Kültürel tarih ve tarihsel epistemoloji alanında çalışma yapan akademisyen Pietro Daniel Omodeo, Monthly Review dergisi için "Yapay Zekânın Toplumsal Diyalektiği" başlıklı bir makale kaleme aldı.
Yapay zekâ (AI) çağımızın her yerde mevcut, çoğu zaman da her şeye gücü yeten bir inovasyonudur. Bu nedenle, Matteo Pasquinelli'nin yapay zekânın tarihsel ve diyalektik bir kavrayışını sunan yeni kitabı The Eye of the Master: A Social History of Artificial Intelligence (Verso, 2023)/Efendinin Gözü: Yapay Zekânın Toplumsal Tarihi başlı başına hayati bir öneme sahip. Pasquinelli'nin çalışması, bilimin maddi tarihi, toplumun algoritmalaşması ve Antroposen'de sermaye ile emek arasındaki antagonizma üzerine yıllarca süren araştırmaların doruk noktasıdır. Tüm bunları Karl Marx'ın ve bilim ile emek sürecinin tarihsel epistemolojisiyle ilgilenen sonraki teorisyenlerin merceğinden, bir dereceye kadar İtalyan operaismo'su ile destekleyerek eleştirel bir şekilde değerlendiriyor.(1)
Yeşil ve dijital dönüşümlere dair teknoloji merkezli hayallerin hâkim olduğu günümüzde, sermaye piyasalarının genişlemesine yönelik girişimci “fırsatlar” üzerindeki neoliberal vurgu, sosyal ve ekolojik adaleti hedefleyen önemli bir dönüşümü ihmal etmektedir.(2) Bu yabancılaşmış politik-ekonomik zorunluluk, aşağıdan eleştirel bir bakış açısı gerektirmektedir. sosyalizm sorusu kitabın mantığına işlendiği için Pasquinelli doğru yönde ilerliyor. Yapay zekâya, kapitalist yönetim altında tüm makinelerin (ya da üretim araçlarının) yaptığı gibi, çatışmalı toplumsal ilişkilerin ifadesi olan ve iktidarı etkileyen bir teknoloji olarak bakıyor. Marx'ın Kapital’de yazdığı gibi: “Üretim araçları yalnızca insan emeğinin ulaştığı derece ve gelişimin bir standardını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda insanların içinde çalıştığı toplumsal ilişkileri de gösterir.”(3)
Pasquinelli'nin bilim ve teknoloji tarihine yaklaşımı, Boris Hessen, Henryk Grossman, Peter Damerow ve Jürgen Renn gibi bilimin “sosyal dışsalcılarının” ve tarihsel epistemologların izinden gitmektedir.(4) Pasquinelli'nin açıkça belirttiği gibi, Efendinin Gözü “bu [çoklu sosyal] yapay zekâ soylarını, hesaplama mantığı, görev performansı ve insan benzerliğinin (içselci) sorunları olarak değil, emek otomasyonunun (dışsalcı) perspektifinden incelemeyi ve değerlendirmeyi” amaçlamaktadır.(5) Kitabın temel amacı, bu şekilde tanımlanan eleştirel bir metodolojiye dayanarak dijital çağın sosyoekonomik köklerinin ideolojiden arındırılmış ve emek merkezli bir analizini geliştirmektir: “Tarihsel epistemoloji, toplumsal praksisin, emek araçlarının ve bilimsel soyutlamaların küresel ekonomik dinamikler içinde diyalektik olarak ortaya çıkışıyla ilgilenir.”(6)
Bu, Hessen'in bilimi üç ana faktörün sonucu olarak açıklayan
sosyal bilim tarihi programının praksiyolojik (Eylem-bilimsel; ç.n.) bir
yeniden yorumudur: ekonomi politik, teknoloji ve ideoloji.(7) Bu yaklaşım
doğrultusunda, dijital çağın teknolojileri de dâhil olmak üzere tüm
teknolojilerin; sosyal pratiklerin (bir ekonomi sorunu), bilimin (bilgi
bileşenine bağlı) ve maddi kültür ile sınıf mücadelelerinin (politik eksen)
kesişme noktasında yer aldığı varsayılabilir. Marksist bir bakış açısıyla,
üretken teknolojiler; “sabit sermaye”, yani üretim araçları, emek örgütlenmesi
ve emeğin yabancılaşması olarak anlaşılmalıdır. Pasquinelli bu eleştirel
kavramları, en ünlü tarihsel örnekleri arasında Charles Babbage'ın on dokuzuncu
yüzyıl hesap makineleri ve Frank Rosenblatt'ın otomatik istatistiksel analize
dayanan istatistiksel araçların yirminci yüzyılın ortalarında
bilgisayarlaştırılması olan yapay zekâya uygular.
Gerçekten de, kitabın doruk noktasını teknolojik bir aydınlanma oluşturmaktadır: Frank Rosenblatt'ın 1957 yılında Perceptron'u icat etmesi. Pasquinelli son bölümü, (Rosenblatt'a göre) bir beyinle karşılaştırılabilecek ve yapay zekânın maddi başlangıcını oluşturan bu kendi kendini organize eden yapay sisteme ayırmıştır. Sinir ağlarına dayanan ve dolayısıyla öğrenebilen, daha doğrusu makine öğrenimi yapabilen ilk örüntü tanıma teknolojisinin inşası, yeni bir teknososyal sürecin başlangıcına işaret ediyordu. İlk prototip olan Mark I Perceptron, istatistiksel analizi otomatikleştirdi ve örüntüleri nasıl tanıyacağını öğrenmek için bir deneme-yanılma yöntemi kullandı. Dört yüz fotoreseptörlü yirmiye yirmi piksellik bir kamera olan sensöründen, duyusal birimlerden ilişkisel birimlere ve ikili bir sınıflandırma mantığını izleyen yanıt birimlerine giden üç aşamalı bir süreç aracılığıyla bir örüntü tanıma sistemi geliştirdi.
Pasquinelli'ye göre, istatistiksel araçların bilgisayarlaştırılması, Rosenblatt'ın tutkulu bir araştırmacısı olduğu zekâ ve bilişsel becerileri ölçmeye yönelik psikometrik teknikleri de içeriyordu. Bu metrolojiler, bir dizi ölçülebilir beceriye indirgenmiş indirgemeci bir zihin anlayışını ima ediyordu; böylece yapay zekânın “ilk günahı” olarak görülebilecek bir önyargı ortaya çıkıyordu. Dahası, bilişi ölçme programı, özellikle sosyal normalleştirme için tasarlanmış bir bilimin, psikometrinin bir parçasıydı. Dolayısıyla, Pasquinelli'nin politik-epistemolojik eleştirisi, görünüşte tarafsız teknolojilerin gelişiminin keyfi bir unsurunu oluşturmaktan çok, sınıflandırıcı önyargıların yapısal olarak yapay zekâya gömülü olduğu gerçeğine işaret etmektedir. Gerçekten de makineler, şeyleşmiş kültürel kategorilere (sosyal ilişkiler, ırk, cinsiyet vb. ile ilgili sınıf ideolojileri) göre nasıl sınıflandırma yapacaklarını öğrenirler: “Turing testinden bu yana makineler, davranışları toplumsal kurallarla karşılaştırılarak 'zeki' olarak değerlendirilmektedir.”(8)
Pasquinelli'nin hikâyesinin sonundan, yani Rosenblatt'ın teknolojik başarısından başlayarak, The Eye of the Master’ı tersinden bir yapay zekâ arkeolojisi olarak yeniden düzenlemek için inceleyeceğim. Anlatı, antik çağda hesaplama soyutlamalarından algoritmaların ve modern zamanlarda bilgisayarların ortaya çıkışına ilişkin çok genel değerlendirmelerden, Sanayi Devrimi'nden bu yana kapitalizm altında emeğin örgütlenmesine kadar yapay zekânın gelişim mantığını takip ederek ilerlemektedir. Üç bölümün tersten okunması, Pasquinelli'nin yapay zekânın oluşumunu yirminci yüzyılın kültürel-bilimsel ortamlarında (son bölüm olan ‘Bilgi Çağı’nda ele alınmaktadır) ve daha da geriye giderek İngiliz sanayileşmesinin ve sınıf mücadelelerinin altın çağında (ilk bölüm olan ’Sanayi Çağı’nda yer almaktadır) nasıl izlediğini ve böylece yapay zekâ tarihini daha genel bir emek, teknoloji ve bilgi çıkarma tarihine (giriş bölümünde açıklanmıştır) nasıl bağladığını daha iyi göstermektedir. Bu sırayla okumak, Pasquinelli'nin tarihsel-materyalist bir sorgulama temelinde bilgi ekonomisi hakkındaki yaygın mitleri tersine çeviren bir bilgi emek teorisi önerisinin gücünü vurgulamaktadır.
Perceptron'un başlattığı dijital çağ, kitabın ikinci ve son
bölümünün odak noktasıdır. Pasquinelli burada yapay zekânın dayandığı fikirleri
ve teknolojik uygulamaları incelemektedir. Üç fikrin çok önemli olduğu
gösterilmektedir: birincisi, sinir ağının biyolojik metaforuna olan saplantı;
ikincisi, zekâ için test vakası olarak yinelenen örüntü tanıma sorunu; ve
üçüncüsü, yapay zekânın epistemolojik paradigmasının (ve ideolojisinin)
birbirine bağlı iki sütunu olarak “bağlantıcılık” ve “özerklik”.
Pasquinelli, yapay zekânın sinir ağlarına olan saplantısıyla
ilişkili olarak, bu metaforu nöropsikiyatrist Kurt Goldstein ve psikobiyolog
Donald Hebb'in beyin fizyolojisinden makinelere aktarılabilen nöroplastisite
fikrinin bir mirası olarak sunmaktadır.(9) Modern bilgisayar makinelerinin inşasından
önce ortaya çıkan ve çığır açan bir metin olan 1943 tarihli “A Logical Calculus
of the Ideas Immanent in Nervous Activity” başlıklı ve sıklıkla alıntılanan
makalede, sibernetikçiler Warren McCulloch ve Walter Pitts (sırasıyla bir
nörofizyolog ve bir matematikçi) nöronların teknolojik yollarla taklit
edilebileceği fikrini ortaya atmıştır. Bu, beyin fonksiyonlarını yeniden üreten
bir yapay zekâ geliştirmenin arkasındaki asıl itici güçtü. Ancak
Pasquinelli'nin de belirttiği üzere, makalenin yazarları iddia ettikleri gibi
doğayı taklit etmediler. Daha ziyade, nöronları teknolojik terimlerle,
özellikle de mühendis Claude Shannon'ın Boolean ikili mantık işlemlerini teknik
olarak yeniden üretmek için tasarladığı elektrik devrelerine benzeterek yeniden
yorumladılar.(10)
Dahası, sinir ağları fikri fizyolojinin teknolojik olarak yeniden yorumlanmasından kaynaklanırken, yapay zekânın bir diğer ayağı olan örüntü tanıma, algı psikolojisinden, tam olarak Gestalt psikolojisinden kaynaklanmaktadır. Pasquinelli bunu Gestalt teorilerinin, istatistiksel topografi teknolojisine çevrilmiş “bilişsel fosili” olarak adlandırmaktadır.(11) Örüntü tanıma konusundaki bu ısrarın asıl nedenleri, Gestalt akademisyenlerinin erken sibernetikçilerin makine zekâsı programlarına karşı geliştirdikleri bir meydan okumadan kaynaklanmaktadır. Gestalt psikologları insan zekâsının ve onun “karmaşık sentetik yetisinin” indirgenemezliğini savunmuşlardır.(12) Sibernetik karşılık (Norbert Wiener, Jerome Lettvin, Humberto Maturana ve diğerleri), mantıksal bir temsilin, temsil edilen biliş nesnesine göre zorunlu olarak izomorfik görünmemesi gerektiğini savunarak tartışmayı hesaplama alanına taşımıştır. Yani, temsilin algılanan şekli yansıtması gerekmez, ancak onu basitçe bilgi parçalarına çevirebilir. Sibernetikçiler gözün fizyolojisine odaklanmışlardır çünkü bu, insan zihninin ilk müdahalesini gerektirmeyen bir algısal sentez örneği teşkil etmektedir. Daha ziyade, görme organı, beynin sinyali yorumlama kapasitesinden bağımsız olarak, bilgiyi sentezlenmiş bir şekilde alır ve beyne iletir. Başka bir deyişle, sentetik işlev göz tarafından öngörüldüğü gibi sadece beyin tarafından yerine getirilmez. Bu nedenle, bilginin kodlanmasının gönderge ile herhangi bir benzerlik taşıması için zorlayıcı bir neden yoktur.(13)
Dahası, yapay zekâ söyleminin bir bileşeni de, beynin yapay
nöronlar tarafından yeniden üretilebilecek öz-düzenleyici bir kapasitesi olarak
görülen özerklik ideolojisidir. Liberal düşünürler, aşağıdan yukarıya
bağlantılar kurmaya yönelik bu fizyolojik kapasiteyi, ekonominin sözde kendi
kendini örgütlemesini de açıklayan daha genel bir doğa ve toplum ilkesi olarak
gördüler. Friedrich Hayek gibi bir serbest piyasa özerkliği savunucusu, bunun
düzenlenemez olduğunu savunmuştur. Argümanını desteklemek için, piyasaların
“kendiliğinden” düzeninin epistemolojik bir özrü olan tam teşekküllü bir
bağlantıcılık teorisi geliştirmiştir.(14) Pasquinelli'ye göre bu teori, hâlâ
“yapay sinir ağlarının paradigmasını” oluşturduğu için yapay zekâ ideolojisini
güçlü bir şekilde etkilemiştir. Pasquinelli'nin ifadesiyle, “Hayek örüntü
tanımayı çalmış ve onu neoliberal bir piyasa düzenleme ilkesine
dönüştürmüştür.”(15) Kuşkusuz, doğallaştırma, toplumsal ilişkileri
şeyleştirdiği için ideolojinin en başarılı biçimidir. Yine de Hayek'in vizyonu,
Smithçi görünmez eli anımsatan yarı-teolojik bir kendiliğinden provizyonizm
fikri lehine doğayı bile aşıyor gibi görünmektedir. Karmaşık bir sistemin
-beyin, ekonomi ya da piyasa- bütünlüğünün kavranıp yönlendirilip
yönlendirilemeyeceği, Hayek'in “bağlantıcılık” üzerine çalışmalarından da
anlaşılacağı üzere, epistemoloji ve politikayı birbirine bağlayan bir konudur.
Hayek'e göre piyasa epistemolojik bir alandır, çünkü bilgi alışverişi
biçimindeki bilgiye dayanır (örneğin, fiyatların belirlenmesi için). Buna göre,
onu düzenleyen zımni bilgi bilinç-üstüdür. Bu nedenle aktörler tarafından
erişilebilir değildir ve kimsenin onu yönlendirmesi mümkün değildir. Bu konum,
toplumsal gelişmelerin heteronomisini varsayar.(16) Açıkça yabancılaşmayı
teşvik eder. Piyasanın kendisi toplumsal süreçlerin yegâne itici gücü olarak
görünür. Yine de, heteronomi ve yabancılaşmanın alternatif bir analizi ve
eleştirisi mevcuttur; merkeze tüketimi değil, üretimi koyan bir analiz. Bu
alternatif, Marx'ın fabrikadaki işçi faaliyetlerinin hedef odaklı kolektif
praksisine gösterdiği ilginin altında yatan anlayıştır.
Teknolojik heteronomi ve fabrikadaki antagonizmalar, Efendinin Gözü'nün ilk bölümünde, on dokuzuncu yüzyıla özel bir dikkat gösterilerek tartışılmaktadır. O dönemde, özellikle Büyük Britanya'da, makinelere emek faaliyetlerinin maddi soyutlamaları ve iş bölümünün teknolojik bir modellemesi olarak bakan bir anlayış ortaya çıkmıştır. Her ne kadar (Marksist terimlerle) canlı emek ölü emeğe göre genetik bir önceliğe sahip olsa da, asimetrik güç ilişkisinin bir sonucu olarak birincisi ikincisine tabi kılınmıştır. Bu anlayış doğrultusunda Pasquinelli, “üretimin toplumsal ilişkilerinin (ücret sistemi içindeki iş bölümünün) üretim araçlarının (işleme makineleri, buharlı makineler, vb.) gelişimini yönlendirdiğini, Sanayi Devrimi'ni yalnızca teknolojik yenilik etrafında merkeze alan teknodeterminist okumalar tarafından o zaman ve şimdi iddia edildiği gibi bunun tam tersi olmadığını” gözlemlemektedir.(17)
Hessen'in bilim sosyolojisi, Efendinin Gözü'nün emek, teknoloji ve bilgi çıkarımını merkeze alan ilk bölümündeki analizlerde büyük yer tutuyor. Isaac Newton'ın mekaniğinin sosyal-ekonomik, teknolojik ve ideolojik koşullarının erken modern kapitalist toplumun ekonomik ortamlarında kök saldığına dair örnek çalışmasından yola çıkarak, burada ele alınan soru şu şekilde yeniden formüle edilebilir: Yapay zekânın sosyoekonomik kökleri nelerdir? Pasquinelli, ilk olarak hesap makinelerinin tarihini mekaniğin daha uzun tarihine ve temel düzeyde, makinelerin yeniden biçimlendirdiği (ölü emek olarak), örgütlediği ve yönettiği emeğin tarihine yerleştirerek bir yanıt aramaktadır. Daha spesifik olarak, Efendinin Gözü’nün amacı doğrultusunda Pasquinelli, “on dokuzuncu yüzyıl otomasyon emek teorisinin yapay zekâ çağı için yeniden formüle edilmesini”(18) üstlenmektedir.
Mekanik iş ve yönetim arasındaki bağlantı, fabrikalarındaki
fiziksel emeğin makineleşmesine benzer bir şekilde zihinsel emeğin de
makineleşmesini hayal eden sanayi kapitalisti Babbage’ın teorilerinin ve
icatlarının merkezinde yer almaktadır. Babbage, yapay zekânın bilişsel
makinelerini öngören bir yönde ilk adımları atmıştı bile. Onun, logaritma
hesaplamasına yönelik Fark Motoru, modern bilgisayarın prototipi olarak kabul
edilebilir, ancak matematikçi Ada Lovelace'ın ilk bilgisayar programlamasına
ilham veren evrensel bir bilgisayar, bir Analitik Motor olasılığını da
öngörmüştür.(19) Babbage'ın gözünde, motorlarının görevi, endüstriyel üretim ve
iş bölümünün genel çerçevesi içinde hesaplamayı yeniden üretmek ve
hızlandırmaktı. Pasquinelli'nin açıkladığı gibi, makineleşme çabaları iki yol
gösterici ilkeye dayanıyordu: halihazırda yerleşik olan iş pratiklerinin
mekanik olarak taklit edilmesi ve değiştirilmesi ve mekanize iş bölümü
aracılığıyla emeğin nicelleştirilmesi ve satın alınması.(20) Onun endüstriyel
mekanizasyon vizyonunda, “iş bölümü yalnızca makinelerin tasarımını değil, aynı
zamanda iş planını da sağlar.”(21)
Fiziksel ve zihinsel emeğin mekanik örgütlenmesi vizyonları, üretimi artıran ve patronların kârını yükselten, ancak işçi sınıfının durumunu kırılganlaştıran ve becerilerinin çoğunu vazgeçilebilir hale getiren makinelerin kullanımı yoluyla faaliyetlerinin değersizleştirilmesine karşı işçilerin direnişiyle çatıştı. Pasquinelli, “Makine Sorunu” başlıklı üçüncü bölümde makineleşmenin toplumsal sorununa odaklanmaktadır. Makineleşme ile bağlantılı olarak, endüstriyel bir ekonomide teknobilim sorunu, işçiler üzerinde tahakküm kuran emeğin nesneleştirilmesi ile çakışmaktadır.(22) Bu düşünceler, 1960'lardan bu yana Hillary Rose ve Stephen Rose'un Science and Society (1970) ya da Marcello Cini'nin The Bee and the Architect (1976) gibi çalışmalarında solun militan bilim insanları ile bilim ve teknolojinin kapitalist toplumun asimetrik güç ilişkilerinden kaynaklandığı takdirde eşitsizliği pekiştirdiğini savunan diğer Marksist fizikçiler tarafından suçlandığı şekliyle bilimin tarafsız olmadığına dair farkındalığımızı derinleştirmektedir.(23) Bu analizler doğrultusunda, Efendinin Gözü bize öncelikle sosyal adalet sağlanmadan tekno-özgürleşme ütopyalarına yer olamayacağını hatırlatıyor.
Pasquinelli, yapay zekânın toplumsal işlevini değerlendirmek için Antroposen'in bilgi ekonomisine emek merkezli bir bakış açısını desteklemektedir. Pasquinelli, klasik bir referansa başvuruyor: Marx'ın Grundrisse'si, özellikle de makineler hakkındaki bölüm. Efendinin Gözü, Grundrisse'de sunulan Genel Zekâ sorununu açıkça ele almakta ve bunu sanayi çağında toplumun bilgi unsuru meselesinin incelenmesine bir katkı olarak yorumlamaktadır.(24) Marx'ın, emeğin teknolojinin temeli olduğu ve teknolojinin de onu modellediği fikrini Babbage'dan türettiğini belirtmek ilginçtir. Bununla birlikte, Babbage'ın efendi bakış açısını tersine çeviren Marx, bireysel icat mitlerine ve kapitalistlerin mülkiyet iddialarına karşı çıkarak, emeği makinelerin gerçek kolektif mucidi olarak görmüştür.(25) Yine de, eşitsiz toplumsal koşullar altında, makine bir kez yaratıldığında ve içerdiği bilgi kodlandığında, işçiler makinenin nesnesi haline gelirler ve bilgi ve eylem özneleri olarak saygınlıklarını yitirirler. Bilginin birikimsel tarihi, makinelerin birikimsel tarihi ile eşleştirilir. Marx'ın mülksüzleştirilen işçilere işaret ettiği gibi, politik görev hem bilgiyi hem de üretim araçlarını yeniden mülk edinmek, yani fabrikadaki işçileri ve makineleri – ve bugün genel olarak toplumu- birbirine bağlayan Kapital'in Gesamtarbeiter'ını -“süper organizma” ya da “kolektif çalışan organizma”- yabancılaştırmaktır.(26)
Pasquinelli, beşinci bölümün ana tezine göre, sanayi çağının yarı siborg gerçekliğinde enerji (doğrudan emeğin fiziksel yanıyla ilgili) ve bilginin işlevsel olarak ayrılmasıyla yaratılan emeğin, yani epistemik üretim faktörünün teknolojik olarak kodlanmasını da analiz etmektedir.(27) “Soyut emek” olarak adlandırılabilecek emeğin mekanik olarak modellenmesi ve örgütlenmesi, nicelleştirme ve kontrolü (sibernetiğin temel direkleri) mümkün kılmakta ve işçiler ile sermaye arasındaki toplumsal antagonizmalara teknolojik bir çözüm yanılsaması yaratmaktadır. Gerçekten de Pasquinelli, Babbage'ın makinelerinden Rosenblatt sonrası yapay zekâya kadar teknolojik modellemeyi bir zekâ hafriyatçılığı biçimi olarak görmektedir. Emeğin (hem fiziksel hem de bilişsel) makineleşmesi, üretim sürecini görülemez (ya da Hayek'in ifadesiyle “süper-bilinçli”) hale getirmekte ve işçileri, üretimi planlama ve yönetme imkanından mahrum bırakarak yabancılaşmayı teşvik etmektedir. Bu nedenle, yapay zekânın siyasi analizi açısından, “bilginin nihayetinde ölçmek ve aracılık etmek için harekete geçtiği şeyin işçiler ve sermaye arasındaki antagonizma olduğunu” akılda tutmak önemlidir.(28) Bu antagonizma, fabrikada tecrit edilmek bir yana, operaist/işçici (Bkz. İtalya menşeli Operaismo hareketi; ç.n.) Mario Tronti'nin bir tezine göre, genişletilmiş üretim tiyatrosuna dönüştürüldüğü için tüm toplumu ilgilendirmektedir: genişletilmiş fabrika olarak toplum.(29) Dolayısıyla, Gesamtarbeiter -Marx'ın işçiler ve makineler arasındaki bağlantının yarı siborg sonucu- yapay zekâ altyapıları aracılığıyla entegre edilen kapitalist kontrol toplumlarının yabancılaşmış insanlığıdır. Bunlar bir “karbon-silikon otomat ”ın bileşenleridir.(30) Yapay zekâ, toplumsal siborg'un bilgi unsurunu somutlaştırır; daha spesifik olarak yapay zekâ, efendinin denetiminin otomasyonudur: efendinin gözü.
Pasquinelli'nin “emek otomasyonu, toplumsal kontrol ve bilgi hafriyatçılığının soykütüğü”, ilk bölümde zekâ ve emeğin uzun erimli öncüllerini, yani yapay zekânın çok eski köklerini ifşa etmektedir.(31) Bilgisayar biliminin en temel kavramı olan algoritmayı tartışmaktadır.(32) Algoritma, “bir girdiyi, verilen kaynakları en iyi şekilde kullanarak bir çıktıya dönüştürmek için adım adım talimatlardan oluşan sonlu bir prosedür”, özünde emektir.(33) Gerçekten de, antik çağdan dijital çağa ve yapay zekâya kadar tüm emeğin entelektüel bir bileşeni vardır. Hegelo-Marksist pedagog Damerow'un görüşlerinden yola çıkan Pasquinelli, tüm bilgi biçimlerinin ortaya çıkışını, bireysel ve kolektif pratiklerden kaynaklanan bir soyutlama ve temsil diyalektiği olarak görmektedir.(34) Bu soyutlama her zaman praksisin, yani toplumsal antagonizmaların ve konjonktürel güç dengelerinin ifadesidir. Revaçta olan teknosentrizmlere ve teknolojik determinizmlerin fırsatçı ideolojilerine (dijital ve ekolojik dönüşümlere ilişkin neoliberal söylemlerde) karşı, Pasquinelli'nin Efendinin Gözü’nün sonuç bölümünde yaptığı gibi şu şekilde yanıt verilebilir: “Emeğin mantıksal bir faaliyet olduğunu onaylamak, endüstriyel makinelerin ve kurumsal algoritmaların zihniyetine teslim olmanın bir yolu değil, daha ziyade teknobilim onu ele geçirip yabancılaştırmadan önce bir spekülasyon ve icat gücü olan insan praksisinin kendi mantığını ifade ettiğini kabul etmektir....”(35) İnsan faaliyetinde yazılı olan zekânın en gelişmiş teknolojik ifadesi olan yapay zekâ, son tartışmalara kadar entelektüel olarak düşünülmesi zor olan el ve fiziksel faaliyetler de dâhil olmak üzere tüm çağlardaki tüm emeğin entelektüel bileşenine ışık tutmaktadır. Yapay zekânın günümüzde zekânın sınırlarından biri olan sürücüsüz araçlara uygulanması yoluyla bir kamyon şoförünün becerilerini taklit etmenin zorluğu, genel olarak işin zihinsel karmaşıklığını örneklemekte ve Antonio Gramsci'nin iddiasının geçerliliğini doğrulamaktadır: “tüm insanlar entelektüeldir... ancak tüm insanlar toplumda entelektüellerin işlevine sahip değildir.”(36)
DİPNOTLAR
1- Matteo Pasquinelli, Efendinin Gözü: Yapay Zekânın Toplumsal Tarihi (Londra: Verso, 2023), Marksist operaist Romano Alquati tarafından aşağıdaki şekilde tanımlanan görevi üstleniyor: “Sibernetik de dâhil olmak üzere herhangi bir teknolojik yenilik, her zaman verili bir tarihsel anın güç ilişkilerini ve sınıf karşıtlığını somutlaştırır ve bu nedenle çalışmanın odak noktası olmalıdır.” Pasquinelli'nin bu konulardaki en önemli katkıları Gli algoritmi del capitale: accelerazionismo, macchine della conoscenza e autonomia del comune (Verona: Ombre corte, 2014); “Italyan Operaismosu ve Bilgi Makinesi,” Theory, Culture and Society 32, no. 3 (2015): 49-68; “Antroposenin İnsansı Makinesi: Karbosilikon Makineler ve Siberfosil Sermaye Üzerine,” South Atlantic Quarterly 116, no. 2 (2017): 311-26; “Marx’ın Genel Zekâsının Kökenleri,” Radical Philosophy 2, no. 6 (2019): 43-56. Pasquinelli şu anda AI MODELS projesini yönetmektedir: İtalya'daki Venedik Ca' Foscari Üniversitesi'nde Yapay Zekânın Tarihsel Epistemolojisinin Geliştirilmesi projesini yürütmektedir.
2- Ekolojik eylemin temel bir bileşeni olarak sosyalizme geçiş konusunda bkz: Naomi Klein, Bu Her Şeyi Değiştirir (Londra: Penguin Books, 2015) ve John Bellamy Foster, Antroposen’de Kapitalizm (New York: Monthly Review Press, 2022). Teknokratik eko-dijital büyüme hayalleri, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde'ın yeşil dönüşüm için yılda 620 milyar Avro ve “ihtiyacımız olan dijitalleşme” için yılda 120 milyar Avro yatırım gerektiren bir “fırsat” olarak sunduğu Davos'taki en son Dünya Ekonomik Forumu'nda merkez sahneyi işgal etti ve ekledi: “Yapay zekânın yardımcı olabileceğine inanıyorum“ (”ECB President Christine Lagarde on Uniting Europe Markets at WEF,” Associated Press videosu, 46:14, 18 Ocak 2024.)
7- Gideon Freudenthal ve Peter McLaughlin (ed.), Bilimsel Devrimin Toplumsal ve Ekonomik Kökleri (Dordrecht: Springer, 2009). Ayrıca bakınız Boris Hessen, Fizik Tarihi Üzerine El Yazmaları ve Belgeler: Tarihsel Materyalist Bir Ders Kitabı, Pietro Daniel Omodeo ve Sean Winkler (ed.). (Venedik: Verum Factum, 2022).
https://monthlyreview.org/2024/11/01/the-social-dialectics-of-ai/ adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için buraya, blogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız.