Üç yaşındaki oğlum Sammy, Gazze’den taze fotoğrafları sıralarken davetsiz biçimde odama girdi. Filistinlileri yaşayan, nefes alan insanlar olarak insancıllaştıran özellikte bir fotoğraf arıyordum. Çektiğim fotoğrafların hepsi bugün Gazze’deki gerçeğe işaret ediyordu. Evler, okullar, sivil altyapı tanımlamanın ötesinde bombalandı. Slayt gösterimi sırasında, basit bir hastane masasında birbirlerine sarılmış biçimde teşhis edilmeyi ve gömülmeyi bekleyen genç bir çocukla kız kardeşinin fotoğrafına rastladığımda duraklattım. Suratları kömürmüş gibi kararmıştı ve cansız gözleri hâlâ beyaz fosfor bombasıyla yavaş yavaş yanarken yaşadıkları korkuyla açıktı.
Derken Sammy kayıp oyuncağını etrafta dedektif edasıyla arayarak odama girdi. “Baba bu ne?” diye sordu. Ben bu korkunç görüntüyü geçmek için telaşla tıklarken, kendimi daha az şok edici olmayan başka bir fotoğrafı gösterirken buldum. Üzüntülü bir şekilde monitörü kapattım, daha sonra kafası karışmış biçimde duran oğluma döndüm. Az önce gördüğü şeyi anlamaya çalışırken gözleri merakla parlıyordu. Küçük bedenleri tanınamayacak biçimde yanan bu çocuklar hakkında bir şeyler bilmek ihtiyacındaydı.
“Anneleri ve babaları nerede? Neden her zaman duman rengiler?”
Ona Filistinli olduklarını, “birazcık” yaralandıklarını ve anne-babalarının az sonra döneceğini anlattım. Gerçek şuydu ki, bu çocuklar ve Gazze’de onlar gibi binlercesi acıların en derinini yaşamıştı, belki de ömrümüz boyunca hiç anlamayabileceğimiz bir acıyı.
Gazze’den henüz dönmüş olan Norveçli doktor Mads Gilbert Oslo’daki muhabirlere, “Gazze’nin şu anda yeni silahlar için bir deneme laboratuarı olarak kullanıldığını düşünüyorum” demişti ve eklemişti: “Bunlar, aşırı bir güçle patlayan ve gücünü 5 ila 10 metre arasındaki bir alana yayan yeni nesil çok güçlü küçük patlayıcılar. Doğrudan bombadan etkilenen ölüler görmedik çünkü genellikle parçalara ayrılıyorlar ve sağ kalmıyorlar, ama bir takım çok vahşi uzuv kopmaları gördük.”
Durağan Sıkıştırılmış Metal Patlayıcılar (DIME) olarak bilinen berbat silahlar, “patlayıcıların deneysel bir çeşidi” ama İsrail’in Gazze’de, dünyada nüfusun en yoğun olduğu bölgede kullandığı silahlardan sadece biri. İsrail muhtemelen bu silahı ya da beyaz fosforun sivil bölgelerde kullanımını denemek için Gazze’den daha iyi bir alan bulamazdı.
Şeridin talihsiz sakinleri reddediyordu. Basının gücü, politik baskı, gözdağı ve manipülasyon ülkelerinden geriye kalan küçücük yerde hayatları için mücadele eden hapsedilmiş ulusu şeytan gibi gösteriyordu.
İsrail’in, yabancı gazetecilerin küçücük yerleşim bölgesine girmesine izin vermemesi ve Gazze’de geriye kalan uluslararası yapıyı da bombalaması hiç şaşırtmadı. Gazze’de işlenen savaş suçlarının şahidi olmadığı sürece, İsrail her zamanki gibi mağdur olduğu uydurma bir hikayeyi dünyaya satabileceğinden emin.
The Jerusalem Post 15 Ocak’ta İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin sözlerini şu şekilde aktardı:
“Livni, İsrail için zor zamanlar olduğunu ama hükümetin İsrailli yurttaşları korumak için harekete geçmek zorunda bırakıldığını söyledi.”
“Livni, Gazze’nin terörist bir idare tarafından yönetildiğini ve İsrail’in terörle savaşıyla eşzamanlı olarak ılımlı kaynaklarla diyalogu sürdürmesi gerektiğini belirtti.”
Aynı tuhaf mesaj İsrail Başbakanı Ehud Olmert tarafından da 17 Ocak’ta tek taraflı ateşkesi açıklarken ifade edildi.
“Terörist yönetim”in demokratik biçimde seçildiğine ve İsrail ile 6 aylık bir ateşkes antlaşmasıyla onurlandırıldığına aldırma, karşılıklı olarak hiçbir şeyi kabul etmediler.
Livni, ABD medyasının hayal ettiği kadar anlama kabiliyeti yüksek ve kurnaz değil. Açık sözlü Ehud Barak ve sert mizaçlı Mark Regev bilge insanları ikna edemediler. Mantıkları tuhaf ve akıl sınavına dayanamayacaktı.
Ama birinin yurttaşlarını korumasının uluslararası ve insani yasaları ihlal etmeyi, sağlık çalışanlarını hedef almayı, çocuklara keskin nişancı ateşi açmayı ve içinde tamamen ailelerin saklandığı evleri tahrip etmeyi gerektirmediğini iyi bilen gazetecilerle zorlukla mücadele ettikleri yerde medyaya serbest erişimleri vardı. Sınırlarınızı güvence altına almak komşularınızı hapsetmeyi, açlıktan öldürmeyi ve evleri tüten moloz yığınlarına dönüştürmeyi gerektirmez.
Olmert, Hamas’ın “arzularını kırmak” istiyor, ama bu arzular Hamas hükümeti Filistin halkı tarafından seçildiğinden ve desteklendiğinden beri Filistinlilerin arzuları.
60 yıllık acı ve hayatta kalma Olmert’i Filistinlilerin umutlarının kırılamayacağına ikna etmeye yetmiyor mu? Kaç enkazın tütmesi ve vücudun sakatlanması başbakanı özgürlükleri için savaşan Filistinlilerin ya özgür olacaklarına ya da öleceklerine ikna etmek için yeterli olacak?
İsrail’de yükselen bir yıldız olan aşırı sağcı politikacı Avigdor Lieberman, henüz ikna olmuş değil. 1048 yılında yok edilmiş Filistin kentlerinin ve köylerinin yıkıntıları üzerine kurulan ülkesini “güvenli” kılmak için daha çok şeyin yapılabileceğine inanıyor. Bir planı var.
Ultra-milliyetçi muhalefet partisi Yisrael Beitenu’nun başkanı “Hamas’la, ABD’nin II. Dünya Savaşı’nda Japonya’yla yaptığı gibi savaşmaya devam etmeliyiz” diyor. Hassas bir tarih okuyucusu, Lieberman sadece 1945 yılında Hirşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarını aklına getiriyor olabilir. Ancak Lieberman’ın dikkatlice atladığı yıllar boyunca başka birçok şey oldu. Buna soykırımı adı veriliyordu, birçok kişinin artan biçimde Gazze Şeridi’ndeki İsrail katliamını tanımlamak için kullandığı bir terim.
Geleneksel İsrailli aklının hâlâ “Araplar sadece şiddetin dilinden anlarlar” prensibi garip. Bu doğru olsaydı, 1948’deki ilk katliamın ardından haklarını kabul etmiş olacaklardı. Fakat yeni ve eski katliamlarla dolu olan sonraki 60 yıl boyunca direnmeye devam ettiler.
“Ya özgürlük ya ölüm” popüler bir Filistinli sözüdür. Bunlar kelimelerden ibaret değil, Filistinlilerin yaşam ve ölümlerinin kuralıdır. Gazze bunun ispatıdır ve İsrailli liderler bunu derhal anlamalı.
Oğlum ısrar ediyor: “Neden Filistinliler her zaman duman rengi baba?”
“Büyüdüğünde anlayacaksın.”
Ramzy Baroud: PalestineChronicle.com yazar ve editörü, dünyadaki çeşitli gazetelerde çalışmaları yayımlanıyor. Son kitabı “İkinci Filistin İntifadası: Halkın mücadelesinin tarihi”
http://www.palestinechronicle.com/ adresinde yayımlanan yazıdan çevrilmiştir.
0 Responses to Gazze’nin arzusunu kırmak: İsrail’in ebedi düşü (Ramzy Baroud)