Content feed Comments Feed



Şili’de, faşist lider Augusto Pinochet döneminden beri sürdürülen ve ülkenin, neoliberalizmin laboratuvarı olarak tanımlanmasına neden olan ekonomik kalkınma modeli, 2019 yılına gelindiğinde geniş kitleler tarafından fiili ve kitlesel eylem ile reddedilmeye başlandı. 2019 yılının Ekim ayında, lise öğrencilerinin ulaşım zammına tepki eylemleriyle başlayan sokak hareketi, aylar süren, onlarca kişinin ölümü ve plastik mermilerle gözünü kaybetmesine neden olacak düzeyde şiddetle yanıtlanmasına karşın bastırılamayan bir hâl aldı. Geniş kitlelerin neoliberal politikalara son verilmesi talebi, bu politikaların el kitabı olan Pinochet anayasasının yürürlükten kalkarak yeni bir anayasa oluşturulması doğrultusunda bir referandum ile karşılığını buldu. Referandum sonucunda solun-sosyalistlerin ve yerli halkların ağırlıkta olduğu bir anayasa meclisi ortaya çıkarken, bu sürecin bir yansıması da, ülkede uzun yıllar sonra solun-sosyalistlerin bir iktidar alternatifi olarak yükselmesi oldu. 21 Kasım 2021 tarihinde gerçekleşen devlet başkanlığı ilk tur seçiminde, çeşitli sol-sosyalist partilerin anayasa referandumu sürecinde bir araya gelerek oluşturduğu Apruebo Dignidad (Haysiyeti Onaylıyorum) ittifakının adayı Gabriel Boric Font’un aşırı sağ aday José Antonio Kast ile birlikte 19 Aralık’ta gerçekleşecek ikinci tur seçimlere kalması da bu yükselişin göstergelerindendi.

Katalan bir anne, Hırvat bir babanın çocuğu olan Gabriel Boric; 2018 yılında Movimiento Autonomista (Otonomist Hareket), Izquierda Libertaria (Liberter Sol),​ Nueva Democracia (Yeni Demokrasi) ve Socialismo y Libertad (Sosyalizm ve Özgürlük) isimli politik yapıların bir araya gelmesi ile oluşturulan Convergencia Social (Toplumsal Yaklaşım) partisinin önde gelen isimlerinden. İki dönemdir milletvekili olan ve politik faaliyetleri nedeniyle hukuk öğrenimini yarıda bırakan 35 yaşındaki Boric, Apruebo Dignidad (Haysiyeti Onaylıyorum) ittifakı içinde yer alan ve liderliğini 23 yaşında bir kadının, Alondra Arellano’nun yaptığı partisinin adayı olarak 18 Temmuz’da ön seçimlere girdi. Otonomcu, liberter sosyalist olarak tanımlanan ve 2019 yılında Komünler isimli politik harekete dönüşen Izquierda Autónoma (Otonom Sol) isimli gençlik örgütünün içinden gelen Boric, bu ön seçimde sürpriz yaparak, Apruebo Dignidad ittifakının başkan adayı olmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan Komünist Parti üyesi Daniel Jadue’yi geride bıraktı ve sosyalistlerin adayı oldu. Seçimin ardından Salvador Allende’nin son sözlerine atıfta bulunan Boric, “Daha iyi bir toplum inşa etmek için özgür insanların geçeceği büyük caddeler yeniden açılacak. “Şili, nasıl ki neoliberalizmin beşiği idiyse, mezarı da olacaktır” demişti. Boric’in, 2019 yılı Aralık ayında, yani ülkeyi yeni bir anayasa yazılmasına kadar götüren büyük protestoların başlamasının ardından çıkarılan ve “anti-barikat yasası” adı verilen yasaya ‘evet’ oyu vermiş olması sık sık tartışmalara neden oluyor. Boric o dönem kendini, “Biz, barikatları toplumsal mücadele bağlamında direnişin meşru bir ifadesi olarak görüyoruz. İlk gününden beri protestoların içindeyiz. Fakat sosyal protestoları, yağma ve kundaklama fırsatı olarak görüp bunları kriminalize edenlere karşıyız” şeklinde savunmuştu.

Boric, seçim sürecinde başkan olması halinde isyan tutsakları için bir af düzenlemesi yapıp yapmayacağına ilişkin sorulara ise böyle bir çalışmanın istisnalar ile yapılacağını, genel bir af olmayacağını belirterek, “Bir kiliseyi yakan birini ya da marketi yağmalayan birini affedemezsiniz” demişti. Bu açıklamaları tepki gören Boric, Temmuz ayında isyan tutsaklarıyla görüşmek üzere bir cezaevine yaptığı ziyaret sırasında bir tutsağın yumruklu saldırısına da uğramıştı.

Küba’daki rejim karşıtı protestolara dair, “Küba’ya yönelik ambargoyu kınıyoruz. Fakat bugün, daha fazla özgürlük için ayağa kalkan Küba halkının yanında durmalıyız” şeklindeki açıklamasının ardından Daniel Jadue tarafından, “Zamanında anti-barikat yasasına verdiği destekten dolayı bugün birçok politik tutsak var. Kendisinden daha fazla tevazu rica ediyorum, çünkü böylesi bir ciddiyetle kınadığı ülkede (Küba’da) hâlâ çıkarılmış gözler, başının üstünden kamyon geçen insanlar yok ve ben, Şili’de olanlar için endişelenmemizi istiyorum” şeklinde eleştirilmişti.

Ön seçim öncesinde bu süreçteki rekabetin de etkisinin olduğu düşünülen tüm bu eleştirilerine karşın Jadue, aynı ittifak içinde yer aldığı Boric’in başkan adaylığına desteğini sık sık ifade etti ve seçim çalışmalarına aktif olarak dâhil oldu.



Boric, seçimin ilk turu sonrasında 230 sayfalık iktidar programını 18 sayfaya düşürürken, merkezin oyunu alabilmek için de programda bazı “esnemeler” gerçekleştirildi. Boric’in, “Büyük şirketlerin değil, halkın hizmetinde” şeklinde tanımladığı programda, Pinochet döneminden bu yana uygulanan ve geniş kesimlerin tepkisini çeken özel emeklilik sistemine son verilmesi, KOBİ’lere uygun kredi sağlanması, büyük şirketler ve varlıklı bireylerden, yani nüfusun yüzde 0,1’ini oluşturmasına karşın gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,5’una sahip olan 11 bin kişiden daha yüksek vergi alınması, sosyal hizmet harcamalarının arttırılması, öğrencilerin borçlarının silinmesi, asgari ücretin 500 dolara çıkarılması ve çalışma saatlerinin kısaltılması gibi başlıklar yer alıyor. Boric’in programındaki bir diğer başlık da polis teşkilatına dair. Ülkede bir yıldan fazla bir zaman devam eden halk isyanı sürecinde 34 kişinin ölümünün ve 464 kişinin kalıcı ya da geçici göz hasarı almasının sorumlusu olan Carabineros adı verilen Şili polisi konusundaki, ‘teşkilatın feshedilmesi’ çağrılarının aksine Boric, programında “insan haklarına tamamen saygılı, yeni ve daha iyi eğitilmiş polisler” vaadinde bulunuyor.

İki başkan adayı, Gabriel Boric ve José Antonio Kast, bazı başlıklarda birbirine tamamen zıt fikirlere sahip. Seçim sürecinde “Şili’nin Bolsonaro’su” olarak tanımlanan aşırı sağ/faşist aday Kast, göçmenlere karşı sınırda üç metre derinliğinde hendek kazmayı vaat edip, bunun “düşük maliyetli bir çözüm” olduğunu belirtirken, Boric ise “Göçmenlere insan hakları perspektifinden yaklaşılmalı” diyor. Mapuche halkına bakış konusunda da iki aday arasında büyük fark var. Kast, Mapuche halkının yurdu olan Wallmapu’daki askeri yığınağın sürmesi ve savunma amaçlı “meşru şiddetin” kullanılması taraftarı iken “uluslararası radikal sol karşıtı koordinasyon” önerisinde bulunuyor. Boric ise bölgenin militarizasyonuna karşı çıkarken, Kast’ın tahayyülünü “polis devleti” olarak tanımlıyor.

Daha önce kamuoyuyla paylaştığı iktidar programında, Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı’nı feshetmeye yer veren faşist aday Kast, gördüğü tepkilerin ardından geçtiğimiz haftalarda bütün kadınlardan özür dileyerek yaptıklarının bir hata olduğunu ve bundan vazgeçtiklerini belirtti.

Gabriel Boric, faşist bir aday karşısında Şili solunun geniş bir kesimi tarafından desteklense de, özellikle ilk turun ardından merkezden oy alma doğrultusunda yumuşatılan ve belki de İskandinav sosyal demokrasisinin bir benzerini hedeflediği söylenebilecek programının da etkisiyle, çeşitli çevreler tarafından eleştirilere de maruz kalıyor. Örneğin bu çevrelerden Devrimci İşçi Partisi (PTR) tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada, Kast’ın, “Ekim ayaklanmasında (2019 Ekim kastediliyor; ç.n.) savaşılan her şeyi temsil ettiği” ve “topyekûn işçi sınıfına saldırı projesi olduğu” belirtilerek özetle, “Bizler, Kast’tan nefret eden ve ona karşı durmak isteyen işçilerle, kadınlarla, gençlerle ve farklı cinsiyet kimlikleriyle omuz omuza duruyoruz. Çağrımız, Boric’e ve projesine güvenmeksizin Kast’ı ve sağı, işçi sınıfının ve halk kesimlerinin gücü ve seferberliğiyle yenmektir. Boric, Ekim’in taleplerini temsil etmemektedir. Son birkaç haftada, kendisinde hızlı bir merkeze ve ılımlılığa yönelmeye şahit olduk. Bu, sadece bir seçim taktiği olmaktan ötedir, söz konusu olan olası bir hükümetinin karakterinin ne olacağıdır” ifadeleri kullanılmıştı.  

Sonuç olarak, seçime kısa süre kalmışken yapılan kamuoyu araştırmalarında, müesses nizamın temsilcisi Kast ile başa baş görünen ve bazı kesimlerce politik nedenlerle ve içten, bazı kesimlerce ise taktik nedenlerle desteklenen Boric’in devlet başkanı olması halinde yapacakları ve yapmayacaklarıyla bir restorasyonun mu, yoksa uzun yıllardır uygulanan neoliberal politikaların topluma verdiği hasarı onarma ve ötesine geçme doğrultusunda geniş kapsamlı bir dönüşümün mü yüzü olacağı belirsiz. Net olan, Boric’in kaybetmesi halinde ömrü 40 yılı aşan ve Pinochet’nin kendisi ölse de mirası olarak yaşayan rejimin, 2019 Ekim isyanı sürecinden anayasasını kaybetse de ideolojik olarak güçlenerek çıkacağı ve bu yenilginin ülkedeki tüm ezilenlerin yenilgisi olacağı. 


Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi