Content feed Comments Feed

Uruguaylı gazeteci-yazar Raúl Zibechi, Latin Amerika ve Karayipler merkezli yayın yapan nodal.am internet portalı için kaleme aldığı yazısında Rusya’nın Ukrayna işgalinden yola çıkarak, jeopolitik kavramının ve bu kavrama dayanan siyaset yapma anlayışının sistemle olan yakın bağına vurgu yapıyor.


Jeopolitik, en güçlü devletlerin hizmetindedir, emperyal düşünce ve dünyayı görme biçimleri ile ilgilidir. Bu şekilde ortaya çıkmıştır ve bazı entelektüeller bir çeşit solcu, hatta devrimci jeopolitikten bahsetse de hâlâ öyledir.

Jeopolitik, 20. yüzyılın başlarında coğrafi gerçeklikleri uluslararası ilişkiler ile bağlantılandıran Kuzeyli coğrafyacılar ve askeri stratejistler arasında ortaya çıkmıştır. Kavram ilk kez, İsveçli coğrafyacı Rudolf Kjellén’in “Bir Yaşam Biçimi Olarak Devlet” (1916 basımı; ç.n.) isimli kitabında ortaya çıkmıştır. ABD’li amiral Alfred Mahan deniz hâkimiyeti stratejisini geliştirirken Nicholas Spykman, Latin Amerika’yı, ABD’nin küresel egemenliğini güvence altına almak için mutlak kontrolünü sürdürmesi gereken bölge olarak tanımlıyordu.

Jeopolitik, 20. yüzyılın başında Almanya’da büyük gelişme kaydetmiş, Nazizm döneminde muazzam nüfuza ulaşmıştı. Latin Amerika’da, diktatörlük döneminde (1964-1985) Golbery do Couto e Silva liderliğinde ordu; Brezilya’nın yayılmasını, Amazon işgalinin tamamlanmasını savunmak ve bölgesel hegemon güç haline gelmek için kendini jeopolitik üzerinde temellendirdi.

Bu disiplini didiklemeyle değil, bunun halklara getirdiği sonuçlarla ilgileniyorum. Jeopolitik, devletlerarası ilişkilerle, özellikle de dünyaya hâkim olmayı amaçlayan devletlerin rolüyle ilgiliyse, bu düşünüşteki büyük eksiklik analizlerde isimleri bile anılmayan halklardır, ezilen halk yığınlarıdır.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini haklı gösterenlerin birçoğu, ABD mezalimlerini kınamak için sayfaları dolduruyor. Birileri bize şunu hatırlatıyor: ABD, 1990’larda 48 askeri müdahale gerçekleştirdi ve 21. yüzyılın ilk 20 senesi boyunca sonu gelmeyen çeşitli savaşlarla meşgul oldu. Bu dönemde ABD’nin, dünya genelinde 24 askeri müdahale ve 100 bin hava bombardımanı gerçekleştirdiğini, Barack Obama başkanlığında sadece 2016 yılında 7 ülkeye 16 bin 171 bomba attığını ekliyor.

Bu analizin mantığı şuna benzer bir şey söylüyor: A imparatorluğu korkunç düzeyde zalim ve cani; ancak B imparatorluğu çok daha az zararlı, çünkü kuşkusuz işlediği daha az suç var. ABD, her yıl yüz binlerce ya da on binlerce insanı öldüren bir emperyal mekanizma iken, neden Rusya gibi sadece birkaç bin insanı öldürenlere karşı sesinizi yükseltiyorsunuz?

Bu, insanların acılarını hesaba katmayan, insanları sadece ölüm istatistiklerindeki sayılar, salt ölmeye giden askerler, sadece şirket ve devletlerin kârlarını hesaplayan bir ölçekte sayılar olarak gören ürpertici ve bencil bir siyaset yapma biçimi.

Aksine, aşağıdan gelen bizler ezilen halkları, sınıfları, ten renklerini ve cinsiyetleri ön planda tutuyoruz. Çıkış noktamız ne devletler ne silahlı kuvvetler, ne de sermayedir. Küresel bir senaryonun, yayılmacı ve emperyalist devletlerin varlığından bihaber değiliz. Ancak bu senaryoyu, aşağıdan hareketler ve örgütler olarak nasıl davranacağımıza karar vermek doğrultusunda analiz ediyoruz.

1916 yılında, Birinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı “Emperyalizm-Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” kitabında Lenin, tekelci kapitalizmi savaşın nedeni olarak tahlil etmişti. Ancak taraf tutmamış ve kıyımı devrime dönüştürmeye çalışmıştı.

Immanuel Wallerstein da böyle çalıştı. Onun dünya sistemi teorisi, toplumsal dönüşümü destekleme amacıyla, küreselleşmiş bir gezegende politik ve ekonomik ilişkilerin nasıl çalıştığını anlamayı ve açıklamayı hedefler.

Bunlar, faal insanlar için yararlı araçlardır. Çünkü sistemin nasıl işlediğini anlamak, rakip güçlerden birini haklı göstermeye neden olmak şöyle dursun, aşağıdakiler üzerinde ne sonuçları olacağını öngörmemize sebep olur. Zapatismo, deneyimlediğimiz sistemik kaosu bir fırtına olarak adlandırır ve ayrıca, kapitalizmin işleyişindeki değişimleri anlamanın gerekli olduğunu düşünür. İlki, yani fırtına hususunda sonuç, daha önce deneyimlemediğimiz aşırı durumlarla karşılaşmaya hazır olmamız gerektiğidir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde atom silahlarının kullanılabileceğini düşündük mü?

İkinci, yani anlama hususunda, Zapatistalar hatırladığım kadarıyla açık şekilde bahsetmiyorlarsa da, en zengin yüzde 1’in ulus-devletleri gasp ettiği, medyanın bulunmadığı, sadece zehirlenmenin olduğu ve seçim demokrasilerinin soykırım işlemenin mazereti değilse de birer peri masalı olduğu açık. Sonuç olarak, kendilerini devlet mantığına sıkıştırmaya geçit vermezler.

İnsanlığın varlığını sürdürmesi için çarpıcı zamanlardan geçiyoruz. Gözlerimizi açmalı ve jeopolitik bataklığına sürüklenmemize izin vermemeliyiz. Sis, ışık ile gölgeyi ayırt etmemizi engelleyecek kadar yoğun iken, bizi ileriye taşıyacak olan etik ilkelere sarılalım.

 

https://www.nodal.am/2022/03/no-nos-dejemos-aplastar-por-la-geopolitica-por-raul-zibechi/ adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için burayablogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız. 

 

 

 

0 Responses to Raúl Zibechi: Jeopolitiğe sıkışmayalım

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi