Content feed Comments Feed

Hindistanlı yazar Arundhati Roy, El Pais gazetesi (Brezilya baskısı) ile gerçekleştirdiği söyleşide Covid-19, milliyetçilik, ırkçılık karşıtı gösteriler, kast sistemi ve Gandhi gerçekliği, kadın mücadelesi gibi konulardaki görüşlerini paylaştı.

- Covid-19’u, karanlıktaki şeyleri aydınlatmamızı mümkün kılan kimyasal testlerle karşılaştırdınız. Durum nedir? 

Meydana gelen şey, bize kapitalizm ve neoliberalizmin krizine ve eşitlikçi bir toplumun en ufak belirtisinin dahi yok edilmesine dair bir şeyler söylüyor. Hindistan’da her şey çok kötü bir şekilde planlanmış ve devasa bir açlık ve işsizlik krizi, topyekûn bir çöküş olacak şekilde uygulanmış durumda. Ayrıca bu ay Keşmir’in özel statüsünün iptali ve ilhakını da yaşadık. Hükümetin Çin ve Pakistan’a karşı söylemi, sınıra asker sevk edecek düzeyde saldırgandı. Ekonomi, hiçbir toparlanma belirtisi göstermiyor. Devasa bir kriz var. Ve entelektüelleri, akademisyenleri, hukuk insanlarını tutuklayarak, hükümetin yalanlarını dinlemeyen gazetecileri taciz ederek Müslümanlara karşı nefreti yaymayı sürdürüyorlar. 

- Geçtiğimiz ay Hiroşima ve Nagazaki’nin yıl dönümleriydi. Hindistan’ın nükleer testlerine ilişkin 20 yıldan fazla bir zaman önce yazmıştınız. 

Evet ve şu anda yüz yüze karşılaşma halinde olan üç nükleer güç mevcut; Çin, Pakistan ve Hindistan. Ve bu durum sadece, bir savaş olup olmamasına ilişkin ya da bunun bir nükleer savaş olup olmamasına ilişkin değil; bu silahların, insanların zihinlerinde hangi etkiye sahip olduğuna ilişkin. Nükleer denemeler, İslamofobiyi destekleyen ve sokakta öldürmek ve linç etmek için izin belgesine sahip olduğunu varsayan Hindu milliyetçiliğinin muhalefetten hükümet olmaya geçtiği andı. 

- Sosyal ağlar, yıllardan beri betimlediğiniz politik ve toplumsal manzarayı nasıl etkilemekte?

Ağlar, medyanın yalancılıklarını kuvvetlendiriyor, fakat bu ağlar aynı zamanda varlığını sürdüren küçük direnişin ilerleme kaydettiği platformdur. Tamamen sağ tarafından el koyulmuş alanlar değiller, ancak örneğin seçim süreçlerinde sahip oldukları güç ve yalan haberlerin kasti bir şekilde yayılması ile kamuoyunun nasıl manipüle edildiği dehşet verici. Fakat tamamen düzen medyasının gücüyle birleşik halde çalışıyor. 

- Hindistan’ı, “yeni bir ulusta yaşamayı öğrenen eski insanlar” şeklinde tanımlıyorsunuz.

Hindistan’ı bir ülkeden fazlası olarak; 20’den fazla resmi dil ve 700’den fazla lehçe ile ulus devlet olmaya çalışan ve bu süreçte muazzam miktarda şiddet uygulayan kıta büyüklüğüne yakın bir kra parçası olarak görüyorum. Hindu milliyetçiliği şu anda topraklarına el koyarak yerlerinden sürdüğü yerli halkları sömürgeleştiriyor. Hindistan’ın 1947 yılında bağımsızlığını kazandığı zamandan bu yana ordunun sınırda kendi halkına karşı seferber olmadığı tek bir gün yok. 
- ABD’de milliyetçilik Trump ile birlikte nasıl bir etkiye sahip oldu? 

Vietnam’ın, İran’ın, Güney Amerika’da herhangi bir devletin ya da Irak’ın tarihini biliyoruz. Saygın gazetelerde basılan, Saddam’ın kitle imha silahları hikâyesi gibi yalanları görmek için sosyal medyaya ihtiyacımız yoktu. Şu anda bir yeni dünya düzeninin ortaya çıkışıyla yüz yüzeyiz. Bu, Amerika’nın dünya egemenliğinin sonu. 

- Yazdıklarınıza yönelik eleştirilerle nasıl başa çıkıyorsunuz? Maoist gruplara dair yazdıklarınız şiddetli saldırılara uğradı. 

Ben Maoist değilim ama yerli halkın yüzde 99’unun Maoist örgütlerin etkisi altında olduğu yerlerde, paramiliter güçlerin gerillaları çökertmek amacında olduğunu söylüyorum. Bu halkın en az yüzde 40’ı davaya adanmış savaşçılar durumunda, çünkü geçmişten bugüne köylerinin yerle bir edilmesini, tecavüzleri, kitlesel hapsedilmeleri gördüler. Ne yapmalarını bekliyorsunuz? Gandhi gibi olmalarını mı istiyorsunuz? Onun büyük bir sahneye ve çok sayıda seyirciye ihtiyacı vardı. Zaten aç iken açlık grevi yapamazsınız. 

- Hindistan’a yönelik eleştirelliğiniz kaynağını vatansever bir dürtüden mi alıyor? 

Hayır, çünkü en başta Hindistan’ın bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Bu daha çok, buradaki manzaraya, müziğe, mevcut karmaşa ve çılgınlığa yönelik hissettiğim sevgiyle ilgili. Ve meydana gelen tam aksinden de nefret ediyorum: katılık, hiyerarşi, kast, Hindu milliyetçiliğinin vaazı. Aynı zamanda derinden sevmediğiniz bir şeye dair öfkeli olamayacağınızı düşünüyorum. Burayı önemsemesem başka herhangi bir yerde yaşardım ama burada olmayı, burada mücadele etmeyi, burayı sevmeyi istiyorum, her şeyi burada yapmak istiyorum. 
- Gandhi figürünü tereddüt etmeksizin eleştirmiş, bu “aziz”i kuşatan yalanları ifşa etmiştiniz.

“Doktor ve Aziz”, beni en çok ürküten metindir, çünkü tarihi, tüm dünyanın beynini yalanla yıkayan bir insanla zıtlaşıyordum. Ben de Gandhi’ye dair yarı gerçekler ve yalanlarla büyüdüm. Ancak yabancıların, kast sisteminin dehşetini (Gandhi’nin kabullendiği) gerçekten anlayıp anlayamayacaklarını bilmiyorum. 

- Isabel Wilkerson, yakın zamanda ABD’deki ırkçılığı bir kast sistemi olarak açıklamaya çalıştığı bir kitap yayımladı. Bu, bir çeşit kültürel el koyma mı? 

Kitabı okumadım, ancak bazı bağlar kurulabilirse de kastı ırkçılığa tatbik etmenin o kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Kastlar Hinduizm ile, din ile bağlantılıdır. Kast, herhangi bir dayanışma biçimine izin vermeyen çok ayarlı bir şeydir. 

- Irkçılık karşıtı protestoları ve Black Lives Matter hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD’de en büyük endişe, bu gösterilerin –toplumsal sınıf eşitsizliğinden bahsettikleri için harika olan ve daha da ileri giden- enerjisinin seçim kampanyasına aktatılarak ve Demokrat adayın zaferi ile son bulabileceği yönünde. Trump’ı yenilgiye uğratmanın önemli olduğu gibi, bu protestoların sadece Joe Biden’ı Beyaz Saray’a yerleştirmeyi amaçlayamayacağını da bilmek önemli. Bu bir ikincil etki olabilir ancak ana etki değil. 

- MeToo sonrasında son yıllarda dünyayı dolaşan feminist çığlığa dair düşünceleriniz neler?

MeToo bir kızgınlıktı ancak bir hareket miydi bilmiyorum. Hindistan’da toprağı elinde tutmak için ormanda katledilen, sakat bırakılan ya da tecavüze uğrayan binlerce kadın var, fakat feminizm profesyonelleri bunu bir feminist mücadele olarak değerlendirmiyorlar. Ortaya çok önemli sorular atıyorlar ama yaşananların ardında olan ve zulümlerin önünü açan ekonomiyi sorgulamıyorlar. Annem kafa tuttu ve kadınların, ebeveynlerinin mal varlıklarının dörtte birinden fazlasını miras olarak almalarına izin vermeyen yasayı değiştirtmeyi başardı.

- Onun mücadele ruhunun varisi misiniz?

Evi 16 yaşında terk ettim. Annem olağanüstü bir kadındı ancak içinde yaşadığı toplum çok muhafazakârdı. O bir fenomendi ama ben hep dışarıda oldum. Babamın kim olduğunu bilmediklerini ev benim evlenmeyeceğimi söyleyen insanlarla büyüdüm. Mevcut sisteme itaat ile elde edeceğim hiçbir şey yoktu. 

- Neredeyse 30 yıldan bu yana mücadeleci metinler yazmaktasınız ve bu metinler, sistemin gitmekte olduğu çöküşün alarmını veriyor. Kelimelerin gücü nedir? Umudunuzu nasıl koruyorsunuz? 

Yaptığınız iş, kapitalizmin çöküşü ile sonuçlanmadığından morali bozulan gösterişli bir kişi haline gelemezsiniz. Daha önce birilerine söylediğim gibi, bu, çok sayıda kamyonun bulunduğu bir yolda karşıdan karşıya geçen karınca olmak gibi; moralinizi bozamazsınız! Bir insan olarak, hakkında yazdığınız şeylerden farklı bir kefede olduğunuzu kavramalısınız. Ve hepimiz kahkaha atmak ve sevmek için gerekçeler buluyoruz. 


Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için ise buraya tıklayınız

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi