Content feed Comments Feed

İran’ın çeşitli kentlerinde yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı halk sokaklara çıkarken, her ikisi de yasaklı olan İran Komünist Partisi (CPI) ve TUDEH tarafından yaşananlara ilişkin açıklamalar yapıldı.


İran Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından 28 Aralık 2017 tarihinde yapılan açıklamada, “İslami kapitalist rejimin liderleri, büyük endüstriyel tesislerdeki grev ve protestoların yayılmasının; kitlesel protestoların, öğrenci hareketinin ve Kürdistan’daki potansiyel devrimci hareketin yeniden dışavurumu olabileceğinin farkına vardı” denildi. Açıklamada ayrıca, Rejimin baskısına ve İslami kapitalist sistemin karşı karşıya olduğu krizi bastırmak üzere rejim muhafızlarının ortaya çıkmasına karşın, rejimin gündeminde yaşam şartlarının iyileştirilmesine ilişkin bir plan yokken emekçilerin ve kitlelerin protestolarının kaçınılmaz bir şekilde büyüyeceği ifade edildi. Partinin bugün, yani 30 Aralık 2017 tarihinde yaptığı açıklamada ise protestolar sonrasında, türban zorunluluğunun kalktığına ilişkin açıklamanın, halkın yaklaşık 40 yıldır inatla süren direnişinin zaferi olduğu vurgulanarak, “Hareketin devamlılığını sağlarken, halkın mücadelesinin birliğini sürdürmek ve gereksiz kayıpları önlemek doğrultusunda taktiksel ve siyasi adımlar atılmalı. Halkın direniş cephesi, mevcut dağınıklığından kurtulmalıdır. Radikal eylemciler ve ilerici toplumsal hareketler ağı birbiriyle bağlantıya geçmeli, birleştirici görev üstlenmelidir. Bu, monarşistlerin ve iktidardan sürülerek henüz yolunu bulamayan reformistlerin tevâtürlerinin ortasında, özgürlükçü ve protestolara katılan halkın devrimci ve devrimcileri destekleyen potansiyeli nedeniyle komünistlerin görevidir” ifadeleri kullanıldı. TUDEH ise yaptığı açıklamada sokaktaki hareketin önderliğinin, ilerici güçlerin eline alınması çağrısında bulunarak, “İlerici ve özgürlükçü güçler gösterilerde daha kapsamlı varlık göstermeli, geçmişin acı veren deneyimlerinin tekrarına izin verilmemeli, halkın özgürlük, bağımsızlık ve sosyal adalet mücadelesi, gerici oportünistlerin elinden alınmalıdır. Ülkenin otokratik velayet-i fakih rejiminden kurtuluşu tüm özgürlükçü ve diktatörlük karşıtı güçlerin ortak ve örgütlü mücadelesiyle gerçekleşebilir” dedi.

Açıklamada, “Modern tarihteki deneyimimiz, İran halklarının sesini egemenlerin kalbine ulaştıracaklarını göstermektedir. Bir kez daha ülkenin tüm özgürlükçü ve ilerici güçlerini tarihsel-teorik farklılıklarıyla bir araya gelerek İranlığın alaşağı edilmesi ve halk egemenliğinin tesisi, özgürlüğe, barışa ve bağımsızlığa erişme mücadelesine katılmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), barış görüşmelerinin ardından Halkın Alternatif Devrimci Gücü adıyla yasal parti halini aldı ve 11 Mart 2018 tarihinde gerçekleşecek olan seçimlere katılmaya hazırlanıyor. Yeni ismiyle yine akronim olarak FARC’ı kullanan parti, adaylarını ilgili kurullara bildirmesinin ardından bir açıklama yaptı.


Halkın Alternatif Devrimci Gücü Cumhuriyet Senatosu aday listesinin kaydıyla birlikte, her zaman iç savaşın olmadığı, katılımcılığın olduğu, yani gerçek demokrasiye sahip bir Kolombiya hayali kuranların umut yürüyüşü başlıyor.

Herkes için iyi bir yaşam, yani sosyal adaletle. Halkın ruhunu sülük gibi emmeye devam eden çürümüş insanlar olmaksızın. Halkın değil, kendi çıkarını düşünmeye alışmış ve mağdurlardan bahsederken ikiyüzlü bir söyleme tutunan kongre üyeleri olmaksızın. Olması gerektiği gibi. Bu bizim umudumuz.

Bütün Kolombiyalıların, halkı istismar eden ve onları devlet dairelerinde aşağılayan, insan haklarını çiğneyen, açlık ve barınaksızlık ya da dışlanmışların korkunç çileleri umurlarında olmayan güçlünün dokunulmazlığına karşı kutsal anlaşmasını yapalım. Hâkim ve savcıların her zaman emirlerine amade olarak işledikleri suçlar karşısında koruduğu oligarşik grupların imtiyazların sonu. Olması gerektiği gibi. Bu bizim umudumuz.

Tarihin sisinden, Jorge Eliécer Gaitán’ın 21. yüzyılın ergenliğinden haykıran sesinin titrekliğinden kurtulmak istiyoruz: Kolombiya halkı, göreve! Cumhuriyetin manevi yenilenmesi için, göreve! Birleşme çabasındayız, çünkü öyle yapmak için, yoksulların haklarını aldatmaca olmaksızın güçlendirecek, haysiyetlerine her zaman saygı gösterecek, bir avuç dokunulmaz için değil, herkes için çalışacak yeni bir hükümet için güce sahibiz.

Adalet, sadece panço ve espadrillileri ezmek için değil, herkes için olsun. Eğitim, Kolombiya’nın tüm çocuk ve gençlerine ulaşsın. En dezavantajlı olanların eşitsizliğe karşı savaşabilmesi için eğitimi yaymalıyız.

Ülkenin egemenliği, eşit ve saygılı bir muamele iddiasında olan dünya güçleri karşısında dik dursun ve komşu halkların sevecen kardeşçe göz kırpışları yayılsın.

Yurttaşlar; üstünde uzlaşılan ve bazı parlamenterlerin tahrip ettiği ve Kolombiya hükümetince hem Cenevre’de Özel Anlaşma olarak ve New York’da devlet olarak tek taraflı deklarasyon ile verilen uluslararası taahhütleri dikkate almayan bazı yöneticilerin teşvikleriyle parçalara ayırdığı yol nedeniyle Havana’da imzalanan barış anlaşmasının asli haliyle bağdaşmazlık konusundaki kaygı ve endişelerinizi biliyoruz. Horoz dövüşü eğitmenleri sözlerini yerine getirdikleri gibi anlaşmalar da uygulanır.

Elbette buraya ağlama duvarında yas tutmak için gelmedik. Buraya, Kolombiya halkına umudun hâlâ canlı olduğunu, ülkenin bütün anayönlerinden doğan ve ülkeyi adalet ve halkı dikkate alan iyi bir hükümet sularının altında bırakan gür bir ırmakta güçlerimizi bir araya getirirsek bir geleceğimizin olduğunu söylemek için geldik.

“Birleşirsek güçlü olacak ve saygıyı hak edecek, ayrışırsak ve yalnızlaşırsak mahvolacağız.” Bu ülkenin doğal zenginliklerini, şu an sermayedarlar için kâr sağlarken, topluma ait kaynakların sahibi olduğumuzu savunarak ülkeyi yoksulluktan çıkaracak gerekli kaynakları sağlar hale getirebiliriz. Bunun için hükümette, Kongre salonlarında ve üst düzey görevlerde dürüst insanlara ihtiyacımız var. Kamu maliyesinin yağmalanması yok. Her şey Kolombiyalıların iyiliği için.

Bizimle gelin, çünkü bizim söylemimiz farklı, saf ve açık, demagojiden, bizi bıktıran demagojiden arınmış. Bizden başka kimse halkın ve halk için adil hükümeti oluşturamaz.

Hepimizin kalplerinde taşıdığı alternatif güç ve kızıl gülle, demokrasinin hükmünün dışında farklı bir hükümet kurabiliriz. Havana Barış Anlaşması’nı uygulayan bir geçici hükümet. Toprağı köylünün mülkiyetine vererek, kırsaldaki yaşam koşullarını geliştirerek, seçim tuzakları olmaksızın gerçek demokrasiyi tesis ederek, şirketlerden ve her şeyi, iktidarın kendisini bile gümüşle satın alan yozlaşmış iş insanlarından kokuşmuş para almaksızın, biz tüm kesimlerden Kolombiyalılardan başka kimse Kapsamlı Kırsal Reform’u gerçekliğe dönüştüremez.

Hepsi mağduriyeti onarmayı amaçlayan, en derin yarayı bile sağaltabilecek olan hakikate önem veren, tekerrürün olmadığı, gerçek adalet ve telafinin olduğu bir kapsamlı sistem. Yasal güvence ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakları da içeren insan haklarına saygı taahhütleri, yönetici elitlerin hiçbir zaman tanımadığı taahhütler, İsviçre hükümeti ve Birleşmiş Milletler’e verilen söz yerine getirilsin.

Geleceğin sahibi olacağız, çünkü değişimin ve bu ülkede barışçıl dönüşümün gücü olacağız. Kolombiya değişebilir. Değişmeli.

Bugün kentli ve köylü yurttaşlarımızın ve sürgündekilerin dikkatine sunduğumuz liste, tamamen toplumun istekleri doğrultusunda hazırlandı.

Birleşmiş iradenin dönüştürücü gücüne güveniyoruz.

Egemenlik halkındır.

Ulusal Siyasi Konsey-FARC

http://farc-epeace.org/communiques/farc-ep/item/2720-farc-we-are-the-hope-for-those-who-dream-of-a-new-colombia.html adresinde yayımlanan açıklamadan çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü, Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

New Internationalist dergisinden Mónica del Pilar Uribe Marín, Kolombiya’da hükümetle barış müzakerelerini sürdüren Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun (ELN) gerilla komutanı ve müzakereci heyetinin lideri olan Pablo Beltrán ile sürece ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdi. Mesleği petrol mühendisliği olan ve 1970’lerin ortasından bu yana ELN içinde yer alan Beltrán, 1 Ekim’de başlayan ve 9 Ocak 2018’desona erecek olan karşılıklı ateşkesin sona ermesine kısa bir süre kala müzakerenin gidişatı ve bundan sonraki politik hedef ve çizgilerine dair soruları yanıtladı.


Mónica del Pilar: Bu barış süreci ile önceki girişimler arasındaki fark nedir?

Pablo Beltrán: İlk kez, dört yıllık gizli tartışmalar sürecinde bir gündem oluşturuldu ve bunda iki nokta belirlendi. Birincisi, silahlı isyana sebep olan ekonomik, toplumsal ve siyasi faktörleri ortadan kaldıran dönüşümler olmalı. İkincisi, şiddeti siyasetin dışına çıkarmak. Gerilla örgütü, iktidarı askeri araçlarla elde etme arayışını, rejim ise iktidarını silahla korumayı sonlandıracak.

- Şu anda daha mı hazırsınız?


Evet, çünkü iki yıl önce ELN Ulusal Kongresi bize masaya oturma ve muhatabımızın, yani rejimin barış arzusu olup olmadığını görme talimatını verdi. Diyalog delegasyonumuzun o zaman aldığı talimat, masayı hiçbir zaman terk etmememiz gerektiği şeklindeydi.

- Hükümetle müzakerede en zor konular neler?

Hükümet üyeleri tek taraflı taleplerde bulunuyor ve bir şeyleri dayatmaya çalışıyor. Emir almaya değil, müzakereye geldiğimizi söylüyoruz. Bu durum görüşmeleri kriz süreçlerine sokuyor. Sonrasında çözüm bulmaya çalışıyor ve yeniden başlıyoruz.

- Bu müzakerelerde sivil toplumun önemli olduğu konusunda diretiyorsunuz. Katılım nasıl gerçekleşiyor?

İnsanlara ne şekilde katılabilecekleri, deneyimlerinin neler olduğu sorularak başlıyor. Daha sonra teşhis, ihtiyaç duyulan değişimlere ilişkin sonuçlara ulaşma amacıyla Kolombiya demokrasisini inceleme evresine giriyor.

Hükümet, bu sürecin devam edebileceğini ancak bağlayıcı olmadığını belirtti. Bize göre ise bağlayıcı. Kolombiya’da nelerin değişmesi gerektiğine dair büyük bir ulusal diyaloga herkesi dâhil eder ve sonrasında onların söylediklerini dikkate almazsak bu, süreci gülünç duruma düşürür.

- FARC’ın tasfiyesine, hükümetin oyalamacılığı ve taahhütlere uymaması eşlik etti. Bu senaryo ile hevesiniz kırılmıyor mu?

FARC, barış sürecine “evet” diyerek net bir siyasi karar aldı ve hükümet de bu şekilde yanıt verdi. Bu, gelecek için iyiye işaret değil. Bu bize, rejimin süreci ileri taşıma arzusu konusunda yeterince birleşmiş olmadığını gösteriyor. Tabii bu bizim içimize büyük şüpheler yaratıyor. Sözden çok eyleme güvenmemizin nedeni bu.

- Tasfiye olan gerillaların öldürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yasal siyaset yapmaya çalışan insanlara saldırmak, barış anlaşmalarını engellemenin ve insanları öz savunma doğrultusunda hareket etmeye itmenin bir yolu.

- ELN’nin ve devletin mağdurları için nasıl telâfiler uygundur?

Mağdurların hakları garanti altına alınmalı; gerçek ortaya çıkarılmalı; sorumluluklar kabullenilmeli ve pişmanlık ifade edilmeli. Herkes “Bunu bir daha yapmayacağım” demeli. Bu temelde, savaş süresince gerçekleşenin tekrar edilmeyeceğine dair bir garanti var. Bu, mağdurlar için telafinin vazgeçilmez temelidir.

- Bir anlaşmaya varmanız halinde bu nasıl desteklenmeli?


Halkın katılımı sürecin sonunda değil, başından gerçekleşmeli. Halk planlamada, sorunların analizinde ve ihtiyaç duyulan değişikliklerde katkı sahibi olmalı ve bundan çıkan sonuçlara bağlı olmalı.

- ELN’nin uyuşturucu ticaretiyle nasıl bağlantıları var?

1980’lerden bu yana ELN kongrelerinin tamamı uyuşturucu ticaretini kategorik olarak reddetmeye taahhüt etmiştir. İllegal bitkilerin yetiştirildiği bütün alanlarda bu sürmektedir. Tüccarlardan bir vergi alıyoruz ancak mafya ya da kartellerle hiçbir ilişkimiz yok.

- ELN barışı istiyor mu?

Kolombiya’nın barış içinde olmasının yollarını aramaya devam etmemiz gerektiğine ve iktidar mücadelesinin, şiddete başvurulmaksızın devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bundaki ısrarımız sürecek.

- ELN, FARC ile aynı şeyi yapıp kendi siyasi partisini kuracak mı?

Biz daha çok doğrudan katılıma dayalı demokrasinin örneklerinin inşasıyla ilgileniyoruz. Ancak partileri veya siyasi hareketleri temel alan bir mücadeleyi de reddetmiyoruz. Onları destekliyoruz. Bu hat ile mutabıkız fakat siyasi mücadeleye devam etmenin yegâne yolu bu değil.

- Siz ve ELN ne gibi hatalar yaptınız?

Bizim başlangıçtaki büyük hatamız, küçük bir gurubun devrimi gerçekleştireceğini düşünmek ve kendisi de mücadele eden sıradan insana değer vermemekti. Elde edilen en önemli değişimler onların baskıları vasıtasıyla gerçekleşti. Bu tutumun ELN’de günümüzde devam ettiğini düşünmüyorum.

Benim kendi hatalarım kendine aşırı güvenden kaynaklandı. Belki de yaptığımız şeye fazlasıyla inanmış durumdayım. Nasıl dinleyeceğimi bilirim ama böylesi bir köklü inanç çok sıklıkla başkalarını dinlemenizi güçleştirir.

- Sizce, nasıl bir hükümet halk için “iyi hükümet” olabilmeye en yakındır?

Bunu söylemek çok zor. İyi bir hükümet halkın katıldığı, toplumun basınç uyguladığı ve denetlediği ve sadece idareden sorumlu olmayan hükümettir.

- Donald Trump hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir imparatorluğun krizde olduğunu ifadesi olduğunu düşünüyorum. Onun çözüm olduğunu kastetmiyorum. Mevcudiyeti, ABD’nin ne kadar krizde olduğunun ölçüsü.

- Peki Beşar Esad?

NATO çevresinde öbeklenmiş Batılı güçler, kötü olsun ya da olmasın, Suriye devlet başkanına karşı savaşacaklar. Bu tamamen petrol kaynaklarına hâkimiyetle ilişkili. Bu onların ayıbıdır, petrol için savaşıyorlar.

- Nicolás Maduro ve medya savaşı?

Savaş, Chavistaları iktidardan uzaklaştırmak ve her şeyi, sahip oldukları dünyanın en büyük petrol rezervini oluşturan 300 milyar varil petrolden daha iyi pay alabilmek doğrultusunda 100 yıl önce olduğu hale döndürmek için.

Savaşın bir parçası da medya. Maduro ve devrimciler hatalar yaptılar. Şiddet kullanan aşırı sağ muhalefet de hatalar yaptı ancak yıllardan beri ABD’den hatırı sayılır düzeyde kaynak temin ettiler. Hâkimiyeti yeniden alırlarsa tekrar aynı şeyi yapacaklar. Venezuela halkının dış müdahale olmaksızın barışçıl biçimde zorluklarının, çelişkilerinin çaresine bakabilmesini umuyoruz.


https://newint.org/features/2017/12/01/eln-interview-colombia adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Raúl Zibechi: Sessiz ayaklanmalar

11 Aralık 2017 Pazartesi

Uruguaylı yazar ve siyasi teorisyen Raúl Zibechi, aşağıdan toplumsal hareketler ile bunların geçmişten farklı yapılarına ve potansiyellerine ilişkin bir yazı kaleme aldı.


Zapatizmo bildirilerinden birinde işaret edildiği üzere, büyük değişimler her zaman küçük hareketlerle başlar, tepedeki analistler ve büyük medya için görünmezlerdir. Binlerce insan büyük caddeleri doldurmadan önce, ezilenler, akademik çevrenin toplumsal hareketler dediği kitle etkinliklerinde daha sonra görünür hale gelecek olan başkaldırılarının “provasını” yaptıkları yeraltı süreçleri gerçekleşir.

Günlük hayatta meydana gelen bu değişimler, birbirleriyle doğrudan ilişkili gruplar tarafından üretilir, algılanmaları kolay değildir ve kitle eylemlerine dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğini asla bilmeyiz. Bununla beraber, zorluklara rağmen hislerimizi keskinleştirirsek bir şeylerin değişiyor olduğuna dair sezgisel kavrama olasıdır.

Latin Amerika ülkelerinde buna benzer bir şeyler gerçekleşiyor gibi görünüyor. Coğrafyacıların toplumsal hareketlerle gerçekleştirdiği bir toplantıda (Uluslararası Tarımsal Coğrafya Sempozyumu, SINGA) Brezilyalı bir yoldaşım, ülkesinde bir “sessiz ayaklanmayla” karşı karşıya olduğumuz değerlendirmesinde bulundu. Sezgi, gerçek olgulara dayanır. Toplumsal hareketlerin bağrında ve toplumun en yoksul alanlarında değişime kadınlar ev gençler öncülük ediyor, devlete ve piyasaya tahsis edilmiş alanı boşalttırıyor.

Gerçek hareketler, kolektif şekilde hareket edip egemenlik dokusunu parçalarken dünyadaki insanların konumunu değiştirenlerdir. Bu noktada, içerdikleri karmaşıklıktan ve çoklu öznelerle etkileşiminden dolayı insan ilişkilerine dair kestirimler mümkün olmadığından, doğrudan ya da mekanik bir neden-sonuç ilişkisinin olmadığı anlaşılmalıdır.

Son yıllarda, çeşitli hareketler içinde sessiz değişim eğilimi gözlemleyebildim. Güney Kolombiya, Nasa ve Misak grupları arasında gençler, liderlerin kendilerine bol kaynak sağlayan devletle ilişkilerini geliştirmeye odaklanmalarından ötürü felce uğramış durumda olan toprak mücadelesiyle yeniden ilişkileniyor. Yeni bir Mapuche jenerasyonunun yenilenmiş güçler ile devlet baskısıyla yüzleştiği Güney Şili’de de benzer şeyler oluyor görünüyor.

Kuvvetli önderlik yapılarına sahip köylü hareketleri içinde de kadınlar ve gençler, kendilerini LGBT olarak tanımlayan bireyleri de içeren yeni tür tartışma ve önerilerle irtibatlanıyor.

Aynı zamanda, kendi alanlarını açan Brezilya ve Kolombiyalı akademik çevrelerce de takdir edildiği üzere üniversitelerde bile Quilombo* ve Palenqueler** inşa eden geleneksel siyah militan hareketinin tepesinde de giderek büyüyen bir aktivizm gözlemliyoruz.

Zapatista “escuelita”sı (küçük okul) sırasında bize takdir etmekten kendimizi alamadığımız şeyi, Zapatistaların yarıdan fazlasının 20 yaşın altında olduğunu ifade ettiler. Genç kadınların katılımı da dikkate değer. Zapatistaların davet ettiği sanat ve bilim toplantılarına katılanlar bu gerçekliği vurguluyorlar. Başka hareketlerde, erkek ve kız çocuklarının örgütlenmesi, daha yaşlı olanları dışarıda tutan meclislerle birlikte boy gösterir.

Toplumun tamamına ve özellikle de anti-sistemik hareketlere yayılan bu sessiz ayaklanmaya dair ne gibi düşünceler üretebiliriz? Henüz başlamakta olan tartışmayı tüketmeyi amaçlamaksızın üç değerlendirme öneriyorum.

Birincisi, kadınlar, siyahlar ve yerli halklar ile tüm halk kesimlerindeki gençlerde seyir halinde olan başkaldırı, hareketlerin içini etkiliyor. Bir taraftan, kurucuların yerine geçmeden gerekli olan nesil değişimini meydana getiriyorlar. Diğer taraftan, politik eylemi bu satırları yazanın açıkça tanımlayamayacağı yönlerde değiştirme eğiliminde olan şeyler yapmanın ve kendini ifade etmenin yöntemleri de bu değişime eşlik ediyor.

İkinci değerlendirme, birincisi ile yakından ilişkili olan nitel karaktere dair. Genç/dişil akın, hareketlerin içinde kendi ayırt edici özellikleriyle ayrıntılandırılmış soruların ve kültürlerin bir taşıyıcısıdır. Örneğin aşağıdan gelen kadınlar, ne klasik feminist söylemi ne de farklılıkların eşitliği söylemini yükseltmiyor; toplum, siyah, yerli ve halk feminizmlerinden bahsedenler olsa da bundan ziyade kavramsallaştırmaya cesaret edemeyeceğim yeni bir şeyi yükseltiyor.

Zapatista gençliğinin arzusu, müzik ve danslarının, sanatsal bir mevzudan daha fazlası olduğunu göstermek; bu, onların bilime dair mevzularıyla aynı. Mapuche ya da Nasalar gibi bazı durumlarda, dışarıdan, yalnızca eylem biçimlerine değil, aynı zamanda daha yaşlıların neredeyse terk ettiği mücadele geleneklerinin toparlanmasına odaklanan radikalleşme olarka değerlendirebileceğimiz değişimler gözlemlenebilir.

Üçüncü ve belki de en önemli değerlendirme, aşağıdan kadınların ve gençlerin akınının, Leninist tarzda devrim şeklindeki geleneksel teoriden ayrı, başka bir devrim fikrinin profilini çıkarıyor olmasıdır. Burada bir başka soru beliriyor: Quilombo/Palenque kodunda siyaset nasıl yapılır? Kadın kodunda siyaset nasıl? Aşağıdan kadınların ve gençlerin mevcut yapılara katılımını kastetmiyorum.

Yukarıdaki analist, her zaman onları geçmişin gözleri ve kavramlarıyla görme eğiliminde olsa da, halklar kendileri, yeni yollar açan cevapları verecekler. Bu, mevcut kurumları zapt etmekten ziyade yeni kurumlar inşa etmekle ilgilidir. Onları eski kavramlarla adlandırmak isterseniz, yeni dünyalar ya da yeni toplumlar yaratıyorlar: birinin kendi iktidarları, birinin kendi taban adaleti, bazen gelenekler ve başka zamanlarda halkların ortak aklı; sağlık, eğitim ve kapitalist olmayan mantıkta temellenmiş alanı zapt etmenin yolları.

Dünya, dünyamız hızla değişiyor. Bu değişimleri reddetmek, kapitalizmi gömen ve yıkıntılarının üstünde yeni bir dünya kuran dönüştürücü kapasiteyi geçersiz kılmak gibi olacaktır.

*Quilombo: Kaçarak kurtulan kölelerce Brezilya’da inşa edilen köyler
**Palenque: Kaçarak kurtulan kölelerce Kolombiya’da inşa edilen köyler


https://chiapas-support.org/2017/12/10/silent-insurrections/ adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız


Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, yaptığı açıklama ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma açıklamasını Filistin halkına ve haklarına karşı savaş ilanı olarak tanımlayarak, ABD’nin pozisyonunun, Filistin halkına karşı düşmanca varoluş ve Siyonist devletin Filistin halkına ve yurduna karşı işlediği suçların ortaklığı şeklinde olduğunu ifade etti.

FHKC ayrıca, Trump’ın iki devletli çözüm denilen şeye, yerleşim projesine ve barış süreci aldatmacasına “merhamet kurşunu” sıktığını belirtti. Cephe, Filistin yönetimini, müzakereye ve ABD egemenliğine bel bağlamanın yıkıcı deneyiminden gerekli dersleri çıkarmaya ve Oslo Anlaşması ile bunu takip eden ve buna bağlı bütün yükümlülüklerden çekilmeye davet etti.

FHKC, Filistinli kitleleri ve örgütlerini, çabalarını birleştirerek bu karara karşı halk hareketinin eylemi ve yükselişi vasıtasıyla ortak, pratik ve etkili yanıt vermeye çağırdı.

Cephe, “Kudüs için mücadele, bütün Filistin için mücadeledir. Bizim için Kudüs; Haifa’dır, Safad’dır, Yafa’dır, Gazze’dir, Ramallah’dır ve Filistin’deki her köy ve şehirdir” ifadelerini kullandı. FHKC açıklaması şu ifadelerle devam etti:

“Ayrıca cephe, Kudüs ve Filistin’e, Filistin ve Arap halkının haklarına karşı emperyalizm, Siyonizm ve Arap gerici rejimlerinin oluşturduğu komplo üçgenine karşı koyma ve bu planlara karşı direnmeye ilişkin uygun seçeneklere kapı açma ihtiyacını vurgular.

Arap kitleleri de, hegemonyasını sürdürmek amacıyla bölgeyi sürekli tutuşturmayı amaçlayan ABD emperyalizminin, bölgedeki Siyonist terörün birincil destekçiliği şeklindeki doğasını daha fazla açıklığa kavuşturan bu kararı açık bir şekilde kınıyor.

Kudüs her zaman, Filistin halkının ve Filistin devletinin başkenti olarak kalmaya devam edecektir ve emperyalist-Siyonist ittifak, kentin Arap kimliğini ve Arap ve İslam dünyasındaki statüsünü yok etmeye yönelik girişimlerinde başarılı olamayacaktır.”

http://pflp.ps/english/2017/12/06/pflp-our-struggle-not-trump-will-decide-the-fate-of-jerusalem/ adresinde yayımlanan açıklamadan çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Immanuel Wallerstein, sol toplumsal hareketlerin seçim siyasetiyle ilişkisinin olası olumsuz ve olumlu sonuçlarına ilişkin yazdı.


Sol toplumsal hareketler için esas zorluk hem kısa hem de orta vadede kazanmalarını mümkün kılacak seçim taktiklerini belirlemektir. Görünüşte, kısa vadede kazanmak, orta vadede kazanmak ile çelişir gibi gelir.

Kısa vadede, bir sol hareketin birincil hedefi nüfusun yüzde 99’u denilen kesimin, özellikle de en yoksul kesimin hayatta kalması için acil ihtiyaçlarını savunmak olmalıdır. Bunu yapmak için, tüm düzeylerde devlet kurumlarına hâkim olunmalıdır. Bu da seçimlere katılmak anlamına gelir.

Seçim yasalarının, iktidarın, seçilmiş yetkililerin bir kesiminden bunun zıttı bir kesime geçmesine müsaade ettiği her alanda sol hareketlerin mutlak ihtiyacı böylesi seçimleri kazanmaktır. Buna karşın böyle bir seçimi kazanmak, mevcut kapitalist dünya sisteminin yapısal krizinde ne tür bir sistemin (ya da sistemlerin) galip geleceği asli tercihine ilişkin orta vadeli mücadeleyi kazanabilme yetisini etkisiz kılabilir. Bunu önlemenin yolu asla seçim siyasetine kendini kaptırmak değildir.

Seçimlere kendini kaptırmanın, sol toplumsal hareketler üzerinde iki negatif etkisi vardır: Bu, onları orta vadede kazanma mücadelesi için örgütlenmekten uzaklaştırır. Ve bu durumu, ruhunu satmak olarak gören üyelerini hayal kırıklığına uğratır, çünkü dünya sistemini dönüştürme kararlılığı olmayan kişilere oy vermeye çağrılıyorlardır.

Bu sonuçlardan kaçmayı olası kılan herhangi bir seçim taktiği var mıdır? Olabileceğini düşünüyorum. Yapılacak ilk ve bir bakıma en kolay şey, kısa ve orta vade zamansallıkları arasındaki farkı ve seçim taktiklerinin mücadeledeki yerini sol hareket içinde enine boyuna tartışmaktır.

Sol toplumsal hareket içinde sadece bu konuyu tartışmak, sol hareketi bir arada tutmaya ve karşılıklı güveni yeniden sağlamaya yardımcı olacaktır. Tartışma, iki en büyük tehlikeye ilişkin olmalıdır. Kısa vadede, seçimleri kazanmak dünyayı dönüştürmek ile hiç alakadar olmayan birçoğunun oyunu gerektirir. Bu insanlar destekleri için bir bedel talep edecek.

Ne kadar büyük bir bedel olacağı çeşitlilik gösterecektir. Sol toplumsal hareket tarafından ne kadar az bir ödeme yapılabileceği de çeşitlilik gösterecektir.

Bir diğer tehlike hayal kırıklığıdır. Yine her bir durum değişkenlik gösterir. Ancak hayal kırıklığı ile mücadele etmenin yolu her zaman yanılsamaları önlemektir. Ulusal ya da yerel zaferler tabii ki kutlanmalıdır. Ancak bu zaferlere asla, en yoksul kesimi korumayı hedeflemiş geçici zaferlerden fazlasıymış gibi yaklaşılmamalıdır.

Sol toplumsal hareketlerin, seçim siyasetinin tehlikeli sığlıklarında seyretme konusunda başarılı olması imkân dâhilinde. Seçim siyaseti ile sarmaş dolaş olmayarak ve bunları koşulsuz biçimde reddetmeyerek, kısa vadede kazanmanın aslında orta vadeli mücadele için üyelerini eğitebileceğini anlayabilirler.

Bu şekilde, sol toplumsal hareketler ikisini –kısa vadeli ve orta vadeli çarpışmada kazanma- fiilen aynı anda yapabilirler. Aslında, ikisinin birbiriyle çelişmesi şöyle dursun, sol toplumsal hareketin her iki çarpışmada başarılı olmasını yegâne yolu budur.


http://agenceglobal.com/2017/12/01/left-social-movements-what-electoral-tactics/ adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.


Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Jacobin dergisi, referandum ve akabindeki genel grevin ardından, Katalunya’nın sol/sosyalist siyasi hareketlerinden Halk Birliği Adayları (CUP) yöneticisi Lluc Salellas ile bağımsızlık hareketinin olası bir sonraki adımları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Bağımsızlık hareketinin en radikal bileşeni olarak tanımlanan ve 2015 yılındaki bölge seçimlerinde 300 binden fazla oy alarak parlamentoda 10 milletvekili ile temsil edilen CUP yöneticisi Lluc Salellas, Jacobin’in Avrupa editörü Ronan Burtenshaw’un sorularını yanıtladı.


İspanya hükümetinin referanduma karşı olduğunu 1 Ekim’den önce biliyordunuz, ancak referandumu bastırma girişimi sırasında uygulanan şiddet düzeyini bekliyor muydunuz?

Hayır, beklemiyorduk. Oy kullanma merkezlerine gelmelerini bekliyorduk, referandumu engellemeyi deneyeceklerini düşünüyorduk ama şiddet düzeyinin bu kadar aşırı olacağını düşünmüyorduk. Gelişigüzeldi, fotoğraflardan görebilirsiniz -yaşlılar, çocuklar- herkes tehlikedeydi.
Açıkçası bu karşılıktan dolayı polise ve de devlete yönelik ilk duygumuz öfkeydi. Bu konuda bölünmüş olsak bile halkın demokratik haklarına ve insan haklarına ilişkin bazı asgari müşterekleri paylaştığımızı düşünmüştük. Kırmızı çizgileri aşmaya ve İspanya’nın birliğinin halkın haklarından önce geldiğini açıklığa kavuşturmaya karar verdiler.

Başbakan Rajoy’un şiddeti inkâr ettiği ve İspanya’yı dünyaya örnek olarak tanımladığı referandum sonrası konuşmasına tepkiniz neydi?

Bir açıdan bu güvensizlikti. Rajoy’un politikalarını biliyorum ancak konuşmasını gerçekler üzerine kurmasını ümit ettim. Konuşması boyunca bazı noktalarda kahkaha atmaya başladım. Bununla birlikte, düşününce ne kadar sorumsuzca ve tehlikeli olduğunu fark ettim. Bu konuşma bana, mücadelemizin ne kadar önemli olduğunu hatırlattı –eğer kazanmazsak, devletlerin demokratik talepleri şiddetle yanıtlayabileceği fikri yaygınlaşacak. Bu hafta sonu Katalunya’daydı ama burada bitmedi. Bunun tüm Avrupa’da normalleştiğini görebiliriz.

Avrupa Birliği kuruluşları, şiddetin ardından Katalunya’nın net destekçisi olmadı. Avrupa Komisyonu, Rajoy’a cansiperane arka çıktı. Bunu bekliyor muydunuz?

Katalunya’ya yönelik son günlerde bazı dikkat çeken uluslararası destekler gördüğümüzü söylemeliyim. Yakın tarihte ilk kez Avrupalı liderlerin demokratik haklarımızı savunduğunu ve İspanya devletince uygulanan şiddeti kınadığını gördük. Bu küçük bir değişim ama önemli. Bununla birlikte CUP, AB’nin enternasyonalist bir kuruluş olmadığının farkında –AB bir “devlet ekibi”dir, dostlarını korumak doğrultusunda hareket eden ülkeler grubu. Statükoyu korumak ile ilgilenir. AB; her şeyden önce Katalunya’da neoliberal ekonomiyi hiçbir şeyin aksatmamasını umar. Bu nedenle hayal kırıklığına uğramadık, nasıl davranacağını zaten biliyorduk.

PSOE’den (merkez soldaki İspanya Sosyalist İşçi Partisi) Podemos ve İzquierda Unida’ya (Birleşik Sol) kadar İspanya solunun tepkilerine dair görüşünüz nedir?

İspanya siyasetinde iki blok mevcut. Bunlardan biri PP (iktidardaki sağcı Halk Partisi), PSOE ve Ciudadanos (merkez-sağ Yurttaşlar partisi) bloku: parlamentodaki vekillerin yüzde 71’i bu partilerden. Bunlar, Rajoy’un hafta sonu boyunca yaptığını savunuyorlar –birazcık fazla şiddet olduğunu söyleyebilirler ancak referandumu baskılamak için polis gücü gönderilmesini desteklediler.

Diğer blok Podemos ve İzquierda Unida. Birinci bloktan farklılar ve baskıyı gerçekten eleştirdiler. Katalunya’da bir referandumu açıktan desteklediler. Bununla birlikte, Podemos’un açıklamasının çok önemli bir bakımdan eksik olduğunu düşünüyorum: Rajoy’un başbakan olmaması halinde işlerin farklı olacağını söylüyorlar. Maalesef PSOE de aşağı yukarı aynı olacaktı. Özellikle de anayasayı değiştirmek için parlamentodaki vekillerin yüzde 66’sına sahip olmanız gerektiği için. Podemos, PSOE’yi Katalunya’ya farklı şekilde yaklaşması için etkileyebilecek olsa bile bundan çok uzaktayız.

Bu hafta sonuna kadar İspanya’nın başka yerlerinde Katalan bağımsızlığına destek çok düşüktü. Halk sınıfları arasında bile Katalan karşıtı hassasiyet olagelmiştir. Hafta sonu uygulanan baskının derecesinin bunu değiştirebileceğini düşünüyor musunuz?

Hafta sonu uygulanan baskı sonrasında, İspanya devletinin erdemli, Katalanların ise kötü adamlar olduğu inancını korumaları daha zor olmalı. Umarım insanların bazıları fikirlerini değiştirecekler. Ancak geniş çaplı bir değişim olacağı ihtimal dışı. İspanya’nın tek ülke ve tek halk olduğu düşüncesi ülke ve sınıflar genelinde gerçekten kuvvetli. Bunun değişmesi için muhtemelen üç ya da dört nesle ihtiyaç var –başka hükümetlerle, eğitimle, medyayla ve gerçekten farklı bir politik atmosferle. Bu kısa erimli bir proje değil.

Bu hafta sonu İspanya medyasının yaklaşım şekli, bu tutumun sürmesinin nedenlerinden birini gösterdi. Ne olduğunu yayınlayan sadece bir televizyon kanalı vardı. Diğerlerinde çizgi filmler, gezi ya da spor programları vardı. Bunları izlemek ve İspanya’da önemli bir şey yaşanmadığına inanmak mümkündü. Hatta baskıya dair haber yapan medya bile sıklıkla en çarpıcı görüntüleri göstermedi ya da oylamaya dair aksaklık iddialarını yayınlamayı tercih etti. Çok fazla manipülasyon vardı -ve bu yıllardan beri böyle.

Katalan bağımsızlığına dair İspanya solundan yöneltilen en yaygın eleştirilerden biri, bu hareketin kısmen ülkenin en zengin bölgelerinden birinde ayrılıkçılık üzerine kurulması, bu durumu destekleyenlerin çoğunun Madrid’e aynı miktarda gelir katkısı yapmak istememeleri üzerinden motive olmasına dair. Solcu bir bağımsızlıkçı olarak, bu argümana nasıl yanıt veriyorsunuz?

Bu argüman, sağcı bağımsızlık hareketinin mantığının bir parçası. Bu birkaç yıl önce “İspanya bizi soyuyor” sloganı ile birlikte öne çıkmıştı. Ancak bugün en önemli vurgulardan biri bu değil. Solcu bir İspanyol, Katalunya’ya gelir ve insanların toplantılarda ne söylediklerini dinlerse bu vurguları duymayacaktır. Demokratik haklar ve yurttaşlık haklarına ilişkin şeyler duyacaklardır. İnsanların, sadece işçiler olarak değil, Katalanlar olarak da İspanya devletinin artık kendilerini temsil edemeyeceğini savunduklarını duyacaklar.

Katalan parlamentosundan geçirdiğimiz son 15 yasa İspanya devleti tarafından yasaklandı. Ancak bunlar bağımsızlıkçı yasalar değildi –birçoğu sosyal yasalardı: örneğin zulümden kaçanlar için sığınak yapılmasına ilişkin bir yasa, enerji şirketlerinin, insanların elektriğini kesmesini yasaklayan bir yasa, daha yüksek asgari ücrete ilişkin bir yasa. Halkın yaşamında iyileştirmek yapmak için özerkliğimizi kullanmak istiyoruz ve bundan men ediliyoruz. Halk bunu görüyor ve yanıtını veriyor. Katalunya’nın geleceğine karar vermek istiyorlar ve bu, mevcut düzende mümkün değil.

Ancak özellikle para transferi sorununa dair birkaç yıldır CUP, bağımsız bir Katalunya’nın geçiş sürecinde İspanya’nın daha yoksul bölgelerine para vermesi gerektiğini söylüyor. Bunun kısa bir süre olması gerekmez, yirmi ya da otuz yıl olabilir. Bu bölgelerin birdenbire para kaybetmesini istemiyoruz. Biz enternasyonalistiz ve İspanya’nın işçi ve yoksullarıyla dayanışma içindeyiz.

Katalunya’daki genel grev ne kadar kayda değerdi? Etkisi ne olacak?


Bugün Katalunya tarihindeki en büyük genel greve şahit olduk. Grev, Katalan sendikal hareketi, bütün bağımsızlık yanlısı partiler ve Podemos’un bölgesel temsilciliği ile Barcelona en Comú gibi diğer sol gruplar tarafından desteklendi.

Çok geniş çaplı bir grevdi: küçük dükkânlardan kamu kurumlarına kadar neredeyse her şey kapandı, ulaşım durdu. Ürün transferini önemli ölçüde altüst edecek şekilde, toplamda 50’den fazla yol kapatıldı. Sadece Barcelona’da da değildi. Bölgesel başkentlerden biri olan Girona’da 50 bin kişilik bir gösteri gerçekleşti. Şehrin toplam nüfusu sadece 100 bin ve böyle olunca kent tarihindeki en büyük gösteri bu olacak.

Öte yandan grev, hafta sonu gerçekleşen baskıya karşıydı. Ancak aynı zamanda birçok cumhuriyetçi tema da vardı, insanlar Katalan hükümeti tarafından Katalan Cumhuriyeti’nin ilan edileceğini umuyorlardı. Bugünkü grevin ve gösterilerin boyutunun sürece hız kazandırmasını bekliyorum.

Birkaç gündür Katalan siyasetinde hızlı bir gidiş var. Bir sonraki aşamada ne olmasını bekliyorsunuz?

Bir sonraki adım Katalan parlamentosu tarafından ilandır. Ne getireceğini hâlâ tam olarak bilmiyoruz fakat bunun, bir cumhuriyetin ilanı olacağını umuyoruz. Hafta sonuna kadar bu gerçekleşmeli. Son günlerdeki kitlesel gösteriler hafta boyunca devam edecek ve bu ilan dolaylarında muhtemelen en üst noktasına ulaşacak. Bunu savunmak için sembolik eylemler de olacak, muhtemelen de buradaki ve İspanya’daki ekonomi üzerinde etkisi olacak eylemler.

Hedef; Katalan, İspanyol ve uluslararası temsilcilerin olduğu masaya bu deklarasyonu koymak ve müzakere etmek. Aynı zamanda Katalan hükümetinin bağımsız bir hükümet olarak hareket etmeyi deneyeceğini, Katalan halkını, yetkisine saygı göstermeye ve vergi ödeme gibi şeyleri ona yapmaya teşvik edeceğini umuyoruz.

İspanya devleti muhtemelen, özerkliğimizi kat’i bir şekilde sona erdirmek için anayasanın 155. maddesini kullanmayı deneyecektir. Diğer politik simalarla birlikte Katalan başkanını da tutuklayabilirler. Eğer bu olursa, sokaklar ayaklanacak ve esaslı bir karşı karşıya geliş olacaktır. Bağımsızlık hareketi, uzun erimli bir seferberlikte çok aktif olmaya hazır çok sayıda insan –tahminim 1 milyon kadar- barındırıyor. Bu büyüklükte bir hareketi bastırmak İspanya hükümeti için kolay olmayacak.

Ana hattını çizdiğiniz şey, sivil itaatsizliği içeren bir radikal senaryo. Ancak şu anda bağımsızlık hareketine merkez sağ ve merkez soldan isimler önderlik ediyor. Bunlar, böyle etkili bir kopuşa öncülük etmesini bekleyeceğiniz türden insanlar değil. CUP, bu karşı karşıya geliş kızışırken solun önderliği alacağını mı hesap ediyor?

Katalunya’da halk, 6 ya da 7 yıldan bu yana siyasi partilerin ilerisinde. Sokaklar hareketi ileri itiyor ve partileri daha az muhafazakâr olmaya zorluyor.

Senaryo, yukarıda sergilediğim haliyle gelişirse, partiler pozisyonlarını bu senaryoyu yerine getirecek şekilde kabullenecekler. İspanya devleti müzakere etmek istemiyor –bu nedenle merkezci politikalara yer yok, bunların mücadeleyi başka yöne çevirmek doğrultusunda alternatif yolları mevcut değil. Bu gördüğümüz gibi bir baskıyı ılımlılıkla karşılayamazsınız, halk buna destek vermeyecek. Son beş yılda Halk Partisi (PP) hükümeti durumu çözümlemek doğrultusunda hiçbir öneriyle ortaya atılmadı. Bunun değişeceğini düşünmüyorum.

Hareket halihazırda sola kaymış durumda –daha önce bahsettiğim yasalar bunun bir işaretiydi, bunlar, merkez sağ tarafından bile desteklenen sosyal düzenlemelerdi. Sokaklarda, Katalunya’da aşağıdan yukarıya yeni bir şeyin olduğu fikri var. Eğer konumlarını korumak istiyorlarsa, tüm siyasi aktörlerin buna saygı göstermesi gerekecek.

https://jacobinmag.com/2017/10/catalonia-referendum-spain-catalan-independence adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız





“Afetlerin eşitsiz etkileri vardır –en çok mağdur olanlar yoksullar ve ötekileştirilmişlerdir-“ diyen David Harvey, ABD’de geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Harvey Kasırgası’nın etki ve sonuçlarından yola çıkarak, doğal afetlerin sonuçlarının ekonomik ve sınıfsal faktörler ile ilişkilerine ilişkin bir yazı kaleme aldı.


Orta Amerika’yı 1998 yılında harap eden Mitch Kasırgası’na ilişkin Wikipedia girdisi şöyle:

“29 Ekim’den 3 Kasım’a dek, Mitch Kasırgası Honduras, Guatemala ve Nikaragua’ya resmi olmayan sayılara göre 75 inçi bulan tarihsel miktarlarda yağış bıraktı. 1998’in sonu itibariyle 11 bin kişi ölürken 11 binden fazla kişi de kayboldu. Buna ek olarak, yaklaşık 2.7 milyon insan da evsiz kaldı.”

Harvey Kasırgası da aynı şekilde Houston ve çevresi için başlıca yağış olayına dönüştü ancak bu arada geniş çaplı ve muazzam sele, Mitch ile yakın yağış miktarına rağmen can kaybı sayısı 10’da kaldı. Bu, orantısız bir şekilde arsa bile, hiçbir şey Mitch’in ortaya çıkardığı 11 bin ölü sayısına yaklaştıramayacak.

Mevcut tahminlere (muhtemelen düşük tahminler) göre, Mitch’in 2.7 milyonu bulan sonucuna karşılık Harvey sonucunda 30 bin kişi evsiz kalacak. (diğer yandan Harvey’in ortaya çıkardığı maddi zarar Mitch’in çok çok daha ötesinde. Umarım sigorta şirketleri icabına bakabilir.)

İki kasırga birbirine benzemekle birlikte, ortaya çıkan bu farklılıklar büyük oranda ekonomik, siyasi ve altyapısal koşullara bağlıdır. Ekonomi daha refah içinde, fiziki, toplumsal altyapı ve bilgi akışı daha ileri oldukça, maddi zarar çok daha büyük olsa bile halk da travmatik insan kayıplarından daha iyi korunur.

Doğal afetler toplumsal ve sınıfsal olaylardır.

Değişken etkiler


Bir kasırga ya da deprem olayında değişken dağılımsal etkiler mikroskop altına koyulduğunda bu daha net bir hale gelir. New Orleans’daki Katrina Kasırgası ile ölenler ya da muhtaç duruma gelenler yoksullar ve ötekileştirilenlerdi (büyük oranda Afro-Amerikanlar)

Bu tür ötekileştirilmiş halklar, genellikle daha düşük mülkiyet değeri olan, ikinci derece bilgi bulunan, sağlıksız altyapıya sahip ve daha az sosyal tedbirleri (sigorta gibi) olan daha savunmasız alanlarda yaşarlar. Kurtarma operasyonları ve acil yaşamsal ve mali destekler bu ahaliye genellikle en son ulaşır (ki şayet yapılıyorsa).

Benzer olarak, 2007-2008 yıllarında ABD emlak piyasasında hızla yayılan kasırga aynı şekilde daha varlıklı beyaz nüfusu daha az etkilerken, düşük gelirli siyah ve Hispanik nüfusu, malvarlığı değerlerinin yaklaşık olarak üçte ikisini yok ederek mülksüzleştirdi. Üstünden zaman geçmesiyle Houston’daki değişken etki verilerini görmek ilginç olacak.

Müteahhitler ve onların finans sektöründeki, eyalet hükümetlerindeki müttefikleri, çevresel etkiler ve zayıf noktalar konusunda olabildiğince az endişeyle Houston gibi kentlerdeki projeleriyle öne çıkıyorlar. Kent mekânlarını asfalt ve betonla yeniden kaplamak, akış ve su tahliyesi koşullarını değiştiriyor. Bunun, sonunda bir kasırga geldiğinde (New York’un da Sandy ile yüzleştiği üzere) devasa etkileri oluyor.

Ama durun! Bir çözüm var! Sandy sonrası Manhattan’ın East River cephesinde inşa edilen lüks apartmanın 48. katında acil durum tertibatı var. Bu tertibat, bir kasırga halinde insanların en az bir hafta kendi kendini idare edebileceği, buzdolaplarını ve telefon şarj cihazlarını sürekli çalışır tutabileceği şekilde tasarlanmış. Müteahhit, seçkin sakinlerin, bir kasırga sırasında apartmandaki günlük yaşamlarını sıkıntısız bir şekilde sürdürmek için para ödeyeceklerini göz önünde bulundurarak, bu 48. kattaki terasın gelirinden fedakârlık etmenin zahmete değer olduğunu söylüyor.

Felaket kapitalizmi

Kurtarma, nadiren etkinin eşitsizliğine çözüm bulmak için tasarlanır. Çoğu kez durumu daha kötü hale getirir. Kasırga, konut ve mülkiyeti başkaca değerli bir arazide yok ederse, müteahhitler düşük gelirli ancak satın alınabilir yerleşim muhitlerindekileri ya da geleneksel küçük işletme sanayisi bölgelerindeki yerlerinden etmek için lüks projelerle taarruza geçerler. Kitlesel yoksullaştırma karşısında toplumsal yaşama katkıda bulunan sosyal bağlar, -genellikle olduğu gibi- düşük gelirli ahalinin yerinden edilmesiyle yok edilirse bu çok kötü olur.

Çok daha yer değiştirebilir olan zenginler için, sosyal bağları mahalle ya da muhitle olmadığından bunun bir önemi yoktur. Naomi Klein’ın dikkati çektiği gibi felaket kapitalizminin ekonomisi, siyasal iktisadımızda iyi yerleşmiştir. Ekonomik krizlerde olduğu gibi sermayenin kasırga ve depremlere de atfettiği slogan “Hiçbir zaman iyi bir krizin ziyan olmasına izin vermeyin” şeklindedir.

Bununla birlikte, kasırga ya da böylesi başka olaylarda genellikle kitleler, sorunlarla olabildiğince etkin bir şekilde ilgilenilmesi için hükümete ve devlete bel bağlarlar. ‘Baskıcı’ kapitalist (ancak her zaman ‘sosyalist’ olarak adlandırılır) devletin aralıksız eleştirisi aniden babalık işlevlerini etkin ve iyi bir şekilde yerine getirme talebine dönüşür. Bu, Başkan Bush’un, Katrina karşısında en berbat şekilde başarısız olduğu bir sınavdı. Ona siyaseten çok pahalıya mal oldu.

Bu nedenle, şu anda ABD’deki gazete manşetlerinde arta kalan soru şu: ‘Trump, Harvey’e hazır mı?’ Yakında göreceğiz.


http://www.redpepper.org.uk/theres-nothing-natural-about-a-natural-disaster/ adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Yüz yıl önce Bolşevikler, “Temmuz Günleri” yenilgisine, işçi sınıfına provokasyona gelmeme ve sağcı karalamaları teşhir etme çağrısı yaparak yanıt vermişti.

Temmuz gösterileri, Geçici Hükümetin, Bolşevikleri, Rusya’nın savaş gücünün Alman destekli baltalayıcıları olarak tasvir etmesindeki başarısına, gösterilere paralel olarak şiddetin yükselmesine ve iktidara sadık birliklerin Petrograd yolunda olduğuna dair haberlere bağlı olarak hızla yatıştı. Hükümet Pravda’yı hızla kapattı, Bolşevikleri parti merkezlerinden çıkardı ve birçok liderlerini tutukladı. Lenin, tutuklanmaktan yeraltına çekilerek ve kılık değiştirip Finlandiya’ya geçerek kurtuldu. Aşağıdaki iki belge, Bolşeviklerin hızla gelişen duruma yönelik tepkilerini gösteriyor.

Alexander Shlyapnikov’un “1917 Yılı” başlıklı olan ve Temmuz ayında kesilen biyografisinden derlenen bildirilerin sonuncuları aşağıdaki bildirilerdir. Sonrasında Shlyapnikov, fabrika sahipleriyle başarılı bir ücret oranı pazarlığı yapılmasında Petrograd Metal İşçileri Sendikası’na öncülük etmiştir.

Bununla birlikte, ücret anlaşmasının, işçilerle fabrika sahipleri arasındaki ilişkilerdeki asli eşitsizliklere hitap etmekteki yetersizliği, 1917 sonbaharında Shlyapnikov’un devrimci dürtülerini teşvik etti. Ekim 1917’dde Sovyet iktidarı hedefine erişilmesine yardım için desteğini (ve sendika kasasından 50 bin rubleyi) verdi.

Bolşeviklerin iktidara gelmesinin ardından Shlyapnikov, Emek Halk Komiseri oldu.


“Provokasyona yol vermeyin”

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) Merkez Komitesi, RSDİP Petersburg Komitesi, RSDİP Askeri Örgütü ve Birleşik Sosyal Demokrat Enternasyonalistler Bölgelerarası Komitesi çağrısı, 18 Temmuz 1917.

Sakin ve itidalli!

İşçiler, askerler!

16-17 Temmuz gösterileri sona erdi. Yönetici sınıfına, hedeflerinizin ne olduğunu söylediniz. Karanlık ve kriminal güçler, kan dökülmesi çağrısı yaparak gösterinizin üzerine gölge düşürüyor. Sizlerle ve tüm devrimci Rusya’yla birlikte, halkın yakın zamanda düşen evlatlarının yasını tutuyoruz. Kurbanların sorumluluğu, devrimin yeraltındaki düşmanlarındadır. Ancak gösterimizin anlamını bozmakta başarılı olamadılar ve olamayacaklar.

Şimdi bekleyip, “Bütün iktidar Sovyetlere” çağrınızın bütün ülke genelinde ne karşılık bulacağını görelim. Gösteri sona erdi. Geri kalmış kitleleri aydınlatmak ve şehirleri saflarımıza katmak için ısrarlı ajitasyon günleri yeniden başlıyor.

İşçi ve asker yoldaşlar! Sizlerden sakin olmanızı ve itidalli davranmanızı istiyoruz. Gericiliğin hain güçlerine, şiddet eylemlerinden dolayı sizleri suçlamaları için hiçbir gerekçe vermeyin. Provokasyona yol vermeyin. Sokağa inmeyin ya da hiçbir çatışmaya girmeyin.

İşçi yoldaşlar! Çalışma tezgâhlarınızın başına barışçıl biçimde dönün.

Asker yoldaşlar! Birliklerinizde barışçıl biçimde kalın.

Mevcut her şey lehimize işliyor. Zafer bizim olacak. İhtiyatsız eylemlerin gereği yok.

Bizim düsturumuz sabır, itidal ve sükunettir.

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) Merkez Komitesi
RSDİP Petersburg Komitesi
RSDİP Askeri Örgütü
Birleşik Sosyal Demokrat Enternasyonalistler Bölgelerarası Komitesi




“İftira açığa çıkarılmalıdır”


Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin, Alman ajanı olma iddialarına karşılık verdiği bildiri, 18 Temmuz 1917.

Petrograd halkına! İşçilere! Askerlere! Tüm dürüst yurttaşlara! İftira açığa çıkarılmalıdır! İftiracıları mahkemeye verin! Yoldaş Lenin’e yönelik eşi benzeri görülmemiş bir suçlama yöneltilmiş durumda –suçlama, kışkırtıcılığı karşılığında Alman kaynaklardan para aldığı ve halen almaya devam ettiği-. Bu iğrenç iftira halihazırda gazetelerde yayımlanmış durumda. Halihazırda, eski vekil (Grigory) Alexinsky’e atıfta bulunan yeraltı bildirileri görüyoruz. Halihazırda, Bolşevikleri öldürme çağrıları basıyorlar. Aldatılmış askerler, imha edilebilecek insanların listesini halihazırda elden ele dolaştırıyor.

Hedef açık. Karşı devrimci güçler, en basit araçları, devrimi bir önderden mahrum bırakmak, kitleler içinde anlaşmazlık yaratmak ve kitleleri en sevilen liderlere –devrim için en övgüye değer kıymetli savaşçılar- karşı kışkırtmak için kullanmak istiyor.

İlan ediyoruz: Yoldaş Lenin’in finansal bağlantılarına ya da Alman yönetici sınıfıyla başka bağlantılarına ilişkin bütün bilgiler yalan ve iftiradır.

Bu konuya önayak olan Grigory Alexinsky, çok sayıda insanı Almanlarca satın alınmakla suçlamış kötü namlı bir müfteridir. Fransa’da, Rusya, Britanya, İtalya ve tarafsız ülkelerden gazetecilerin birliği, Alexinsky’yi halihazırda sahtekârlık ve kötü niyetli iftiradan dolayı kınamış, kendisini Paris’teki tüm demokratik organizasyonların dışında bırakmıştır. Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti’ne kabul edilmemiştir.

Geçici Hükümet’ten ve İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Merkezi Yürütme Komitesi’nden, işçi sınıfının liderlerinin onuruna ve yaşamlarına yönelik karşı katliamcı ve kiralık iftiracılarca gerçekleştirilen alçak komployu çevreleyen bütün detaylara yönelik acil ve kamusal bir soruşturma talep ediyoruz.

Bütün bu olayın aydınlatılması gerekmektedir. Bu soruşturma, bütün halkı Yoldaş Lenin’in devrimci onurunun üzerinde bir leke dâhi olmadığına ikna edecektir.

İftiracıları ve iftirayı yayanları mahkemeye verin! Katliamcıları ve yalancıları halkın önünde alay konusu yapın.

RSDİP Merkez Komitesi


http://links.org.au/1917-view-from-streets-workers-soldiers-everything-working-our-favor adresinde yayımlanan metinlerden çevrilmiştir.


Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

"1917 Rusya Devrimi Bildirileri-14 & 15: 1917 Temmuz Günleri ayaklanması" başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

16-20 Temmuz 1917’de Petrograd’daki işçi ve askerlerin protestoları, asker ve polislerin saldırıları sonucunda yüzlerce kayıp ile püskürtüldü.

Temmuz Ayaklanması ya da Temmuz Günleri, Haziran’daki Rus askeri saldırısının –ki bu saldırı Petrograd’daki gıda ve yakıt krizini ve Ukrayna’nın özerkliğine muhalefet etmelerinin ardından iki liberal (Kadet) bakanın istifasıyla hükümete yönelik artan güven krizini derinleştirdi- başarısızlığına bağlı olarak meydana geldi. Saldırının başarısızlığını takiben, artık etkin bir şekilde savaşamayacak olan Rus ordusunda geniş çaplı huzursuzluk baş gösterdi. Ayaklanma, cepheye gönderilme endişesi taşıyan Petrograd garnizonundaki askerler arasında başladı ancak ayaklananların arasında, düşük ücretlere karşı grevde olan işçiler de vardı. İşçiler ve askerler “Bütün iktidar Sovyetlere” talebini ve başka radikal sloganları dillendirdiler.

Bolşevik Askeri Örgütü üyeleri, anarşistler ve Sol SR üyeleri, askerlerin ayaklanmalarını teşvik ettiler. Bolşevik Merkez Komitesi ilk başta ayaklanmaya karşıydı ancak pozisyonunu hızla destek olma şeklinde değiştirdi çünkü on binlerce gösterici, Sovyet’in toplantı yaptığı Tauride Sarayı’nı kuşatmıştı.

Temmuz hareketinin yenilgisi, devrimin itici gücünü geçici olarak denetim altına aldı çünkü Geçici Hükümet, Bolşevik hareketi yarı-yeraltına zorladı ve Leon Troçki ile diğer birçok devrimci önderi tutukladı.

Aşağıdaki ilk belge, o zamanlar sovyetlerde çoğunluğu oluşturan ılımlı sosyalistlerin ayaklanma karşısındaki tutumunu ifade ediyor. İkinci belge ise Bolşeviklerin bakış açısını sunuyor.




“Protestolar, cephedeki kardeşlerimize darbe indiriyor”


16-17 Temmuz 1917

Petrograd kentinin bütün işçi ve askerlerine.

Asker ve işçi yoldaşlar!

İstisnasız biçimde bütün sosyalist partilerin açık irade beyanına rağmen bilinmeyen kişiler sizleri silahlanarak sokağa çıkmaya davet ediyor. Cephede, devrime karşı görevlerini suçlu bir şekilde boşlayarak kendi şereflerini lekeleyen alayların dağıtılmasına karşı protestoda bulunmanız gerektiğine dair önerileri budur.

Bütün Rusya’nın devrimci demokrat güçlerinin yetkilendirilmiş temsilcileri olarak sizlere şunu söylüyoruz:

Ordu ve cephe örgütleri, cephedeki alayların dağıtılmasını talep etti -ki bu, bizim seçmiş olduğumuz Savaş Bakanı yoldaş A. F. Kerensky’nin emri ile uygulandı.

Dağıtılan alayları savunmak üzere gerçekleştirilen protestolar, cephede kanlarını döken kardeşlerimize darbe indiriyor.

Asker yoldaşlara, tek bir askeri birliğin, bizimle tam uyumlu bir şekilde hareket eden başkomutanın izni olmaksızın silahlı bir şekilde sokağa çıkma hakkı olmadığını hatırlatırız.

Rusya için çok kritik olan şu zamanlarda bu kararı ihlal eden herkesin, devrime ihanet ettiğini ve devrimin düşmanı olduğunu ilan ediyoruz.

Bu kararı, tasarrufumuzdaki tüm yollarla uygulayacağız.


Bütün Rusya İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Merkezi Yürütme Komitesi Bürosu

Bütün Rusya Köylü Vekilleri Sovyetleri Merkezi Yürütme Komitesi Bürosu



“Bütün Rusya Sovyeti iktidarı alsın”

16-17 Temmuz 1917

Petrograd’ın işçi ve asker yoldaşları! Karşı-devrimci burjuvazinin açık olarak devrime karşı çıktığını düşünürsek, Bütün Rusya İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri Sovyeti tüm iktidarı ellerine alsın.

Bu, şu anda toplantı halinde olan Bütün Rusya İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi’ne yönelik isteğini, barışçıl ve örgütlü gösteriler ile ortaya koyma hakkı olan Petrograd’ın devrimci ahalisinin iradesidir.

Yaşasın devrimci işçi ve askerlerin iradesi!

Yaşasın Sovyetler iktidarı!

Koalisyon hükümeti başarısızlığa uğradı. Yerine getirmek üzere kurulduğu görevleri gerçekleştiremediğinden çökmüştür. Devrim, devasa ve çok zor görevlerle karşı karşıya. Halkın zaferlerini, devrimci proletarya, devrimci ordu ve devrimci köylülerle birlik içinde kararlılıkla sağlamlaştıracak yeni bir otoriteye ihtiyacımız var. Yalnızca İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri SOvyeti böyle bir otorite olabilir.

Dün Petrograd’ın devrimci garnizonu ve işçiler, “Bütün iktidar Sovyetlere” sloganını yükseltmek üzere sokağa çıktılar. Alaylarda ve fabrikalarda alevlenen bu hareketin, Petrograd’ın bütün işçi, asker ve köylülerin iradesinin barışçıl bir şekilde ifadesi haline dönüşmesi çağrısında bulunuyoruz.


Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Merkez Komitesi

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Petersburg Komitesi

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Bölgelerarası Komitesi

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Merkez Komitesi Askeri Örgütü

İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti İşçi Grubu Komisyonu



http://links.org.au/1917-july-days-uprising-soviet-leadership-clashes-with-ranks adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Bir sonraki bildiri için: https://gercegingunlugu.blogspot.com/2017/08/1917-rusya-devrimi-bildirileri-16-17.html

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

“1917 Rusya Devrimi Bildirileri-13: Bütün Rusya Kongresi, asker ve işçilerin gösterisine karşı” başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

Aşağıda yer alan ve Bütün Rusya Sovyetleri tarafından yayımlanan bildiri, Bolşeviklerin 22 Haziran 1917’de Petrograd işçilerine yaptığı çağrıya yanıt niteliği taşımakta. Bolşevik parti örgütlerinin çoğunluk kararıyla 23 Haziran’da işçiler ve askerler tarafından gerçekleştirilecek bir gösteri kararı almasının ardından yayımlanan bu bildirinin ardından politikalarına desteği güçlendirme girişimi olarak Sovyet tarafından 1 Temmuz günü yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. Ancak Bolşeviklerin, Sol SR’lerin (Sol Sosyalist Devrimciler; ç.n.) ve anarşistlerin çabalarıyla gösteri, radikal sloganların (savaşın sona ermesi talepli, koalisyon hükümetine ve onun askeri saldırısına muhalefet içeren ve bütün iktidarın Sovyetlere geçmesini talep eden sloganlar) hâkimiyetinde geçti. Bu dönemi, askerlerin ve işçilerin Geçici Hükümete karşı ayaklandıkları ve Bolşeviklerin yer altına çekilmesi ile sonuçlanacak Temmuz Günleri takip etmişti.



Bolşevik Parti sizi sokağa çıkmaya çağırıyor.

Çağrıları, İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti’nin, Bütün Rusya Kongresi’nin, Köylü Vekilleri Sovyeti’nin veya başka sosyalist partilerin bilgisi dışında hazırlanmıştır. Çağrıları tam da, Bütün Rusya Kongresi’nin, Vyborg Bölgesi’ndeki işçi yoldaşlara bugünlerde yapılacak bir gösterinin devrim davasına zarar vereceğini hatırlamaları ricasında bulunduğu kritik anda çınladı. Yoldaşlar; cephe gerisindeki ve cephedeki milyonlarca işçi, köylü ve asker adına sizlere diyoruz ki:

Sizden yapmanızı istedikleri şeyi yapmayın.

Bu kritik anda sizden, Bütün Rusya (Sovyet) Kongresi’nin sadece desteklenmesini gerekli gördüğü Geçici Hükümetin devrilmesi talebiyle sokağa çıkmanızı istiyor.

Sizi sokağa çağıranlar yardım edemezler ancak sizin barışçıl gösterinizden kanlı ayaklanmalar çıkabileceğini biliyorlar. Devrimci davaya adanmışlığınızı bilerek size diyoruz ki:

Size devrim adına gösteri yapmanız çağrısında bulunuyorlar fakat gizli karşı-devrimcilerin sizin gösterinizden faydalanmak istediklerini biliyoruz.

Karşı-devrimcilerin, devrimci demokrat güçlerin saflarında öldürücü savaşı, devrimi ezmelerini olası kılacak anı hevesle beklediklerini biliyoruz.

Yoldaşlar!

Bütün Rusya İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti, Köylü Vekilleri Sovyeti, hareket halindeki ordular ve sosyalist partiler adına size diyoruz ki:

Tek bir bölük, alay ya da tek bir işçi grubu sokakta olmamalıdır.

Bugün tek bir gösteri yapılmamalıdır.

Hâlâ büyük bir mücadeleyle yüz yüzeyiz.

Karşı-devrimci tehlike fiilen Rus özgürlüğünü tehdit ettiğinde size çağrıda bulunacağız.

Başıbozuk gösteriler devrimin çöküşüdür.

Güçlerinizi muhafaza edin.

Bütün devrimci Rusya ile birlikte hareket edin.

İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Bütün Rusya Kongresi

Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi

Bütün Rusya Köylü Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Menşevik) Örgütsel Komitesi

Sosyalist Devrimciler Partisi Merkez Komitesi

Bund Merkez Komitesi*

İşçi Grubu (Trudovikler) Merkez Komitesi**

Bütün Rusya Kongresi Ukrayna Fraksiyonu

Bütün Rusya Kongresi Sosyal Demokrat Bolşevik ve Menşevikleri Birleşik Enternasyonalistler Fraksiyonu

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Petrograd Komitesi ve Örgütsel Komitesi bünyesindeki askeri birim


*: Bund, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin önemli bir parçası olan Litvanya, Rusya ve Polonya Genel Yahudi Emek Federasyonu’nun kısa adıdır (ç.n.)

**: Trudovikler, Sosyalist Devrimciler (SR) Partisi’nden ayrılan ılımlı bir harekettir. Rusya’daki Geçici Hükümetin son başbakanı olan Aleksandr Kerensky, 1912 yılında Dördüncü Duma’ya Trudovik üyesi olarak seçilmiştir.

http://links.org.au/bolshevik-appeal-finds-echo-in-streets adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Bir sonraki bildiri için: https://gercegingunlugu.blogspot.com/2017/08/1917-rusya-devrimi-bildirileri-14-15.html

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

"1917 Rusya Devrimi Bildirileri-12: Bolşeviklerin çağrısı sokakta yankı buldu" başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

22 Haziran 1917’de Bolşevik Parti, Petrograd işçilerine aşağıda yer alan ve Josef Stalin tarafından kaleme alınan bildiriyi dağıttı. Bundan 9 gün sonra Bolşeviklerin çağrısı, Sovyet talepli devasa bir gösteride kitlesel destek buldu.

Mayıs ayı ortalarında Bolşevik Askeri Örgütü tarafından, Bolşevik Parti Merkez Komitesine (MK), Geçici Hükümetin planladığı askeri saldırıya karşı duran bir gösteri önerisinde bulunulmuştu. Böyle bir eylem için henüz erken olduğu endişesini duyan MK yeni düşüncelere açık değildi. Askerler, askeri disiplinin restore edilmesi girişimleri ve cepheye gönderilme konularında endişelenirken, Bolşevik Askeri Örgütü idarecileri sonraki haftalarda daha ısrarcı hale geldi.

Bolşevik Askeri Örgütü liderleri, gösteriyi 16 Haziran-7 Temmuz arasında Petrograd’da toplanacak olan İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Bütün Rusya Birinci Kongresi ile aynı zamana denk getirmeyi umdular. MK ise, Kamenev karşı iken Petersburg (Petrograd) Komitesi’nin çoğunluğu gibi Lenin de böyle bir gösteriyi desteklerken kararsız kaldı.

Geçici Hükümet’in Anarşist-Komünistleri karargâhlarından çıkarma girişimi üzerine işçiler arasında ortaya çıkan huzursuzluk daha çok uyuşmazlık yarattı. 21 Haziran’da gerçekleşen Bolşevik parti örgütlerinin genişletilmiş toplantısından 23 Haziran’da işçiler ve askerler tarafından gerçekleştirilecek bir miting için çoğunluk desteği çıktı. Aşağıda çevirisi yer alan bildiri, gösteriye hazırlanılmasına yardımcı oldu.

Önümüzdeki günlerde yayımlanacak serinin 13. bildirisinde ise Bütün Rusya Sovyetleri Kongresi’nin, Bolşeviklerin çağrısına yanıtı yer almakta. Önerilen gösteri, askeri birliklere ve fabrika işçilerine yürümeme çağrısında bulunan Kongre’de muhalefetle karşılaştı. 23 Haziran sabahının erken saatlerinde Bolşevik MK üyelerinin küçük bir toplantısı gösteriyi iptal etti.

Politikalarına desteği güçlendirme girişimi olarak Sovyet tarafından 1 Temmuz günü yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. Ancak Bolşeviklerin, Sol SR’lerin (Sol Sosyalist Devrimciler; ç.n.) ve anarşistlerin çabalarıyla gösteri, radikal sloganların (savaşın sona ermesi talepli, koalisyon hükümetine ve onun askeri saldırısına muhalefet içeren ve bütün iktidarın Sovyetlere geçmesini talep eden sloganlar) hâkimiyetinde geçti.



Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevikler)

Piter’in (Petrograd) bütün emekçilerine, işçilerine, askerlerine

Yoldaşlar!

Rusya, zorlu sınavlardan geçiyor. Milyonlarca kurbana neden olan savaş devam ediyor. Milyoner bankacılar savaşı kasten uzatıyorlar çünkü savaştan servet yaratıyorlar.

Savaş, sanayiyi harap etti, fabrikaların durmasına ve işsizliğe neden oldu. Olağanüstü kârlar elde ederken işçilere lokavt uygulayan açgözlü kapitalistler bu yönelimi kızıştırıyor.

Ekmek ve diğer gıda maddelerinin yokluğu giderek daha şiddetli hissediliyor. Hayat pahalılığındaki artış halkı boğuyor. Hırsız vurguncuların istekleri yoluyla fiyatlardaki artış sürüyor. Açlık ve yıkımın uğursuz heyulası tepemize çöküyor. Bu sırada, karşı-devrimin kara bulutları yaklaşıyor.

Çar tarafından halkın boğazını sıkmak için zorla kabul ettirilen gayrimeşru 3 Haziran Duması* şimdi cephede acil bir saldırı talep ediyor. Fakat ne amaçla? Kavuştuğumuz özgürlüğü kanda boğmak için.

Çarın yerini cellat bakanlarla dolduran Devlet Şurası, kendini yasanın arkasına saklanarak korurken, sessizce hainlerin ilmiğini örüyor. Bu ne için? Böylece, uygun bir zamanda gizlendikleri yerden çıkabilir ve ilmiği halkın boynuna geçirebilirler.

Çarlık uması ile Sovyet arasında konumlanan, 10 burjuva temsilci içeren Geçici Hükümet açıkça görülüyor ki açgözlü toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin etkisi altına girmiş durumda. Kerensky’nin deklarasyonu, askerlerin haklarını güvence altına alacağına birkaç çok önemli noktada haklarını ihlal ediyor.

• Askerlerin devrim sürecinde kazandıkları özgürlükler güvence altına alınacağına, yeni ‘emirler’ ile askerler ağır hapisle tehdit ediliyor.

• Rusya yurttaşlarının kavuştuğu özgürlük güvence altına alınacağına yargısız ve soruşturmasız tutuklamalar, ağır hapis tehdidi içeren Madde 129’a dair yeni öneriler mevcut.

• Karşı-devrime karşı mücadele etmek yerine karşı-devrimcilerin sefahat ve şenliğine tahammül ediyorlar.

• Bu sırada ekonomik yıkım daha kötü hale gelmeyi sürdürüyor ve buna karşı hiçbir önlem alınmıyor.

• Savaş sürüyor ve bunu sona erdirmek için hiçbir fiili tedbir alınmıyor.

• Kıtlık an meselesi ve bunu engellemek için hiçbir fiili tedbir alınmıyor.

Karşı-devrimcilerin daha küstah hale gelmesi ve askerleri, gemicileri, işçileri ve köylüleri baskılaması için hükümeti kışkırtmasında gerçekten şaşırtıcı bir şey var mı? Yoldaşlar! Böylesi şeylere sessizlikle daha fazla katlanmak imkânsızdır. Tüm bunlardan sonra sessiz kalmak suçtur! Protesto, işçi sınıfının derinliklerinde şimdiden başlıyor. Bizler özgür yurttaşlarız. Protesto hakkımız var ve çok geç olmadan bu hakkımızdan istifade etmeliyiz.

Barışçıl gösteri hakkımız hâlâ mevcut. Barışçıl bir gösteriye gideceği ve ihtiyaç ve isteklerimizi bilinir kılacağız.

Özgürlük ve sosyalizm düşmanlarını korkutmak için bugün zafer bayrağını yükseltin!

Çağrımızı, devrimin çocuklarının haykırışını, tüm ezilen ve köleleştirilenlerin mutluluğu için bugün bütün Rusya’da dalgalandırın.

İşçiler! Askerlerle bir araya gelin ve haklı taleplerini destekleyin. Gerçekten de, onların sizi derim sürecinde nasıl desteklediklerini hatırlamıyor musunuz? Herkes sokaklara yoldaşlar!

Askerler! Elinizi işçilere uzatın ve haklı taleplerini destekleyin. Devrimin gücü, askerlerin ve işçilerin birliğindedir. Bir alay ya da bölük bile bugün kışlalarında oturmamalı!

Herkes sokaklara yoldaşlar! Düzenli saflarla başkent sokaklarında yürüyün. İsteklerinizi, güçlülere yakışır biçimde sakinlik ve kendine güvenle ifade edin: Kahrolsun çarist Duma!

Kahrolsun Devlet Şurası!

Kahrolsun 10 kapitalist bakan!

Bütün iktidar, Bütün Rusya İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri Sovyeti’ne!

Asker hakları deklarasyonunu değiştirin!

Asker ve gemicilere karşı ‘emirleri’ yürürlükten kaldırın!

Kahrolsun sanayideki anarşi! Kahrolsun lokavta kalkışan sermayedarlar!

Yaşasın sanayide işçi denetimi ve örgütlemesi!

Savaşı sonlandırmanın zamanıdır! Vekillerin Sovyeti, adil barışın koşullarını ilan etsin!

Ne Wilhelm ile müstakil bir barış ne de Fransız ve İngiliz sermayedarları ile gizli anlaşmalar!

Ekmek! Barış! Özgürlük!

*: Sosyalistler, Devlet Duması’nı, çar tarafından 1907’de kanunlaştırılan ve toprak sahipleri ile sermayedarlara baskın söz hakkı veren, demokratik olmayan seçim yasaları çerçevesinde seçildiğinden gayrimeşru görüyorlardı. Çarlık rejimi bu yasaları, o yıl 3 Haziran’da bir önceki Duma’!yı keyfi olarak feshettikten sonra yürürlüğe sokmuştu.

http://links.org.au/bolshevik-appeal-finds-echo-in-streets adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Bir sonraki bildiri için: https://gercegingunlugu.blogspot.com/2017/08/1917-rusya-devrimi-bildirileri-13-butun.html

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

1917 Rusya Devrimi Bildirileri-11: Askerlere çağrı- “Askeri güç, barış davasına hizmet eder” başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

15 Mayıs 1917’de Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi, biri dünyanın bütün sosyalistlerine, bir diğeri ise cephedeki askerlere olmak üzere iki çağrı yayımlamıştı. Bunlardan biri dünyanın bütün sosyalistlerine yönelik bir enternasyonal oluşturma çağrısı iken, bir diğeri olan ve aşağıda yer alan çağrı ise cephedeki askerleri hedefliyordu. Askerlere yönelik çağrı, cephe hattının diğer tarafındaki “düşman” askerleri ile kardeşçe ilişki kurmaya yönelik yayılan girişimlerini keskin bir şekilde kınamıştı. O dönem Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi’nin önemli isimlerinden olan Alexander Shlyapnikov anılarında bu çağrıyı “barış için mücadeleye –ve askeri bir saldırıya” çağrı olarak özetlemiştir.


Cephedeki yoldaş askerler!

Rusya devrimci demokrat güçleri adına, sizlere şevkle çağrıda bulunuyoruz.

Çetin bir yazgınız var. Sizi savaşa gönderen ve silahsız, kurşunsuz ve ekmeksiz bırakan çarın suçlarının bedelini değerli kanınızla ödediniz. Gerçekte, çar ve yardakçıları şu anda çektiğiniz mahrumiyetlerde sorumluluk taşıyorlar çünkü ülkenin çürümesine ve tükenmesine izin verdiler. Devrim, hırsızlardan ve canilerden miras kalan yıkımın üstesinden gelmek için daha fazla çaba gerektirecek.

Emekçi halkın savaşa ihtiyacı yok ve savaşı onlar başlatmadı. Tüm ülkelerin yönetenleri ve kapitalistleri bunu getirdi. Savaşın her bir günü halk için fazladan kederdir. Rusya halkı çarı tahtından düşürerek savaşı olabildiğince çabuk sona erdirmek için ilk görevini yapmış oldu.

İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti, tüm halklara savaşı sona erdirme çağrısında bulundu. Fransız, Alman ve Avusturyalılara çağrıda bulundu.

Rusya, bu çağrıya bir yanıt bekliyor.

Ancak hatırlayın ki yoldaş askerler, bizim kardeşlerimiz –diğer ülkelerin işçi ve köylüleri- yanıt vermeden Kaiser Wilhelm’in birliği Rusya’yı yenilgiye uğratırsa çağrımızın bir değeri kalmayacak. Çağrımız, devrimci halkın bütün gücüyle desteklenmezse ve Wilhelm Hohenzollern, Rusya’nın özgürlüğünün harabesi üzerinde zaferini sağlama alırsa değersiz olacak. Özgür Rusya’nın çöküşü sadece bizim için değil, bütün dünya emekçileri için de devasa, telafisi imkânsız bir talihsizlik olacak. Yoldaş askerler! Tüm gücünüzle devrimci Rusya’yı savunun!

Rusya’nın işçi ve köylüleri, tüm kalpleriyle barış için çabalıyorlar. Ancak bu, genel anlaşmalarıyla tüm halklar için evrensel barış olmalı. Sadece kendimiz için müstakil bir barış istersek ne olacak? Rusya silahlı kuvvetleri, bugün süngülerini yere saplayıp artık savaşmak istemediklerini, dünyanın geri kalanında ne olup bittiğinin umurlarında olmadığını söylerse ne olacak?

Olacak şey, Alman emperyalizminin Batı’daki müttefiklerimizi yenmesi, silahlarının tüm gücüyle bize saldırmasıdır. Olacak şey, Alman imparatoru, toprak sahipleri ve kapitalistlerinin ağır topuklarını boyunlarımıza bastırması, kasabalarımıza, köylerimize ve topraklarımıza el koyması, Rus halkına vergi boyunduruğunu dayatmasıdır.

Gerçekten, Nicholas’ın boyunduruğundan Wilhelm’e diz çökmek için mi kurtulduk?

Yoldaş askerler! İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti, farklı bir yoldan sizi barışa götürür. Sizi barışa, ayaklanmaya çağırarak, Almanya ve Avusturya-Macaristan işçi ve köylülerince yapılacak bir devrime çağırarak götürürüz. Sizi barışa, hükümetimizden saldırganlık politikasının reddini kazanarak ve aynı reddi müttefik kuvvetlerden de talep ederek götürürüz.

Sizi barışa, savaşa karşı ortak ve nihai bir başkaldırı için dünyanın tüm sosyalistlerinin enternasyonal kongresini toplayarak götürürüz. Yoldaş askerler, bu tüm ülkelerin halkları için uykudan uyanma vaktidir. Halklar için bu, ayağa kalkma ve demir bir elle krallarını, sermayedarlarını barışa doğru hareket ettirme vaktidir. Bütün ülkelerin işçileri için bu, saldırganlara ve hırsızlara karşı amansız mücadelede saflarını bizimle sıklaştırma vaktidir.

Fakat hatırlayın yoldaş askerler. Siz cephede düşmanın hücumunu durduramazsanız, birlikleriniz ezilirse ve Rusya Devrimi’nin cansız bedeni Wilhelm’in ayaklarının önünde yatarsa o vakit asla gelmeyecek.

Hatırlayın yoldaşlar. Şu anda cephede siperlerde Rusya’nın özgürlüğü için nöbet tutuyorsunuz. Rusya Devrimi’ni savunuyorsunuz. Kardeşlerinizi, işçileri ve köylüleri savunuyorsunuz. Bu savunma, büyük davamıza ve hâlihazırda size verilen büyük zararlara yakışır olsun! Ne olursa olsun, hâlâ siperlerde oturarak cepheyi savunamazsınız. Düşmanın saldırısı ancak hücuma kalkarak önlenebilir.

Bir kez daha saldırıyı beklemek, kuzu kuzu ölmeyi beklemek anlamına gelir. Ancak hücuma kalkarak kendinizi ve cephenin başka bölgelerindeki kardeşlerinizi ölümden ve perişanlıktan kurtarabilirsiniz.

Bunu hatırlayın yoldaş askerler. Rus özgürlüğünü savunmaya söz verip askeri koşulların gerektirdiği önümüzdeki muharebeleri reddetmeyin.

Bu özgürlüğü savunurken tuzak ve provokasyonlara çok dikkat edin. Cephede gelişen kardeşleşme hali kolaylıkla bir tuzağa dönüşebilir. Devrimci güçler kimlerle kardeşleşebilir? Barış ve özgürlük için ölmeye kararlı başka bir devrimci orduyla kardeşleşebilir. Ancak Alman ve Avusturya orduları içlerinde ideolojik açıdan bilinçli ve şerefli ne kadar birey olursa olsun henüz devrimci değil. Henüz ülkelerinde devrim yok. Askeri güçler hâlâ imparatorlar Wilhelm (Almanya) ve Karl’ın (Avusturya-Macaristan), soylu toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin emrinde. Başka insanların topraklarına el konulmasını, yağmayı ve şiddeti destekliyorlar. Ordunun üst düzey komutanları sadece sizin güveninizi değil, kendi askerlerinin körü körüne bağlılıklarını da sömürüyor.

Siz içtenlikle kardeşleşirsiniz, fakat düşman siperinden bir asker üniformasının içine gizlenmiş bir kurmay subayla karşılaşırsınız.

Düşmanla hiçbir kurnazlık olmadan konuşursunuz. Bu sırada komutanı mıntıkayı fotoğraflar. Siz kardeşleşme için ateşi kesersiniz, fakat bu zaman zarfında düşman topçularını taşır, tahkimatlarını inşa eder ve siperlerinin arkasına güç aktarır.

Yoldaş askerler! Kardeşleşmeyle de, tekil bölüklerle, taburlarla ve alaylarla yapılan zımni anlaşmalarla da barışa ulaşmayacaksınız. Devrimin kurtuluşu ve dünya genelinde barışın zaferi, müstakil bir barışa ya da müstakil bir ateşkese bağlı değil. Sizi kardeşleşmenin, barışın yolu olduğuna ikna etmeye çalışan insanlar ölümünüze ve Rus özgürlüğünün ölümüne neden olurlar. Onlara inanmayın.

Barışa giden farklı bir yol vardır. İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti size o yolu işaret etmektedir. Bunu destekleyin. Askeri gücünüzü zayıflatan ve ordunuza moral bozukluğu veren her şeyi süpürün. Askeri gücünüz barış davasına hizmet eder. İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti, ancak Rusya’nın askeri bozgununa engel olursanız devrim ve barış için mücadele edebilir.

Yoldaş askerler! Sadece Rusya’nın değil, bütün dünyanın işçi ve köylüleri güvenlerini ve umutlarını size bağlamış durumdalar. Devrimin askerleri, savaşınızın barışa hizmet ettiğini bilerek bu güvene layık olun.

Askeri görevinizi, Rusya’nın mutluluğu ve özgürlüğü, halkların gelecekteki kardeşliği adına sarsılmaz bir azimle yerine getirin!


http://links.org.au/petrograd-soviet-executive-calls-for-peace-renewed-military-offensives adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Bir sonraki bildiri için: https://gercegingunlugu.blogspot.com/2017/08/bolseviklerin-cagrs-sokakta-yank-buldu.html

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

1917 Rusya Devrimi Bildirileri-10: “Proletarya enternasyonalini oluşturmak için bir araya gelelim” başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

15 Mayıs 1917’de Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti Yürütme Komitesi, biri dünyanın bütün sosyalistlerine, bir diğeri ise cephedeki askerlere olmak üzere iki çağrı yayımladı.

Bu çağrılara yol açan günlerde, Geçici Hükümetteki liberal şahıslar Sovyet’in ortayolcu liderleriyle merkezci ve daha geniş temsiliyete sahip bir hükümet kurulması için görüşmekteydiler. Radikal sosyalistler bu çabaya karşı durdular.

Buna rağmen, Sovyet’te çoğunluğu oluşturan ortayolcularla birlikte bazıları, eli kulağında olan siyasi krizi önlemek amacıyla 14 Mayıs’ta Geçici Hükümete katıldılar. 6 sosyalist ve 10 sosyalist olmayan ismi içeren yeni hükümet 18 Mayıs’ta ilan edildi.

Bir “koalisyon” olarak adlandırılmasına karşın yeni hükümet, sosyal ve ekonomik reformlara ilişkin sosyalistler ve liberaller arasındaki belirgin farklılıklar varlığını koruduğundan işlevini uyumlu biçimde yerine getirmedi. 15 Mayıs’ta Sovyet’ten yapılan çağrılar, Sovyet ile Geçici Hükümet arasındaki yeni ilişkiyi yansıtır.

Alexander Shlyapnikov anılarında, bu çağrıların dışarıda devrimci duyarlılığı canlandırmaktan çok bunu Rusya içinde tutmayı hedefleyen “boş ifadeler” içerdiğini yazmıştır. Askerlere yönelik çağrı, cephe hattının diğer tarafındaki “düşman” askerleri ile kardeşçe ilişki kurmaya yönelik yayılan girişimlerini keskin bir şekilde kınamıştı. Shlyapnikov bu çağrıyı “barış için mücadeleye –ve askeri bir saldırıya” çağrı olarak özetlemiştir.




Bütün ülkelerin sosyalistlerine

Yoldaşlar!

Rus Devrimi, dünya savaşının alevlerinden doğdu. Bu savaş, bütün ülkelerin emperyalistlerince işlenen iğrenç bir suçtur. Bu fetih hırsları ve delice silahlanma yarışları dünya çapında yangını hazırlıyor ve bunu kaçınılmaz hale getiriyor.

Askeri anlamda kimin kazandığının önemi yok, bütün ülkelerin emperyalistleri canavarca onların yararına olan bu savaştaki zaferi paylaşıyor. Ellerinde, fertlerin yaşamları ve emek üzerinde emsalsiz bir güce sebep olmalarının sebebi olan muazzam sermaye topluyorlar.

Fakat tam da aynı sebeple, bütün ülkelerin işçileri bu savaşın kaybedenleridir. Sayısız insan, yaşamlarını, sağlıklarını, geleceklerini ve özgürlüklerini kaybettikleri yer olan emperyalizmin sunağında kurban edildi. Kelimelerle anlatılamaz mahrumiyetin yükünü taşıyorlar.

Emekçi halkın, işçilerin ve askerlerin devrimi olan Rus Devrimi, sadece çarlığa karşı değil, aynı zamanda dünya genelindeki kıyımın dehşetine karşı da bir başkaldırıdır. Bu, emekçilerin uluslararası ordusunun müfrezesi tarafından uluslararası emperyalizmin suçlarına karşı ilk öfkeli haykırıştır. Bu sadece ulusal bir devrim değil, savaşın rezilliğini sona erdirecek ve insanlığa barışı getirecek uluslararası devrimin ilk evresidir.

Doğduğu andan itibaren Rus Devrimi, yüz yüze olduğu enternasyonal görevi açık bir şekilde kabul etmiştir. Devrimin yetkili kurulu –Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti- 27 Mart’taki çağrısında, dünyanın bütün halklarını barış mücadelesinde birleşmeye davet etmişti.

Rusya’nın devrimci demokrat güçleri, Avusturya-Almanya ittifakının elini rahatlatacak müstakil bir barış istemiyorlar. Ayrı, müstakili bir barışın tüm ülkelerdeki işçi demokrasisi davasını arkadan vuracağını biliyorlar. İşçi demokrasisi güçleri, muzaffer emperyalizm dünyası önünde el ve ayaklarından bağlanacaktır. Müstakil bir barışın, tüm ülkelerin yenilgisine neden olabileceğini biliyorlar. Bu sonuç, 1870 Fransa-Prusya Savaşı sonrasında olduğu gibi silahlı bir karargâh olarak kalacak Avrupa’da uzun yıllar boyunca şovenizm ve kinin zaferini güçlendirecektir. Kısa süre içinde yeni bir kanlı savaş kaçınılmaz olacaktır.

Rusya’nın devrimci demokrat güçleri, bütün ülkelerin işçileri tarafından kabul edilebilir koşullarda bir evrensel barış istemektedir. İlhak ya da yağma için çaba göstermemektedir. Bunun yerine, bütün insanların arzularını özgürce ifade etmelerini ve uluslararası emperyalizmin gücünü azaltmayı istemektedirler. Gizli saikler olmaksızın ve proleter akıl ve coşkuyla hareket ederek, ilhak ve tazminatlar olmadan halkların kendi kaderlerini tayini temelinde barışın formülünü benimsemişlerdir. Bu, bütün ülkelerin –savaşan ya da tarafsız ülkelerin- emekçilerinin, kalıcı bir barışı tesis etmek ve kanlı savaşın yaralarını iyileştirmek için bir araya gelebilecekleri bir ortak platform sağlamaktadır.

Devrimci Rusya’nın Geçici Hükümeti bu platformu kabul etmiştir ve Rusya’nın devrimci demokrat güçleri ilk olarak size, müttefik güçlerin sosyalistlerine çağrıda bulunmaktadır. Rusya Geçici Hükümetinin sesinin, müttefik güçler arasında yalnız kalmasına izin vermemelisiniz. Hükümetlerinizi, kati ve kesin bir şekilde ilhak ve tazminatlar olmaksızın, halkların kendi kaderlerini tayini temelinde barış platformunu paylaştıklarını açıklamaya zorlamalısınız. Böylece, Rus hükümetinin hareketine uygun baskı ve gücü ekleyeceksiniz.

Sancaklarında, “halklar arası barış” sloganını taşıyan devrimci ordumuzun yaralı ve düşmüş olanları kötü niyetle kullanmayacağına emin olacaksınız. Savaş görevlerinin ona tahsis edilen payının tamamını bütün devrimci coşkusuyla yerine getirmesini sağlayacaksınız. Bütün devrimci ilerlemeleri ve özgürlüğümüzü savunarak onun inancını güçlendireceksiniz, bu ordu aynı zamanda bütün uluslararası demokratik güçlerin çıkarları için mücadele eder ve arzulanan barışını daha çabuk gelmesini sağlar. Savaşan ülkelerin hükümetleriyle de fetih, yağma ve şiddet politikasını kesin ve geri dönülmez biçimde reddetme ya da suçlarını açıkça kabullendirme ve böylece kendi halklarının haklı öfkesini onların başlarına yağdırma ihtiyacıyla karşı karşıya geleceksiniz.

Rusya devrimci demokrat güçleri, Siz Avusturya-Almanya ittifakının sosyalistlerine, ülkelerinizin askeri güçlerine Rusların özgürlüğünün celladı olarak hareket etme izni vermeme çağrısında bulunuyor. Devrimci Rus ordusu, özgürlük ve kardeşliğin neşeli ruh haliyle kuşatılmış durumda. Devletlerinizin, Fransa’yı harap etmek, daha sonrasında Rusya’ya saldırmak ve son olarak da sizi ve emperyalizmin küresel anlamda boynunu sıktığı uluslararası işçi sınıfını boğmak üzere Batı cephesine birlikleri transfer etmesine izin vermemelisiniz.

Rusya’nın devrimci demokrat güçleri, savaşan ve tarafsız kalan ülkelerin sosyalistlerine, emperyalizmin zaferini engelleme çağrısında bulunuyor. Uluslararası işçi sınıfın çabaları, Rus Devrimi’nin başlattığı barış mücadelesini başarılı bir sonuca erdirsin.

Bu çabaları birleştirmek üzere, Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti bütün ülkelerin sosyalist parti ve akımlarının katılacağı bir uluslararası konferansı toplamak doğrultusunda inisiyatif üstlenme kararı aldı. Üç yıllık savaş sürecinde sosyalizmi hangi anlaşmazlıkların böldüğünün bir önemi olmaksızın, proletaryanın hiçbir akımı Rusya Devrimi’nin gündemine konulmuş olan ortak barış mücadelesine katılmayı reddetmemelidir.

Yoldaşlar; topladığımız konferansta bütün sosyalist grupların temsilcilerini göreceğimizden eminiz.

Proletarya enternasyonaline dair oybirliğiyle alınmış bir karar, emekçilerin, emperyalizmin enternasyonaline karşı kazandığı ilk zafer olacak.

Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!

(Not: Bildirilerin dizisinin orijinal kaynakta bu bildiri ile birlikte yayımlanan 11.si, önümüzdeki günlerde yayımlanacaktır.)

http://links.org.au/petrograd-soviet-executive-calls-for-peace-renewed-military-offensives adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Bir sonraki bildiri için: https://gercegingunlugu.blogspot.com/2017/07/1917-rusya-devrimi-bildirileri-11.html

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

1917 Rusya Devrimi Bildirileri-9: Petrograd Sovyeti – “Barışa erişmek için dünya işçileri birleşmelidir” başlıklı olan bir önceki bildiriyi okumak için buraya tıklayınız

Commonware.org sitesinden Giulia Page, David Harvey ile Trump yönetiminde ABD’de meydana gelen ekonomik değişimlerden yola çıkarak ABD’de ve dünyadaki konut üretimine ve kentleri soylulaştırmaya dayalı sermaye politikaları ile 2007-2008 ekonomik krizi sonrasında bu politikaların kazandığı öneme dair bir söyleşi gerçekleştirdi.


- Solun büyük bir kısmı mevcut yönetim tarafından verilen hasardan söz ediyor ancak Trump yönetiminde gerçekten değişen ne?


Benim yorumum şu ki, Wall Street Partisi adını verdiğim ABD’deki yönetici sınıf Washington’da ortaya uyumlu bir hükümet çıkmasını istemiyor. Hiçbir şeyin olmadığı bir durum istiyor çünkü bu durum, kendilerinin istediklerini yapabilecekleri anlamına geliyor. Emin olmak istedikleri tek şey, ekonomideki düzenleyici yapılar gibi belirli niteliklerin gevşetilmesi. ABD Hazine Bakanı, 1992 yılından bu yana Goldman Sachs’tan olmuş, böylece esasen hükümetin içinden ekonomiyi Goldman Sachs idare etmiş ve ABD Merkez Bankası’nı kontrolü altında tutmuştur. Bunun sonucu, Trump’ın bunları çok ciddi yapamaması oldu. Gerçekten bir şey yapmak istediğinden emin değilim, fakat eğer bir şey yaparsa bu Wall Street tarafından yapılacaktır. Ekonomi, Obama yönetiminde olduğundan pek de farklı değil, neredeyse özdeş. Ve ABD’de ekonomik anlamda mevcut gidişatı değiştirecek bir şey olduğunu hiçbir suretle görmüyorum.

Gördüğüm şey, dünyada bulunan sermaye fazlasının nasıl emileceği şeklindeki gerçek küresel sorun; çünkü 2007-2008 krizine yanıt olarak daha çok para üretildi ve şu anda boşta duran çok miktarda ihtiyaç fazlası para var. Bunun çoğu mülk edinmeye gidiyor, sanat piyasasının durumu çok iyi, ancak Çin gibi yerler haricinde üretken hiçbir şey yapılmıyor. Çinliler şu anda ABD’nin gayri safi yurt içi hâsılasının sadece üçte birinin gerçekten bir şeyler yapma ile ortaya çıktığını, üçte ikisinin ise finans, sigorta ve emlak işlemlerinden türediğini, bunun çoğunun da finansal kuruluşlar eliyle dünyanın geri kalanının varlıklarının çekilmesinden, soyulmasından kaynaklandığını tahmin ediyorlar.

Bu nedenle ABD’de önemli bir canlanma görmüyorum ve Trump’ın, kalkınmanın yeni biçimlerince geride bırakılan insanlara iş verme sözünü yerine getirebileceğini düşünmüyorum. Teknolojik gelişim modelinin, istihdam, efektif talep yokluğu ve düşük ücretler şeklinde muhtemelen bizi daha çok sorun sahibi yapacak halde olduğunu düşünüyorum ve bu sorunun üzerine nasıl gidileceğini gerçekten bilmiyorum.

Bu çok tehditkâr bir durum ve sümen altı edilecek gibi görünüyor. Ancak kolaylıkla bir şeyler patlak verebilir. Birçok insan bunun Çin’de olacağından endişe duyuyor fakat ben öyle düşünmüyorum, daha muhtemeldir ki, kontrol dışı savrulan kapitalist sistemdeki bileşik büyümeyle başa çıkmak için şu anda örgütlenmiş mali yapılarda bir çöküş şeklinde olacağı düşüncesindeyim.

- Bu tehditkâr durumda değişim olasılıkları da görüyor musunuz?


Kötü olasılıklar mevcut, neo-faşist tarzda hükümetlere geçiş yapabiliriz. Uzum zaman önce neo-liberalizme ilişkin kitabımda istikrarsız bir durum olduğunu ve bunu istikrarlı hale getirmenin yegâne yolunun neo-liberal devlet aygıtının otoriterliğinin arttırılması olduğunu öne sürmüştüm. Bu yüzden daha otoriter bir şekle doğru yönelim 1990’lardan beri yürürlükte ve neo-liberal projeyi sürdürmek için popülist bir temel yaratmaya çalışıyor ki bu özünde her zaman daha çok servet ve gücün her zaman küçük, giderek artan bir biçimde finansallaşan oligarşi tarafında birikmesidir. 2007-2008’den bu yana gerçekleşen gelir dağılımlarına baktığınızda servet ve gücün bir noktada yoğunlaşmasında artış görürsünüz. ABD’ye baktığınızda, 2007-2008’den beri diğer herkes bu konuda ya sabit kalmış ya da kayba uğramışken, tepedeki yüzde 1, servetini yüzde 12 civarında arttırmıştır: ne kadar fakirsen o kadar fazla kaybedersin. Şimdi bunun, yoksullara yönelik bu saldırının ve hırsızlıkla, gaspla, yerinden etmeyle, kovmayla yoksullardan değer özütleme girişiminin Cumhuriyetçi Parti’nin neredeyse resmi politikası olduğu görülüyor; şimdi inşa ettiğimiz küresel ekonominin niteliği bu.

- Kentlerin kriz içinde değiştiğini düşünüyor musunuz ve eğer öyleyse, kentsel mücadeleler bazı açılardan bu dönüşümü belirleyebildi mi?

Sanırım coğrafi anlamda spesifik olmalıyız. Bana göre küresel kapitalizmin 2007-2008’deki topyekûn çöküşten kazandığı şeyin Çin’deki devasa kentleşme ve altyapı projesi olduğu net. Örneğin, Çin, 2007 yılında sıfır mil yüksek hızlı tren ağına sahipti ve şu anda bu ağ 15 bin mil uzunluğunda. Muazzam miktarlarda hammadde tüketti ve çok fazla insanı istihdam etti. Çin’in gayri safi yurt içi hâsılasının yüzde 50’si altyapı yatırımlarıyla tamamlanmış, yüzde 25’i ise yalnızca konut inşası ile ilgilidir. Dolayısıyla küresel çöküş, Çin dünyaya yardım etmek istedi diye değil, ihracat sanayisinden 20-30 milyon işsiz insanla yüzleştiği ve bunları yeniden istihdam etmesi gerektiği, yapmayı düşünebildikleri tek şey de tüm bu devasa altyapısal projeleri başlatmak olduğu için bertaraf edilmiştir. Çin şu anda bu altyapısal projeleri ihraç etmektedir: örneğin Bir Kuşak Bir Yol projesi, Doğu Afrika, Latin Amerika’daki projeler ve benzerleri. Bu nedenle Çin’in kentleşmesi tamamen ekonomiyi ve dolayısıyla küresel ekonomiyi topyekûn çöküş ve kaostan kurtarma ihtiyacı çevresinde yeniden şekillenmiştir.

Dünyanın diğer bölgelerindeki durum oldukça farklı, ancak emlak spekülasyonunda radikal bir canlanma ve zenginler için lüks konutların inşasını takiben, emlak piyasalarının gücünde kısa bir boşluk görülen daha varlıklı kentlerde ortaya çıkmakta olan bir model var. Bu nedenle, ekonomik konut edinmedeki krizin ortasında New York’da büyük miktarda çok şatafatlı inşaatlar yapıyorlar. 60 bin evsizimiz var ve onları yerleştirecek hiçbir yerimiz yokken, ultra zenginler için yapılmış boş apartmanlarımız var ve emlak fiyatları her yerde artıyor. Rastladığım hemen her şehirde, Sao Paolo, Melbourne, Vancouver vs. aynı modeli bulabilirsiniz. Körfez ülkelerinde, Türkiye’de ve hatta Filistin’de kentleşmenin çılgın biçimleri mevcut. Bu sebeple kentleşmeye yönelik bu yatırımın sermaye fazlası için neredeyse bir obruk halini aldığını düşünüyorum. Diğer üretken faaliyet biçimler çok cazip olmadığından kentler özünde, çoğu kez düşük gelirli nüfusu yerinden etmeyi içeren bu sürece yenik düşüyor.

Ve tabii bunların çoğuna karşı toplumsal hareketler ortaya çıkmakta ve dünyanın bazı bölgelerinde bir dereceye kadar direnebiliyorlar ya da kent yönetimleriyle bazı ilişkiler geliştirebiliyorlar. Örneğin şu anda Barcelona’da demokrasinin farklı biçimlerini geliştirmeye çalışan radikal bir belediye başkanı ve güçlü bir turist karşıtı hareket mevcut. ABD’de meclislere ve belediye başkanlarına dayanmayı bırakan epey çok sayıda kent var; örneğin Seattle ve Los Angeles. Buralarda, eyalet hükümetiyle ve federal hükümetle uzlaşmazlık içeren biçimde yerel düzeyde gelişen ilerici eylem formlarını görmeye başlıyoruz. Bunları Madrid ve Barcelona’nın yanı sıra Britanya’daki bazı yerlerde de görüyoruz. Dolayısıyla toplumsal hareketler var ancak kontrolü ve kaynağına ulaşmak çok zor olan ezici bir güç var ki gerçek problem bu.

- Avrupa’da ve dünya genelinde, belirli grupları –ister evsiz insanlar olsun, ister siyasi militanlar- kentlerden sürme ve uzaklaştırmayı hedefleyen yeni yasal araçlara maruz kalıyoruz. Bu çoğu kez ‘güvenlik’ adı altında yapılıyor ve ‘anti-terörizm’ söylemiyle meşrulaştırılan daimi olağanüstü hâl ile bağlantılı. Yeni bir güvenlik ekonomi politiği gördüğümüzü düşünüyor musunuz?

Genel olarak yoksullara ve marjinalize edilmişlere karşı bir saldır var ve dolayısı ile bunları kentsel alanlardan kovma girişimi mevcut. ABD’de bu işin büyük kısmı hapsetme ile yapılıyor, bu nedenle cezaevinde milyonlarca insanımız var ve genel anlamda ağırlıklı olarak siyah nüfustan, kentin marjinalize edilmiş kesimlerinin nüfusundan; bunun sonucunda kentin nüfusunu azaltıyor ve nüfusun birçok öğesini cezaevine, New York’un şehir dışındaki kırsal alanlarına aktarıyorsun. Bu türden bir süreçle New York’da asayişi sağlıyorsun.

Kentler şu anda spekülatif emlak değerleriyle sıkıştırılıyor ve emlak fiyatları dışsal etkilere çok duyarlı –sokaklarda uyuyan insanlar ya da çevrede duran çöpler, emlak değerleri için olumsuz özellikler-. New York’da konutları makul fiyatlı konut edinmeyi hayata geçirmek istiyorsanız, 1970’lerin uyuşturucu ticaretini geri getirebilir, her köşeyi uyuşturucu bağımlılarıyla doldurabilirsiniz ve böylece emlak fiyatları düşecektir, sizin gücünüz de yeniden kent merkezinde yaşamaya yetebilir!

Tabii yerel yönetimlerin kemer sıkma tedbirlerinin buyruğu altına girmesiyle olan şey, alt gelir grubundan insanlara uygun fiyatlı konut edindirmeye yatırım yapmak için para olmaması ve bu durumda Londra’da yaşanan, yoksul insanların etkin biçimde can verdiği ve belediye meclisinin kemer sıkma politikalarının onlara apartman izolasyonu için en ucuz materyali bulmaları gerektiğini buyurmasından kaynaklanan korkunç yangın ile durumu gördünüz. Ancak şu an alaycı tipler, ultra zenginler için çok katlı bina yapabilecekleri mülkleri temizlediklerini söylüyorlar. Bu noktada sosyal politika ile siyasi politika, sermayedarların, müteahhitlerin ve varlıklı nüfusun etkisi altında hareket ederek tahammül edilemez belirli türden bir kent yaratmaktadır.

Bence New York’daki 60 bin evsiz insana dair ne yapılacağı çetin bir soru. Şu anda bu soruna dair bir şeyler yapmak isteyen bir belediye başkanımız var fakat yapamaz, çünkü yapsatçılar, bankalar ve Wall Street aşırı güçlü. Bu nedenle gerçek şu ki, işlerinin yüzde 20’sini düşük gelirlilere yapmaları şartıyla müteahhitlere yüksek katlı pahalı konutlar dikme izni vererek işleri daha kötüye götüren şeyler yapıyor. Fakat buradaki düşük gelirlinin tanımı gerçekte aşırı yoksul yerine orta sınıf mensubunu kapsayacak şekilde. Bu hikâye başka yerlerde de benzer şekillerde anlatılıyor ve yoksullar için kavga edecek bir harekete bel bağlıyor.

- Sizce böylesi bir hareket olası mı?

Trump’ın seçilmesinden bu yana, kendiliğinden örgütlenen birçok kitlesel taban hareketi oldu ancak bunun maddi güç bakımından hiçbir şeyi yok. Eskiden sendikalar çok önemliydi ama sendikal güç yok edildi. 1969 yılında Baltimore’a gittiğimde 37 bin civarında insan çelik fabrikalarında çalışıyordu. Bir şey yapmak isterseniz çelik işçileri sendikasıyla görüşür, sendikayı kendi safınıza çekerseniz birkaç başka sendika da sizinle olur ve istediğiniz tüm gücü elde ederdiniz. 1990’lara geldiğimizde, geriye aynı miktarda çeliği üreten 5 bin civarında çelik işçisi kaldı. Ve şu anda çelik işçisi yok. Bu durumda kim örgütleyecek?

1990’lardan bu yana örgütlenen yegâne insanlar, yoksulları savunan mezhepler arası kiliseler birliğindekiler oldu. Birçok bakımdan iyiler, kürtaj gibi bazı konularda berbatlar, homofobikler vs. Ancak siyah kiliselerinin, beyaz Katoliklerin ve Musevi grupların bu ittifakı, ABD kentlerinde siyasi örgütlenmenin çekirdeğini oluşturmakta. Ve bir şeyler denemek ve yaptırmak için bel bağlamak zorunda olduklarınız bunlar.

- Örneğin lojistik sektöründe ortaya çıkan ‘mali güç’e sahip bir hareket potansiyeli olduğunu düşünmüyorsunuz?

Lojistik sektörü örgütlenebilse bu şahane olurdu ama istihdam dağınık olduğundan bu zor. New York kentindeki bütün kamyon şoförleri üç gün boyunca sadece oturup sürmeyi reddetseler kent tamamen felç olurdu, o nedenle burada örtülü bir güç var ancak bunu örgütlü hale getirmek başka bir sorun.

Trump’ın göçmen yasağını ilk yürürlüğe soktuğu zaman New York’daki taksi şoförlerinin iki saatlik greve gitmeleri ve Kennedy Havalimanı’ndan yolcu almayı reddetmeleri çok etkileyiciydi. Bu yaşandığında Kennedy’ye gelmiştim ve tamamen kaos vardı, çünkü vicdan sahibi olan neredeyse her avukat insanları göç yoluyla alıyordu ve taksiciler gelmiyor, insanları dışarı çıkaracak hava treninin (New York’da Kennedy Havalimanı ile kent merkezini birbirine bağlayan hafif raylı sistem; ç.n.) kullanılmasını engellemeye çalışıyordu. Dolayısıyla kaos vardı. Ancak Uber çalışmayı sürdürdü. Bu haber yayıldı ve bundan sonra birçok insan Uber’i kullanmayacaktı, işleri kırıldı ve grevi etkin biçimde kırdıkları için özür dilemek zorunda kaldılar. Dolayısıyla bir tepki var, yüksek miktarda coşkulu tepki mevcut. Soru, bunun nasıl ve hangi şekillerde örgütleneceği.

http://commonware.org/index.php/cartografia/777-metropolitan-conflict-in-the-era-of-trumpism adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi