Content feed Comments Feed


Naomi Klein

G-7 maliye bakanlarına inanacak olursak Haiti çok uzun zamandır hak ettiği bir şeyleri elde etme yolunda: dış borçlarının tamamen “affı”. Haitili ekonomist Camille Chalmers, Port-au-Prince’te bu gelişmeleri ihtiyatlı bir iyimserlikle izlemekte. El Cezire’ye borç iptalinin iyi bir başlangıç olduğunu söylüyor, fakat “Çok daha öteye gitme zamanı. Borcun yıkıcı sonuçlarının telafisi ve tazmininden bahsetmeliyiz” diye ekliyor. Bu söylemin ana fikri Haiti’nin tek edilmesi gereken bir borçlu olduğu. Chalmers’ın iddiası, Haiti’nin alacaklı, biz Batı’dakilerin ise derin biçimde borçlu olduğumuz.

Haiti’ye borcumuzun dört ana kökeni var: kölelik, ABD işgali, diktatörlük ve iklim değişikliği. Bu iddialar ne saçma ne de sadece retorikle sınırlı. Bunlar yasal kurallar ve anlaşmaların birçok defa ihlaline dayanıyor. Aşağıda çok kısaca Haiti sorununun önemli noktaları var.

Kölelik Borcu. Haitililer 1804 yılında Fransa’dan bağımsızlılarını kazandıklarında, üç asır boyunca çalınan emeklerinden menfaat sağlayan güçlerden bunun telafisini talep etmelerine dair bütün haklara sahip olacaklardı. Ne var ki Fransa, bedava çalışmayı reddederek köle sahiplerin servetlerini çalanların Haitililer olduğu konusunda insanları ikna etti. Böylece 825 yılında küçük bir savaş gemisi filosu eski sömürgeyi yeniden köleleştirmek tehdidiyle Haiti açıklarında demirledi, Kral 10. Charles tahsilata gelmişti: 90 milyon altın frank – Haiti’nin o zamanki yıllık gelirinin 10 misli. Reddedilmesinin ve ödenmesinin hiçbir yolu olmaksızın, genç devlet kapatılması 122 yıl sürecek bir borç ile zincirlendi.

2003 yılında ülkeyi felce uğratan bir ekonomik ambargoyla yüz yüze kalan Haiti Devlet Başkanı Jean-Bertrand Aristide, Haiti’nin bu çok eskiye dayanan soygun hakkında Fransa’ya dava açacağını açıkladı. Aristide’nin eski avukatı Ira Kurzban bana, “İddiamız sözleşmenin geçersiz bir anlaşma olduğu, çünkü anlaşma uluslararası toplumun köleliği bir bela olarak addettiği zamanlarda yeniden köleleştirme tehdidine dayanıyor” demişti. Fransız devleti durumdan, olayı mahkeme haricinde tutmayı sağlaması için Port-au-Prince’e bir arabulucu gönderecek kadar endişelendi. Fakat sonunda problemleri ortadan kaldırıldı: dava hazırlıkları yoldayken Aristide iktidardan devrildi. Dava kayboldu, ancak birçok Haitiliye göre telafi talebi hâlâ geçerli.

Diktatörlük Borcu. Haiti 1957 yılından 1986’ya dek küstahça kleptokraik* Duvelier rejimi ile yönetildi. Fransız borcunun aksine, Duvalierlere karşı dava Haitililerin birikimlerinin izini karmaşık bir İsviçre bankası ağı ve hesapsızca harcanan kaynaklarda bulan birkaç mahkemeye dönüştü. Kurzban 1988’de, ABD’de Miami Bölge Mahkemesi görevden alınan başkanın “504 milyon dolardan fazla kamu kaynağını zimmetine geçirdiğine” karar verirken “Baby Doc” lakaplı Jean-Claude Duvalier’e karşı dönüm noktası olan bir dava kazandı.

Haitililer tabii ki hâlâ geri ödemelerini bekliyorlar, ancak bu kayıplarının sadece başlangıcıydı. Ülkenin alacaklıları 20 yıldan fazladır, Duvalierler tarafından yapılan ve t844 milyon dolar olduğu tahmin edilen, büyük kısmı IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlara ait olan devasa borcun Haitililer tarafından ödenmesinde ısrar ediyorlar. Haitililer sadece borçları ödemek için her yıl on milyonlarca dolar ödüyor.

Büyük bir kısmı hiçbir zaman Haiti’de harcanmamışken yabancı alacaklıların Duvalierlerin borcunu tahsil etmesi meşru muydu? Birleşmiş Milletler yabancı borçlar konusunda Bağımsız Uzmanı Cephas Lumina’ya göre Haiti’nin durumu dünyadaki tiksindirici borç konusuna en iyi örneklerden. Sadece buna dayanarak borç kayıtsız şartsız iptal edilmeli.

Ancak Haiti borçlarının tamamen silindiğini görse bile (büyük bir “bile”), bu durum halihazırda tahsil edilmiş gayrı meşru borçların tazmini haklarını yok etmeyecek.

İklim Borcu. Kopenhag’daki iklim zirvesinde birkaç gelişmekte olan ülke tarafından savunulan, iklim borcu konusunun apaçık ortada olduğuydu. İklim krizini irdelemekte göz alıcı biçimde başarısız olan zengin ülkeler, krizin oluşumunda çok az payı olan, ancak krizin etkileriyle bununla orantısız biçimde karşı karşıya kalan gelişmekte olan ülkelere borçlu. Kısacası: kirleten öder. Haiti’nin özellikle ikna edici bir alacak hakkı var. Ülkenin iklim değişikliğine katkısı kayda değer değil; Haiti’nin kişi başına karbondioksit emisyonu ABD’nin yüzde 1’i kadar. Ancak Haiti bir göstergeye göre iklim değişikliğinden en sert darbeyi alacak ülkeler arasında, sadece Somali Haiti’den daha savunmasız.

Haiti’nin iklim değişikliğine karşı savunmasızlığı sadece coğrafi konumundan kaynaklanmıyor. Evet, artan biçimde şiddetli fırtınalarla karşılaşıyor. Ancak sorunları afetlere, afetleri de gerçek felaketlere dönüştüren ülkenin zayıf altyapısı. İklim değişikliğiyle bağlantılı olmasa da deprem en önemli örnek. Ve gayrı meşru borç ödemelerinin en yıkıcı bedellerinin nihayet ortaya çıkacağı yer de bu nokta. Yabancı bir alacaklıya yapılan her ödeme, yola, okula, elektrik hattına harcanmayan paraydı. Ve bu gayrı meşru borç, IMF ve Dünya Bankası’nı, alınan her yeni borç için ülkeye, Haiti devletinin ekonomi üzerindeki denetimini kaldırmayı ve kamu sektöründe daima daha çok kesintiyi de içeren ağır koşullar yüklemek konusunda güçlendirdi. İstenilenlere uymadaki başarısızlık, 2001’den 2004’e kadar bir yardım ambargosuyla, Haiti’nin kamusal alanının ölüm çanlarıyla cezalandırıldı.

Şimdi tarihle yüzleşmeye ihtiyacımız var, çünkü tekerrür tehlikesi barındırıyor. Haiti’nin alacaklıları şimdiden, ülkede sömürünün en yüksek olduğu işlerden olan konfeksiyon sektöründeki üretimi beş katına çıkarmaya zorlamak için deprem yardımlarına olan çaresiz ihtiyacı kullanıyor. Haitililerin bu görüşmelerde hiçbir konumları yok, çünkü telafi ve tazmin sürecinin tam ve saygın katılımcıları değil, pasif yardım alıcıları sayılıyorlar.

Dünyanın Haiti’ye olan borcunu hesaplamak, bu zehirli dinamiği kökten değiştirecektir. Onarılacak gerçek yolun başladığı yer burasıdır: Haitililerin tazminat haklarının tanınması.

Ekonomist Camile Chalmers ile eşim Avi Lewis tarafından yapılan söyleşi bugün (11 Şubat 2010) El Cezire English’de detaylı bir haber olarak yayımlandı. “Haiti: Yeniden İnşa Politikaları”, diğer birçok kanalda pasif kurbanlar olarak gördüklerimizin aksine, ülkelerini bağımsızlık ve adalet fikirleri temelinde nasıl yeniden kuracaklarına dair fikirlerle dolu bir halkın çok ilginç portresini sunuyor. Dosya, The Shock Doctrine kitabımın araştırmacılarından olan eski iş arkadaşım Andréa Schmidt tarafından yapıldı ve Haiti’de felaket kapitalizminin önlenmesiyle uğraşan herkes için çok önemli bir bakış açısı.

(Haiti: Yeniden İnşa Politikaları dosyası http://english.aljazeera.net/programmes/faultlines/2010/02/201021113542380300.html adresinden izlenebilir, ç.n.)


*Kleptokrasi: Kleptomani ile bürokrasi kelimelerinin bileşiminden oluşur. Kelime ilk kez İngiliz Ekonomist Peter Bauer tarafından kullanılmıştır. Kısaca “hırsızların yönetimi” olarak adlandırılabilir.

Naomi Klein: Ödül gazeteci, yazar, “No Logo: Küresel Şirketler Hedef Tahtasında”, “Tel Örgüler ve Pencereler” ve son olarak henüz Türkçe’ye çevrilmeyen “Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi” kitabının yazarı.

http://www.zcommunications.org/haiti-a-creditor-not-a-debtor-by-naomi-klein adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.

0 Responses to Naomi Klein: Haiti borçlu değil, alacaklıdır

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi