, rejimin resmi istatistiklerine göre bile halkın %60’ından fazlasının katılmadığı ve buna rağmen seçimlere katılanlar tarafından milyonlarca geçersiz oy kullanıldığı eşi görülmemiş ölçekte bir boykottu. Bazı şehirlerde geçersiz oyların sayısı seçilenlerin oylarından bile fazlaydı. Bu, Ali Hamaney ve onun suçlu başkanının halkımız nezdindeki “popülarite” seviyesinin son sınanmasıydı.

Rejimin başlıca unsurlarından biri olan ve İslam Cumhuriyeti içindeki bazı güçlü çevreler tarafından Ali Hamaney’in yerine geçirilmeye hazırlanan İbrahim Reisi ‘Cellat’ın ölümü, rejimin ülkedeki son derece kritik durumu kontrol etme planlarına bir darbedir. Ali Hamaney'in dün gece ‘bir grup asker ailesi’ ile bir araya geldiği yönündeki sözleri ‘İran halkı endişe etmesin, ülke yönetiminde herhangi bir aksama olmayacak’ sözleri, rejim liderlerinin mevcut çok kritik durumdan duyduğu endişeyi göstermektedir.

Ülkemizin insanları ve bu gericilik ve zorbalığın, rejimin paralı askerlerinin korkunç suçlarından kurtulanların ailelerinin, İbrahim Reisi’nin ölümüyle ilgili tek üzüntüleri, çok uzak olmayan bir gelecekte tarihi yargılanma şansının ortadan kalkmış olmasıdır.

Partimizin son aylarda işaret ettiği üzere, bugün toplumun çoğunluğu ile iktidardaki diktatörlük arasındaki derin ve geniş uçurum onarılamaz. Toplumun büyük kesimi, özellikle de işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimler, siyasi ve sosyal alanda köklü değişiklikler yapılmasını ve bu otoriter rejimden kurtulmayı istemektedir. İslam Cumhuriyeti çürümektedir ve hayatta kalması için krizler ve zor kararlarla karşı karşıyadır. Ülkenin tüm ulusal ve özgürlükçü güçleri, ortak ve birleşik mücadelesini yoğunlaştırarak, diktatörlük yönetimine son vermenin ve ulusal ve demokratik bir hükümet kurmanın yolunu açmalıdır.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

 


Beşinci Bölüm

1904-1907: Ayaklanma Başlıyor, Sovyetlerin Rolü, Baskı

 


1905 yılındayız. Petersburg’da, Putilovsky fabrikasındaki işçiler greve gider: işten çıkarılan yoldaşlarının yeniden işe alınmasını ve bir ustabaşının görevden alınmasını talep ederler. Müdür bunu reddeder ve işçilerin çoğunu işten atmakla tehdit eder. Ortodoks bir rahip olan Georgy Gapon, mücadeleye önderlik eder ve söz konusu müdüre 12 talepten oluşan bir liste gönderir. Grev devam eder. Başka bir fabrika. Sonra bir başkası. Gapon, yönetimle müzakere etmek yerine hükümete başvurur ve bir dilekçe yazar. Devrimci militanlar isyana katılır ama kabul etmek gerekir: Gapon liderdir; halk ona tapmaktadır. Militanlar, Çar’a yalvarmanın siyasi bir hata olduğunu düşünürler –rejim ikna edilmemeli, yıkılmalıdır.

22 Ocak’ta kalabalık Kışlık Saray’a doğru yürüyüşe geçer. Gapon, gür sakalı ve boynundaki haçla yürüyüşe önderlik eder. Çarın portreleri kaldırılır, kalabalık sadece lütuf beklemektedir. Ancak Çar orada değildir. Askerleri onları karşılar ve ateş ederler. Bu bir katliamdır. “Ayaklanma başladı. Zora karşı zor. Sokak çatışmaları şiddetleniyor, barikatlar kuruluyor, tüfekler çatırdıyor, silahlar patlıyor. Kan nehirleri akıyor, özgürlük için iç savaş alevleniyor” diye yazan Lenin, hükümetin derhal devrilmesini tavsiye eder. Gapon artık Çar’ın ölümünü vaat etmektedir. Cenevre’ye gider ve orada bir kafede Lenin’le buluşur. ,Lenin onun tarihsel erdemlerini kabul eder ama kafasının çok karışık olduğuna karar verir. İnanç adamının teoriden hoşlanmadığı doğrudur. Yine de Tony Cliff, Lenin: Partiyi İnşa Etmek (1893-1914) adlı kitabında, “Görüşme, Gapon’un tamamen samimi olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı” diyor. Troçki gizlice Rusya’ya döner ve birkaç ay sonra Lenin, sosyalist devrimin yakında demokratik devrimi takip edeceğini yazar. Ekim ayında İkinci Nikola, siyasi kanun kaçaklarını affederek halkın öfkesini yatıştırmaya çalışır. Lenin aceleyle memleketine geri döner. Kılık değiştirerek Saint Petersburg sovyetinin yönetimine yardım eder ve savaş sanatı üzerine metinler yazar. “Onun için sovyet, sadece proletaryanın mücadele içindeki yeni bir örgütlenme biçimi değil, aynı zamanda gelecekteki işçi iktidarının da biçimiydi. Bu fikri bir boşlukta geliştirmedi. Birçok işçinin içgüdüsel olarak hissettiği şeyi dile getiriyor ve genelleştiriyordu” diye yazıyor Cliff. Bu istisnai durum karşısında Bolşevikler ve Menşevikler bir araya gelir. Sovyet bastırılır. Menşevik eş başkanı Troçki tutuklanır. Genel grev çağrısı yapılır, Bolşevikler hedef talimine başlar ve halkı silahlanmaya teşvik eder. Moskova barikatlarla süslenir, isyancılar ellerinden geldiğince kendilerini donatır, alevler görülür, bir polis memuru evinin önünde düşer. Bir general tüm militanların imha edilmesini emreder; Aralık ayı sonunda ayaklanma bastırılır. Devrim, çiçek açamadan ölür.

Sibirya’da sürgüne mahkûm edilen Troçki, bir köylünün yardımıyla kaçmayı başarır ve Finlandiya’ya ulaşır. Orada Lenin’i ve deneyimli bir Menşevik figür olan Martov’u bulur. “Hayatım” kitabında hatırlayacaktır: “Lenin, hapishanedeki çalışmalarımdan övgüyle söz etti ama gerekli sonuçları çıkarmadığım için, yani Bolşeviklere geçmediğim için benimle alay etti. Bunda haklıydı.”

Nisan 1906’da Stockholm’de dördüncü parti kongresi yapılır. Bu kez Menşevikler çoğunluğa sahiptir. Taktiksel olarak tebaasını yumuşatmaya hevesli olan II. Nikola, bir yasama meclisi olan Devlet Duması’nın kurulmasını kabul eder. Halk, sıkı ve eşit olmayan bir şekilde denetlense de oy kullanır. Lenin de taktiksel olarak seçimlere katılımdan yanaydı. Bolşeviklerin çoğunluğu öyle düşünmüyordu. Oylamanın sonuçları Mayıs başındaki kongrede açıklandı: Ilımlı sosyalizm yanlısı İşçi Partisi 136 milletvekiliyle ikinci sırada yer aldı. Menşevikler tarafından temsil edilen Sosyal Demokrat İşçi Partisi 18 milletvekili çıkarır. II. Nikola, meclisi feshetmek için acele edecektir. Lenin, devrim çağrısı yapmaya devam eder. Sonra Saint Petersburg’a gider.

 

https://www.versobooks.com/en-gb/blogs/news/the-novel-of-lenin-chapter-five adresinde yayımlanan ve Fransızca orijinalinden Patrick Lyons tarafından çevrilen metinden Türkçeye çevrilmiştir.

Bir önceki bölüm olan "Vladimir, Lenin Oluyor, Troçki ile İlk Görüşme (1900-1904)"yi okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

Dördüncü Bölüm

1900-1904: Vladimir, Lenin Oluyor, Troçki ile İlk Görüşme


 

Vladimir kalıcı olarak Lenin adını alır. “Ne Yapmalı?” adlı kitabı 1902'de gün ışığına çıkar. Troçki ile tanışır ve onunla karmaşık ilişkiler içine girer. Troçki çoktan uzaklaşmaya başlamıştır.

1901 yılındayız. Lenin doğar. Ve bu doğum, Plehanov’a yazılmış bir mektubun altında gerçekleşir. Bu takma adın nedenini bilmiyoruz -belki de Lena Nehri’nden sonra. Devrimci, yaşamı boyunca 148 isim kullanır; bundan sonra onu böyle çağıralım. 

Rosa Luxemburg ile tanışır ve ardından karısıyla birlikte Iskra’yı uzaktan yayabilecek ve destekleyebilecek bir militanlar ağı kurar. Lenin’in aklında tek bir fikir vardır: Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP), halkın sesini bütün yönleriyle taşımayı başarması. Bakanlarından ikisi, devrimci sosyalistlerin kurşunları altında kalır. Lenin’in reddettiği bir strateji. Bireysel terörizm, kitleleri bir araya getiremez ya da örgütleyemez. Şimdilik sadece bir dergi bunu yapabilir. “Ne Yapmalı? “üzerinde çalıştığı kitabın sorusudur. “Yazarken genellikle odada bir aşağı bir yukarı hızla yürür, yazacaklarını fısıldardı. Kendimi onun çalışma tarzına çoktan adapte etmiştim ve o yazarken onunla hiç konuşmadım ya da ona soru sormadım. Daha sonra yürüyüşe çıktığımızda bana ne yazdığını ve ne düşündüğünü anlatırdı” diye yazar Nadezhda Krupskaya. Kitabın adı, Çernişevski’nin 1863’te yazdığı aynı adlı ünlü romana bir saygı duruşudur. Bir neslin kitabı; Lenin’in kardeşi Aleksandr’ın kitaplığından indirip hararetle okuduğu kitap.  Kendisinin yazdığı “Ne Yapmalı?” 1902’de gün ışığına çıkar. Lenin, kalemi Sibirya'da bir av tüfeği gibi eline alır: Bernstein ve takipçilerine aklından geçenleri söyler. “Bu, burjuva demokrasisinin, sosyalizmin bağımsızlık hakkını ve dolayısıyla var olma hakkını inkâr etmesiyle eş anlamlıydı; pratikte, doğmakta olan işçi sınıfı hareketini liberallerin bir uzantısına dönüştürme çabası anlamına geliyordu.”

İhtiyaç duyulan şey, işçileri Marksist görüşlerin üstünlüğü konusunda ikna etmekti. Onları “dışarıdan”, eğitimli, disiplinli ve profesyonel devrimciler aracılığıyla ikna etmek, bir parti avangardı oluşturmak. Leninizmin temeli atılmıştır. Tony Cliff, Lenin’in çubuğu kasten fazla büktüğünü kabul ederken, “kendiliğindenciliğin” merkezi reddinin, “örgütlenmeye mekanik aşırı vurgu” verdiği yorumunu yapacaktır. Polis gözetimi arttırır, bunun üzerine çift Londra’ya taşınır ve yorulmak bilmeden Iskra üzerinde çalışır. Yayın komitesinde Plehanov da dâhil olmak üzere altı üye vardır ve Ekim ayında Lenin, Troçki ile tanışır. Devrimci, Sibirya’dan bir saman arabasında saklanarak kaçmayı başardıktan sonra İngiltere’ye henüz varmıştır. Kendisinden on yıl kıdemli olan Lenin, kanalın öbür tarafında Richter adıyla yaşamaktadır ve o sıralar yazılarıyla Pero olarak tanınan bu adamla tanışmak istemektedir. İki adam buluşur; Lenin, Troçki’ye kalacak bir yer bulur ve onu editör olarak yanına almayı umar. Plehanov reddeder. Grup içinde gerginlikler yaşanır ve Troçki’nin Leninist kutbu güçlendireceğinden şüphelenildiği söylenir. 23 yaşındaki Troçki, Iskra'ya katılır ama liderliğine katılmaz. Biyografi yazarı Isaac Deutscher şöyle yazacaktır: “Iskra'nın misyonuna, Troçki'den daha ateşli inanan kimse yoktu; yazıları da bu inançla titreşiyordu.”

Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin ikinci kongresi Temmuz 1903 sonunda Brüksel’de yapılır. Eski püskü bir depo, sadece 40 delege, bölgede polis. Kongre Londra’ya taşınır. Köylülüğün rolü, parti üyeliğinin koşulları üzerine tartışırlar, oylama yaparlar, Lenin, 14 kez araya girerek Iskra’nın liderliğinin daha katı bir temelde yeniden ele alınmasını ister. Toplantının amacı, devrimci eğilimleri birleştirmek olsa da, hemen iki blok ortaya çıkar: çoğunluk (Bolşevikler) ve azınlık (Menşevikler). Lenin bundan pişmanlık duyar, hatta tartışmalar sırasında “öfkeli bir adam gibi” davrandığını kabul eder. Troçki, yoldaşının sertliğini, Jakobenliğini ve Robespierci eğilimlerini eleştirerek mesafe koyar. Durum hızla kötüden daha kötüye gider. Azınlıklar boykot çağrısında bulunur, Lenin yayın kurulundan istifa eder, Troçki Iskra’ya geri döner. Gerilim bir kez daha Lenin’e hem zihnen hem de bedenen zarar verir; parti konseyinden ayrılır ve siyasi mücadeleden uzaklaşır gibi görünür. En azından görünüşte. 1904’ün sonunda, yaklaşık 20 Bolşevik militanla birlikte Vperyod (İleri) gazetesini kurar. Her şeye yeniden başlamalıdır. Solda Iskra'yı geçmelidir. Yıllar sonra Lenin, Troçki'ye “Yahuda” ve “domuz” diyecektir.


https://www.versobooks.com/en-gb/blogs/news/the-novel-of-lenin-chapter-four adresinde yayımlanan ve Fransızca orijinalinden Patrick Lyons tarafından çevrilen metinden Türkçeye çevrilmiştir.

Bir önceki bölüm olan "Paris ve Almanya’ya Seyahatler, Bir Derginin Yaratılması (1895-1900)"nı okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

Üçüncü Bölüm

1895-1900: Paris ve Almanya’ya Seyahatler, Bir Derginin Yaratılması


 

Yüzyılın başında Vladimir’e seyahat etme izni verilir. Paris’te Marx’ın damadı Lafargue ile karşılaşır. Ardından İsviçre ve Berlin’e seyahat eder. Ocak 1900’de sürgünü sona erer ama Almanya’ya geri döner.

1895 yılındayız. Vladimir’e nihayet seyahat izni verilir. İsviçre’ye gider ve orada Plehanov’la tanışır. Bu aristokrasi evladı, Rusya’da Marksizmi yaymadan önce Engels’le tanışmıştır. Lenin onu okumuş ve hayranlık duymuştur. Birlikte Marksist bir dergi çıkarmayı düşünürler. Sonra Lenin Paris’e gider. Burada Marx’ın damadı Lafargue ile tanışır ve İsviçre’deki bir tedavinin ardından Berlin’e gider.  Tabii ki kitap okumaktadır. Kaldığı yer mutlaka bir kütüphanenin yanında olmalıdır. Eylül ayında ülkesine döner, Marksist okumaları bavulunun sahte tabanına gizlenmiştir.

Rusya’da ufak işçi sınıfı sesini yükseltmeye başlamıştır. Vladimir, henüz kurulan İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’nin bürolarına katılır. Çok geçmeden bir dergi kurma zamanı gelir, ancak polis bu emellere son verir: Birliğin militanları hapse atılır. Vladimir hapishanede görünmez mürekkeple -sütle- yazar, hücresine bakar, egzersiz yapar ve bir sonraki yazı projesine yoğunlaşır. Ocak 1897’nin sonunda 3 yıl sürgüne mahkûm edilir. Yön: Doğu Sibirya. Bir oda kiralar, nehirde yıkanır, balık tutar ve tutkuyla avlanır. Ailesi maddi ihtiyaçlarını karşılamaya devam eder; kısa süre sonra bir köpek ona eşlik eder. Nadezhda Krupskaya, annesiyle birlikte ona katılır. Soylu olmayan genç Marksist, onunla 1894’te Saint Petersburg’da bir konferans sırasında tanışmıştır. O da Birlik’e katılmıştı. Çift, 1897 yazında bir kilisede evlenir. Lenin’in Anıları adlı kitabında şöyle yazacaktır: “Vladimir İlyiç, işçilerin yaşamı ve koşullarına dair bir resim oluşturmasına, devrimci propaganda konusunda onlara yaklaşabileceği bir yol bulmasına yardımcı olabilecek her küçük ayrıntıyla ilgileniyordu.”

Birlikte birkaç İngilizce sosyalist metnin çevirisi için uğraştılar ve Lenin makalelerini çoğalttı. Takma bir adla iki kitap yayımladı. Ancak sürgün ona azap verir: güçsüzlüğünün acı bir şekilde farkındadır. Özellikle de Marksist dünya huzursuzken. Felsefenin Sefaleti’nin Almanca çevirmeni, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin önde gelen teorisyeni ve Engels’in vasiyetini yerine getiren Eduard Bernstein, 1896’da “Sosyalizmin Sorunları” başlıklı üç makale, üç yıl sonra da Evrimci Sosyalizm kitabını yayımlar. Ne diyordu? Özetle şunu: Marx yanlış yoldaydı; kapitalizm kendi iç çelişkilerinin ağırlığı altında çökmeyecektir; orta sınıflar artık ihmal edilmemelidir; devlet, genel oy hakkı yoluyla mücadelenin odağı haline gelebilir. Özetle: şiddetli devrim yerine reform. Elbette bir ayaklanma. Rosa Luxemburg, ünlü “Reform mu Devrim mi?” kitabına dönüşecek makalelerinde yanıt vermekten çekinmez. Bernstein yanılıyor. Daha da kötüsü, bu saf oportünizmdir (“revizyonizm” olarak adlandırılır). “Ama şimdi Bernstein’ın kitabında yüzünü gösterdiğine göre, insan hayretle haykırmaktan kendini alamıyor: “Ne? Tüm söyleyeceğin bu mu? Orijinal bir düşüncenin gölgesi bile yok! Marksizm tarafından onlarca yıl önce çürütülmemiş, ezilmemiş, toz haline getirilmemiş tek bir fikir bile yok!”

Vladimir defalarca kitabın kendisine gönderilmesini talep eder. Kitabı eşiyle birlikte okuduktan sonra da küçümsediğini gizlemez. Bir kedi onlarla yaşamaya başlar ve Vladimir’in ailesi, mektuplarında günlük yaşamına dair hiçbir şey anlatmadığından yakınır. Ama o, bu tür bir ruhtan yoksundur. Önemli olan işidir. Daha sonra Gorki, Lenin için “Basit alışkanlıkları olan, içki ve sigaraya yabancı bir adamdı, sabahtan akşama kadar zor ve karmaşık işiyle meşguldü ve kendi ihtiyaçlarını göremese de yoldaşlarının iyiliğini gözetirdi” diyecektir. Nihayet 19 Ocak 1900 gelir: sürgün sona ermiştir. Çift, 500 kiloluk kitaplarını toplar ve Pskov’a yerleşir. Polis, onu buna zorlar. Ancak Rusya içinden hiçbir şey yapılamayacağından emindir. En ufak bir kıpırtıda tekrar içeri dalacaktır.

Yeni ortaya çıkan protesto hareketini birleştirmek için bir gazeteye ihtiyacı vardır, ancak gazete basılır basılmaz sansürlenecektir. Ayrılma zamanı: yetkililere bir dilekçe verir. Böylesine önemli bir adamdan kurtulma fikri hoşlarına gider ve kabul ederler. Temmuz ayında Almanya’ya gider ve orada Plehanov ile bu birlik için çalışma umuduyla buluşur.

Bu bir aldatmacadır. Hem de acı bir aldatmaca. Plehanov; şüpheci, sinirli, hoşgörüsüz ve otoriterdir. Hepsinin ötesinde, antisemitizme kayar. Vladimir’in hiçbir zaman bu kadar saygı duyduğu bir adam olmamıştı; ayrılırken hiç bu kadar yaralanmamıştı. Militan Troçkist Tony Cliff, Building the Party, Lenin 1893-1914 (Cilt 1) adlı kitabında, “Bu olay ona, kendi başına bir lider olmak için ilk kez kaslarını esnettiğini gösteriyor. Gelecekteki ittifaklarının ve kavgalarının kişisel ve siyasi yönlerini asla birbirine karıştırmamayı öğretti -doğasının duygusal yönünü disipline etmeyi öğrendi” diye yazıyor. Yüzyıl sona ermektedir ve Vladimir, Almanya’da Iskra’nın (Kıvılcım) ilk sayısına son rötuşları yapmaktadır. Sloganı mı? “Bir kıvılcımdan bir ateş alevlenecektir.”


https://www.versobooks.com/en-gb/blogs/news/the-novel-of-lenin-chapter-three adresinde yayımlanan ve Fransızca orijinalinden Patrick Lyons tarafından çevrilen metinden Türkçeye çevrilmiştir.

Bir önceki bölüm olan "Kardeşin Ölümü, Marksist Çevreler, II. Nicholas Tahta Çıkıyor (1885-1893)"u okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

 

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi