Content feed Comments Feed

Yunanistan’ın Eleftherotypia gazetesinden Chronis Polychroniou, Kaliforniya Üniversitesi Sosyoloji Profesörü William I. Robinson ile Venezüella’daki sürece dair bir söyleşi gerçekleştirdi. Profesör Robinson, Venezüella’daki sürecin sona erdirmek isteyen ABD’nin, Devlet Başkanı Hugo Chavez’i “rejimi otoriterleştirmesi” için kışkırtmaya çabaladığını ifade ederek, Kolombiya’nın da bölgede gerçekleştirilmek istenen karşı devrimin merkez üssü haline geldiğine dikkat çekti. Robinson ayrıca Venezüella’nın hâlâ artı değer yasasını uygulayan kapitalist bir ülke olduğunu vurgulayarak, ülke burjuvazisinin de ekonomik kontrolü büyük oranda elinde tutmaya devam ettiğini belirtti:



- Venezüella'dan korkutucu haberler geliyor. Sınır hareketleniyor, sızmalar gerçekleşiyor, sınırın hemen dibinde yeni bir Kolombiya askeri üssü kuruluyor, ABD'ye Kolombiya'da yeni birkaç üsse erişim sağlanıyor ve durum sürekli bozuluyor. Rejim olası bir işgale karşı duyarlı mı?Eğer öyleyse kim müdahale edecek?

Venezüella devleti olası bir ABD işgaline karşı duyarlı ve elbette açık bir işgal göz ardı edilemez. Bununla birlikte ABD'nin "yıpratma savaşı" olarak adlandırabileceğimiz çok gelişmiş bir strateji izlediğini düşünüyorum. Bu stratejiyi 1980'ler Nikaragua'sında ya da Allende dönemi Şili'si gibi diğer ülkelerde gördük. CIA literatüründe istikrarsızlaştırma olarak bilinen ve Pentagon dilinde politik savaş denen şey bu -askeri tamamlayıcısı olmadığı anlamını taşımayan-. Bu, psikolojik harekatlar, dezenformasyon kampanyaları, kara propaganda, ekonomik sabotaj, diplomatik baskı, ülke içindeki politik muhalefet güçlerinin seferberliği, provokasyonlar gerçekleştirmek, ülke içinde şiddetli karşılaşmaların fitilini ateşlemek, muhalif kesimleri güdümlemek, halk arasındaki haklı şikayetlerden faydalanma ile askeri tehditler ve düşmanlıkların bileşiminden oluşan bir karşı devrimci strateji. Söz konusu strateji, bizim Venezüella'da ciddi problemler olarak varlığını itiraf etmemiz gereken yozlaşma, bağımlılaştırma ve oportünizm gibi devrimin kendi hatalarını ve kısıtlamalarını kendi lehine kullanmakta usta. Bu strateji aynı zamanda yokluklar, fiyat enflasyonu ve bunlar gibi maddi problemleri arttırma ve manipüle etmekte de usta.

Amaç halkın yeni bir toplum biçimlendirmek için mücadeleye devam etme arzusunu tüketerek, devrimi işlemez hale getirerek ve kitlesel toplumsa tabanının altını oyarak devrimi yok etmek. ABD stratejisine göre devrim, "Chavizm" ve Bolivaryanizm'in son on yılda Venezüella sivil toplumu içerisinde elde etmeyi başardığı hatırı sayılır hegemonyanın altı oyularak ve kendi içinden çökertilerek yok edilmeli. Amerikalı stratejistler, Chavez'i demokratik sosyalist süreci otoriter bir sürece dönüştürecek yasaklamalar, baskılar için kışkırtmayı umuyorlar. Bu stratejistlerin görüşüne göre Chavez sürekli yıpratma savaşının beraberinde getirdiği senaryolardan herhangi biri vasıtasıyla er ya da geç iktidardan düşecek -seçimlerle, içeriden bir askeri darbeyle, bir ayaklanmayla, devrimci kamptan kitlesel ayrılmalarla ya da etkenlerin bileşimiyle mi olacağı önceden bilinemez-.

Bu bağlamda, Kolombiya'daki askeri üsler istihbarat, keşif operasyonları ve de karşı devrimci askeri, ekonomik sabotaj ve terörist grupların sızmaları için çok önemli bir zemin sağlıyor. Bu sızma grupları taciz anlamına geliyor, ama daha belirgin biçimde devrimci hükümetin tepkisini kışkırtmak ve tamamı yıpratma savaşının parçası olan politik, diplomatik, psikolojik, ekonomik ve ideolojik saldırıların tümüyle silahlı provokasyonları uyumlu hale getirmek anlamına geliyor.

Dahası, askeri üslerin Latin Amerika'ya yönelik daha büyük bir ABD stratejisinin parçası olduğunu görmemiz de önem taşıyor. ABD ve Latin Amerika sağı, bölgedeki sola yönelimi tersine veya "Pembe İstikamet" denilen şeye çevirmek için bir karşı saldırı başlattı. Venezüella, Latin Amerika'da boy gösteren karşı-hegemonik blokun merkez üssü. Ancak Bolivya ve Ekvador, daha genel olarak bölgenin filizlenmekte olan toplumsal hareketleri ve sol politik güçleri Venezüella ile aynı derecede bu karşı saldırının hedefleri konumunda. Honduras'taki darbe, bu karşı saldırıya itici güç sağladı ve sağ ile karşı devrimci güçleri yüreklendirdi. Kolombiya bölgesel karşı devrimin merkez üssü haline geldi -21. yüzyıl faşizminin kalesi-.

- Chavez'in "Bolivarcı Devrim"i yoksullar arasında çok popüler. Venezüella toplumunun Chavez iktidara geldiğinden beri nasıl değiştiğini anlatabilir misiniz?

Her şeyden önce şunu itiraf etmemiz gerekir ki, Bolivarcı Devrim 1990'larda küresel kapitalizmin hegemonyasının zirvesine ulaşmış göründüğü ve kendini solda tanımlayanların bazılarının bile "tarihin sonu" tezini yuttuğu, sosyalizmden bahsetmekten dahi ürktüğümüz bir periyottan geçtikten sonra demokratik sosyalizmi eski yerine yerleştirdi.

Bolivarcı Devrim, İspanya sömürgeciliğinden kurtuluş savaşından bu yana ilk kez yoksul ve büyük ölçüde Afro-Karayipli kitlelere kendi seslerini verdi. Chavez yönetimi önceliklerinin yönünü yoksul çoğunluktan yana çevirdi. Yönetim, petrol gelirlerini özellikle, yoksulluğu azaltmada, okuma-yazma bilmemeyi neredeyse yok etmede, halkın sağlığını iyileştirmede çarpıcı etkileri olan sağlık, eğitim ve diğer sosyal programları geliştirmede kullanabildi. Uluslararası örgütler ve veri derleme kuruluşları bu dikkate değer toplumsal kazanımları onayladı.

Bununla birlikte Venezüella'yı düzenli olarak ziyaret eden biri olarak diyebilirim ki, Chavez göreve geldiğinden beri gerçekleşen daha kökten değişim bu toplumsal göstergeler değil, yoksul çoğunluğun politik ve sosyo-psikolojik uyanışıdır -geniş bir halkın, tabanın seferberliği, kültürünü ifade etme, politik katılım ve yetkilenme süreci-. Eski elitler ve burjuvalar devletteki ve resmi politik iktidardaki yerlerinden kısmen -fakat tamamen değil- edildiler. Ancak eski egemen grupların esas korkuları ve içerledikleri şey, paniklerinin ve Chavez'den nefret etmelerinin sebebi, halk sınıfları üzerinde on yıllardır, hatta asırlardır sahip oldukları kültürel ve sosyo-psikolojik egemenliği kolaylıkla sürdürme yetisinin ellerinden kaydığını hissetmeleri. Tabii ki, burjuvazinin ve eski rejimin politik temsilcilerinin aracılıklarıyla etkilerini sürdürebilecekleri bol miktarda mekanizma var; özellikle de büyük oranda hâlâ ellerinde tuttukları anaakım medya vasıtasıyla... ve işte bu nedenledir ki "medya savaşları" ülkede böylesine belirgin bir rol oynuyor.

Bu da bize, Bolivarcı Devrim'in içerisinde çok sayıda problem ve çelişkiyi bize barındırdığını gösteriyor.

“Eski gerici rejim parçalanmadı”


- Chavez yönetiminde kamulaştırmalar ne kadar geniş ve arzu edilen sonuçlara ulaşıldığına dair kanıtlar var mı?

Belirli başlıca ekonomik değişim ülkenin petrolünü halk projesi olarak yeniden kazanmak oldu -ve buna rağmen hâlâ bir PDVSA (Venezüella Petrol Endüstrisi Kurumu, ç.n.) bürokratik oligarşisi mevcut. Ve diğer anahtar girişimler, çelik gibi, kamulaştırıldı. Müşterek işkolu -tüm problemleriyle birlikte- yaygınlaştı. Bununla birlikte açık konuşalım: ekonomik güç hâlâ büyük oranda burjuvazinin elinde.



Şunu da anımsatalım ki, Venezüella devrimi diğer devrimlerin yaptığı şekilde eski gerici devleti "parçalamaması" açısından benzersiz. Devrimin stratejisi yeni paralel kurumlar oluşturmak ve de eski devleti "sömürgeleştirmeyi" denemek. Fakat Venezüella devleti hâlâ büyük oranda bir kapitalist devlet. Anahtar soru dönüştürücü bir projenin eski rejimden miras kalan yozlaşmış, bağımlılıkçı, bürokratik ve sıklıkla atıl olan bir devlet vasıtasıyla nasıl ilerleyebileceği. Devrimci ve sosyalist güçler kapitalist bir politik süreç içerisinde iktidara gelirse, kapitalist devletin ve onun dönüştürücü sürecin önüne çıkardığı engellerin üzerine nasıl gidersiniz? Aslında Venezüella'da, Bolivya'da ve başka yerlerde hakim devlet kurumları sıklıkla aşağıdan gelen kitle mücadelelerini kısıtlamak, mücadelenin etkisini azaltmak ve sistemin parçası haline getirmek görevini yapar.

Bana göre, Venezüella'da devrime en büyük tehdit sağcı politik muhalefetten gelmez, "endojen" (içsel) ve "Chavist" sağ olarak adlandırılanlardan gelir ve devrimci blokun devlet seçkinleri ile parti yetkililerini de içeren bu iri parçası sosyalist dönüşüme karşı küresel kapitalizmi savunmada daha derin bir destek geliştirecek.

- Devrim şu anda on yıldan fazla bir süredir devam ediyor. Devrim olgunlaşıyor mu, yoksa gerileme ve bozulma sürecine mi giriyor?

Sorunuza cevap olarak devrimin "gerileme" veya "bozulma"da olduğunu söylemeyeceğim. Bilakis, 21. yüzyıl kapitalizmi ile krizin bu tarihsel birleşme noktasında ne olduğuna dair tarihsel analizlerimizde ve kuramsal fikirlerimizde daha samimi olmaya ihtiyacımız var. Latin Amerika'da sola yönelim neo-liberalizme karşı bir isyan olarak yola koyuldu. Post-neo-liberal rejimler ılımlı yeniden dağıtımcı ve özellikle daha önce özelleştirilen enerji kaynakları ve kamu hizmetlerinde sınırlı kamulaştırıcı girişimlerde bulundu. Sermaye birikimini etkinleştirebildiler. Ancak post-neo-liberalizm şu anda limitlere göğüs geren daha derin bir sosyalist dönüşüme doğru ilerlemiyor.

Bolivarcı süreç tüm tarihi projelerde olduğu gibi çelişkiler, problemler, kısıtlamalarla karşılaşıyor. Hem Venezüella devriminin hem de Bolivya ve Ekvador’daki süreçlerin, küresel kapitalizmin mantığı içindeki yeniden bölüşüm reformlarının sınırlarıyla karşılaşabileceğini söylemeliyim, özellikle de kapitalizmin mevcut kriziyle.

Devrimin en iyi ya da tek savunması, yeniden bölüşümün ötesine geçen yapısal dönüşümleri ilerletmek için devrimci süreci radikalleştirmek ve derinleştirmek olabilir. Sorun şu ki, Venezüella burjuvazisi politik iktidardan kısmen de olsa uzaklaştırılmış olabilir fakat ekonomik kontrol alanında hâlâ çok fazlalar. Bu ekonomik kontrolü kırmak, mülkiyet ve sınıf ilişkilerinde daha önemli bir değişim anlamına gelmekte. Bu durum sırasıyla sermayenin egemenliğini kırmak, küresel kapitalizm ve onun yerel temsilcilerinin egemenliğini kırmak anlamına geliyor. Doğal olarak bu Herkülvari bir görev. İleriye doğru giden engelsiz bir yol yok ve her adım yeni karmaşık çelişkiler ve kördüğümler üretir. Tabii ki bunlar tüm küresel solun üzerine düşünmesi gereken meseleler.

Nikaragua ve diğer devrimlerden alınan dersleri anımsayalım. Çok sınıflı müttefikler, basit yeniden dönüşümün balayı aşaması bittikten ve toplumsal programlar sınırlarına ulaştıktan sonra çelişkiler üretirler. Daha sonra çok sınıflı ittifaklar çökmeye başlar çünkü farklı sınıf tasavvurları ve menfaatleri arasında köklü çelişkiler vardır. Bu noktada bir devrim sınıf tasavvurlarını tanımlamak konusunda daha net olmalıdır; sadece söylemde veya politikalarında değil, aynı zamanda fiili yapısal dönüşümünde de.

Daha teknik bir düzeyde, küresel kapitalizmin egemenliğini kırmayı deneyerek üretilen çelişkilerin devrimin hatası olmadığını söyleyebiliriz. Venezüella artı değer ve sermaye birikimi yasalarının hâlâ geçerli olduğu kapitalist bir ülke. Artı değer yasasına karşı göğüs geren bir mantığı –toplumsal ihtiyaç ve bölüşüm mantığı- yerleştirmek için çabalıyor. Ancak kapitalist bir toplumda artı değer yasasını ihlal etmek her şeyi rayından çıkarır, karşı devrimin istifade edebileceği birçok problem ve dengesizlik üretir. Bu, küresel kapitalizm içindeki sosyalist yönelimli her devrim için sorun teşkil eder.


http://www.zmag.org/znet/viewArticle/23797 adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.

0 Responses to Robinson: “Venezüella ekonomisi hâlâ burjuvazinin elinde”

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi