Dizinin bu bölümünde aşırı merkeziyetçi ve yönetimi kitlelere karşı gaddarlığı ile bilinen Ch’in İmparatorluğu’nun kökenleri irdeleniyor.
Çin'in Neolitik Devrim'i milattan önce 6 bin dolaylarında başladı. İlk tarım köyleri, Çin'in kuzeyindeki Sarı Nehir vadisindeydi. Domuzlar ehlileştirildi ve sulanmış yamaç taraçalara darı (sonrasında buğday) ekildi. Tarım, bunu takip eden bin yıl boyunca Orta Ova üzerinden güneye doğru yayıldı.
Çok sonraları, milattan önce 2000'lerde başlayan Çin'in "Kentsel Devrim"i, Anyang gii antik kentleri merkez alan bir Bronz Çağı uygarlığı yarattı. Bu uygarlık, kuzeydoğu Çin'i 400 yıl boyunca (M.Ö. 1523-1027) egemenliği altında tutan Şang Hanedanı ile doruğa ulaştı.
Şang iktidarı, atların, savaş arabalarının ve bronzun masrafını çekmek için tahıl üretim fazlası üzerinde hakimiyete dayanıyordu. Ancak o da diğer Bronz Çağı uygarlıklarının yörüngesini takip etti: jeopolitik rekabetin devinimi Şang Çin'inin aşırı militarize olmuş ve aşırı genişlemiş hale gelmesine sebep oldu. Zayıflatılmış Şang, milattan önce 11. yüzyıl boyunca batıdan gelen Çu Hanedanı istilacıları tarafından yıkıldı.
Çu Çin'i (M.Ö. 1027-227) hiçbir zaman etkili bir şekilde merkezileşmedi; rakip, derebeylik şeklindeki devletlere bölünmüş olarak kaldı. Her devlette kilit bölgesel yönetimlere kral, kendi akrabalarını, uşaklarını ve yetkililerini atadı. Bu bölgesel beyler devleti duvarlarla çevrilmiş şehirlerden yönetti, çevreleyen kırsaldaki köylü üreticilerde üretim fazlası sağladı.
Uygarlık ilerlemişti. Çu egemenliğinde Orta Ova'nın güney sınırındaki Yangtze Nehri vadisinde pirinç yetiştirilmiş ve sığır güdülmüştü. Üretim fazlası ve lüks eşyaların uzun mesafeli nakli için büyük bir kanallar ağı inşa edilmişti. Tarımın sınırları kuzey, batı ve güneydeki dağlara kadar girmişti.
Ancak ahşap ve taş aletlerle çalışılırken üretim fazlası az oluyordu. Duvarlarla çevrili şehirlerin altyapısının ve feodal orduların desteklendiği koşullarda derebeyi seçkinler tarafından kaymağı sıyrılan kısım büyüktü.
"Çalış, doğan güneşten günbatımı gelene ve gün bitene dek çalış. Çayırı sürüyor ve toprağı tırmıklıyorum, ve et ve içkinin her ikisi de bana geliyor, öyleyse hangi güçlerin olduğu beni ne ilgilendirir?" Antik Çin'den bir köylü şarkısı, sonu gelmeyen çalışmayı ve uygarlığın "yük hayvanları" insanların politik yabancılaşmasını tescil ediyor.
Milattan önce 4. ve 3. yüzyıllarda, "Savaşan Devletler Çağı"nda derebeyi şiddeti giderek artan bir hale erişti. Ancak doğudaki Çu devletlerinin her biri bir diğerini hırpalarken batıda yeni bir güç doğuyordu.
Milattan önce 500'lerden itibaren Çin geniş çapta demir dökümüne başladı. Arkeolojik kayıtlarda muazzam miktarlarda dökme demir aletler -baltalar, sabanlar, çapalar, kürekler, oraklar, keskiler, bıçaklar- bulunmaktadır.
Demir, savaş halinin yoğunlaşmasıyla meydana gelen bir askeri devrime de olanak sağlamıştır. Demir aletler verimliliği arttırarak orduları desteklemek için kullanılabilen üretim fazlasını büyütmüştür. Demir silahlar da orduların öldürme gücünü arttırmıştır.
Savaş arabası, Antik Çin ordularının geleneksel darbe silahıydı. Bunların sayıları hemen artmalıydı. Ancak savaş arabası aynı zamanda sınırlı bir savaşçı seçkinin silahıydı. Öte yandan demir, piyadelerin eline güçlü silahlar verdi. Demir uçlu süngü atan bir yaylı tüfek, büyük bir beyin zırhını delebilirdi. Demir kılıç, çok keskin kalan sert ucuyla atların koşumlarını ve atları dilimleyebilir ve onları savaş arabalarından düşürebilirdi.
Daha fazla savaş arabası ile daha çok ve iyi silahlanmış piyadelerin yanı sıra istihkâmda, savaş makinelerinde ve kuşatma savaşında da ilerleme vardı. Son olarak tüm bunlar kadar önemli biçimde, Çin ordusunu gerçek bir "karma sınıflar" gücü yapan süvarilerin sahneye çıkışı vardı.
Yüzyıllarca, Çu Çin’inin kuzey sınırı boyunca Hsiung-nu, bozkırların atlı göçebeleri, Hun ve Moğollar’ın ataları bir yağma ve talan savaşı sürdürdü. Hsiung-nu, Çinlilere hafif atlı okçuların, hareketlilik ve ateş gücünün emsalsiz bileşiminin değerini öğretti.
Ders en iyi, Ch’in yarı uygarlaşmamış kuzey batı devletinde öğrenildi. Diğer Çin hükümdarları savaşçı krallarca yönetilen dağlık sınır krallığını uygarlık sırının haricinde olarak değerlendirdiler. Ch’in, Hsiung-nu’ya karşı cephede direndi. Askeri tesir, yegâne öncelikti. Gelenek ve muhafazakârlık, önünde engel oldu. Ch’in yenilikçiydi, çünkü öyle olmalıydı.
Uzak kuzeybatıda yerel egemenlik zayıftı. Vergiler, işçi hizmetleri ve zorunlu askerlik doğrudan bağımsız köylü çiftçilere dayatıldı. Duvarla çevrili şehirlerin feodal asalaklığı her yerden çok daha az külfetliydi.
Bu nedenle, Demir Çağı devriminin tarımda ve savaşta kritik kütleye eriştiği yer Çu Çin’inin en uzak kenarındaki vahşi Ch’in idi. Yeni düzenin mimarı Ch’in kralıydı. Savaşan Devletler periyodundaki kanlı zirvede Ch’in savaş arabası, yaylı tüfekçi ve atlı okçu orduları Çu’lu rakiplerini birbiri ardına fethetti.
Verilen insan yaşamı bedeli devasaydı. Bir zaferden sonra 100 bin mahkûmun kafası kesilmişti. Nihai zaferin ardından “zengin ve güçlü” 120 bin kişi sürgün edildi. Ch’in kralı, Shih Huang-ti, yani Tanrısal İmparator unvanını aldı.
Zafer, askeri-bürokratik seçkinler tarafından egemen olan merkezileştirilmiş bir Çin imparatorluğu yarattı. Ch’in imparatorluğu, kendinden bin yıl önceki Şang krallığından beş kat büyüktü. Tarımın ve demir tekniğinin yayılması, yarattığı üretim fazlasının da kat be kat fazla olması anlamına geliyordu.
Yol ağı, Roma İmparatorluğu’nunkinden uzundu, kanal sistemi dünyadaki hiçbir yerdekine benzemiyordu. Ağırlıklar ve ölçüler, yol ve yük arabası ebatları, hatta tarım aletlerinin şekilleri bile standartlaştırıldı.
İnsanlık tarihindeki en büyük inşaat projesi olan Çin Seddi, İlk İmparator tarafından Hsiung-nu’ya karşı bir engel olarak inşa edildi. 2 bin 240 mil uzunluğundaki orijinal set 7.3 metre yüksekliğindeydi ve sur boyunca sekiz insanın yan yana yürüyebileceği genişlikteydi.
Çin Seddi’nin inşası tam 12 yıl sürdü. İnşaat, yüz binlerce işçinin zorla çalıştırılmasını gerektirdi. Milyonlarca köylünün tahıl üretim fazlasını tüketti.
Fetih ve tedhiş ile yaratılan kısa ömürlü Ch’in İmparatorluğu aşırı merkezileşme, askeri tarzda sömürü ve öldürücü baskı ile nitelenmiştir. İlk İmparator Şi Huang-ti, olağanüstü gaddarlık, paranoya ve dengesizlikte bir savaş ağası ve zorbaydı.
Yönetim, tüm kitapların yakılmasını emrederek muhaliflerin entelektüel temelini yok etmeye çalıştı. Kitap gizledikleri ortaya çıkan âlimlerin ya kafaları kesildi ya da bu kişiler ölünceye dek Çin Seddi inşaatında çalıştırıldılar. Siyasi güvensizlik kendisini tarihi silme ve bir Ch’in “Miladı” yaratma girişimiyle göstermiştir.
İlk imparator’un ünlü Terracotta Ordusu tarafından korunan anıtmezarı, Büyük Piramit’i ve Tutankamon’un Mezarı’nı bile gölgede bırakacak çapta bir aşırı tüketimi gözler önüne serer. (Anıtmezar çok eski tasvirlerden bilinmektedir, henüz kazılmamıştır)
Ch’in Hanedanı, Şi Huang-Ti’nin milattan önce 210 yılındaki ölümünün ardından yıkıldı. Saraydaki iktidar mücadelesi, Çin genelindeki bir dizi feodal-aristokrat ve köylü ayaklanmasıyla aynı zamana rastladı. Nihai galip, yeni Han Hanedanı’nın (M.Ö. 206-M.S. 220) ilk imparatoru olan köylü devrimcisi Liu Pang’dı.
Han silsilesi, Ch’in Devrimi’nin istikrarını gösterir. Merkezileştirilmiş imparatorluk üstyapısı muhafaza edilmiştir, ancak bürokratlar, memurlar ve âlimlerden oluşan yönetici sınıfı tutarsız diktatörün keyfi öldürücülüğünün tehdidi altında değildir ve kitlelerin sömürülmesi, halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için kâfi düzeyde gevşetilmiştir.
Soru, yeni imparatorluk düzeninin, Çin’in Demir Çağı dönüşümünün doruğunun kendini takip eden toplumsal ilerlemeyi kolaylaştıracağı mı, yoksa aksatacağı mı şeklinde. Çin İmparatorluğu bir başlangıç kapısı mıydı, bir engel miydi?
http://www.counterfire.org/index.php/articles/a-marxist-history-of-the-world/6608-a-marxist-history-of-the-world-part-13-china-the-chin-empire adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.
Yazı dizisinin "Hindistan: Maurya İmparatorluğu" başlıklı bir önceki bölümünü okumak için buraya tıklayınız
Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız