Fransız Komünist Partisi’nin yayın organı olan l'Humanité gazetesinden Pierre Chaillan, Fransız düşünür Alain Badiou ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Rusya’nın Ukrayna saldırısının başlamasından önce, Şubat ayında gerçekleştirilen söyleşide Badiou, dünyada bir “yönelim bozukluğu”na ve bununla bağlantılı olarak büyük savaşlar çıkması ihtimaline işaret ederek, gidişatın değiştirilebilmesi için komünist siyasetin gerekliliğine vurgu yapıyor.
- Kitabınızda “dünyanın, yöneliminin bozulmasını” tahlil ediyorsunuz. Bu durum nasıl karakterize edilir?
Siyasi düzlemde, yönelim bozukluğu, “demokrasi” adı verilen, benim ise “kapitalo-parlamentarizm” dediğim hâkim siyasi rejimin rezilce yöneliminin bozulması olarak görünüyor. Bu, büyük kapitalist ülkelerde, Fransa’da solun fiilen ortadan kaybolmasıyla kendini gösteren devlet-politik modelinde işlev bozukluğunun ortaya çıkması gerçekliğinden kaynaklanmaktadır –Fransa’da solun muazzam seçim zayıflığını kastediyorum. Sonuç olarak, çoğunluk ile muhalefet arasında demokratik temsiliyet dengesiz hale gelmiştir. Bu daha doğru, çünkü kendisini muhalefet olarak sunan şeyin bir kısmını soldan bile daha fazla mensubu olan aşırı sağ oluşturuyor. Bu, sistemsel politik yönelim bozulmasının bir belirtisidir. Biz bunu, ABD’de Trump, Fransa’da Marine Le Pen ya da Éric Zemmour gibi tekil şahsiyetlerin ortaya çıkışında gördük.
Daha stratejik bir düzlemde, yönelim bozulması, küreselleşme olgusunun yeterince dikkate alınmaması nedeniyle erişilen ve tartışılan hiçbir şeyin güncel durumla baş edememesi gerçeğinden kaynaklandı. Küresel düzlemde, hâkim yapıları tanımlamak ve bir alternatife imkân tanıyan yolları tespit etmek mümkün olmalı. Şu ana kadar bu yapılmadı. Birçok insan yapılanlardan, beyan edilenlerden memnuniyet duymuyor, ancak diğer yandan kendilerini yaratıcı ve olumlu bir şekilde yönlendirmek amacıyla oluşturulmuş referans noktalarından yoksunlar. Bütün bu fenomenler, hep birlikte politik yönelim bozulmasını oluşturur. Dolaylı olarak da milliyetçi ve kimlikçi grupların patolojik ortaya çıkışlarını.
- Size göre, bu yönelim bozulmasının “aktif etkenleri”, “en kötüyü” bile kabul edilebilir hale getirebilir. İnsanlığımız bunlar hakkında yaygın şekilde uyarılmışken, neden bugün “sabıkalı” önermeler geçerliliğini koruyor?
Böylesine açık “tarihten dersler” olduğu konusunda emin değilim. Tarihin dersleri, politik yönelimin belirginleştiğini varsayar. Paris Komünü’ne bakalım: 19. yüzyılın sonuna dek, Komün tamamen göz ardı edilen bir hadiseydi. Ancak Lenin, kendisini teslim olup Birinci Dünya Savaşı’na giren sosyal demokrasiden ayrıştırmak için onu kavradığında insanların zihninde yeniden göz önüne alınabilir, yeniden adlandırılabilir ve yeniden yönlendirilebilirdi. Dolayısı ile, tarihin dersleri bazen artık işlemez çünkü bunlar artık güncel bağlamda yorumlanamaz durumdadır. Bugün, ülke nüfusunun bir kısmını yok etmeye hazırlanmış yabancı düşmanı ve ırkçı aşırı sağın yeniden ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Tabii ki bu insanların krematoryuma gönderilmeleri gerektiğini söylemiyorlar, ancak gözümüzün önünden kaybolmaları gerektiğini ilan ediyorlar. Bu hafife alınmamalıdır.
- Yönelim bozulması tahliliniz, Zygmunt Bauman’ın “sıvılaşma” tahliliyle örtüşüyor gibi görünüyor. Sorun, kendimizi yönlendirmek ya da biraz katılık, bazı referans noktaları bulmak olacak. Bu, sizin “komünist siyaset” dediğiniz şey mi?
Evet. İkisi diyalektik olarak bağlantılı. Duruşunuzu belirlemekte zorluk çekiyorsanız, yeni bir yeniden yönlendirmeye başlamak için bazı dayanak noktalarına ihtiyacınız olur. Aslında bu, komünist siyaset dediğim şeydir. Emmanuel Macron’u, ülkeyi günümüz kapitalizminin küresel gereksinimlerine uyduran bir figür olarak tanımlarsak, ona karşı durabileceğimiz tek şey bu noktada farklı bir yönelim durumu olabilir. Ben hâlâ komünist yönelimin, kapitalizmin, toplumların yönetimini eline aldığı çağda insanlığın tamamına önerilen yegâne yönelim olduğuna ikna olmayı sürdürüyorum. Bu ele almanın küreselleşme halini aldığı noktadayız ve sadece ekonomik karmaşa değil, aynı zamanda küresel ölçekte savaş şeklinde ciddi risklerle de yüz yüzeyiz. Mevcut durum, yirminci yüzyılın başlarındaki durum ile karşılaştırılabilir halde.
Farklı olan bağlama karşın, 1914 savaşının arifesi ile benzerlikler dikkat çekicidir. Muazzam kapitalist kutuplaşmalar mevcut, özellikle de Çin ile ABD arasında. Avrupa’ya gelirsek, henüz bozulma öncesinde kendini yapma sürecinde ve gerçek bir güç teşkil etmenin araçlarını bulamamış durumda. Deneyim gösteriyor ki, eğer buna karşı koymak istiyorsak ülkelerin liderlerinin sermaye temsilcileri olmamaları gerektiğini kabul etmeliyiz. Muhalefetin varlığını kabullenen “demokratik” rejimlere de itibar edemeyiz. Bu muhalefet aslında tamamen şekilseldir. Gerçek bir muhalefet radikal ve ilkeli olmalı, söz konusu olanın başka bir dünya, başka bir ekonomi, başka bir siyaset vizyonu olduğu gerçeğine dayanmalıdır. Saldırgan komünizmin kökleri ve yöntemlerini geri kazanmalıyız. Aksi halde, tahayyül ettiğimizden de kötü olacak bir şeylere doğru gidiyoruz. Bu, hem aşırı sağın yükselişi hem de bununla bağlantılı olarak savaş risklerinin artması olacak.
- Hem mevcut dünyaya hem de güçlü anti-kapitalist protestolara yönelik eleştirilerinizde, “hiçbir zaman olumlu bir şey önermeksizin gösteri yapan solculuk” konusunda yumuşak olmaktan uzaksınız. Sizden daha uzlaşmacı bir tutum bekleyebilirdik…
Bu kapitalizme karşı protesto büyük oranda simgesel. “Kapitalizm” kelimesi telaffuz edilir, fakat talep ve protestoların içsel kültüründe, mevcut düzenin, hükümetin en ufak bir gerçek öneri olmaksızın, eleştirilen düzenin yerini alması gereken en ufak bir genel vizyon olmaksızın oldukça soyut bir genel olumsuzlaması vardır. Siyasette, salt olumsuzlama hiçbir zaman anlamlı değildir. Bunu daha çok söylüyorum çünkü kendim de uyguladım. Düşmanı yararlı şekilde eleştirebilecek bir konumda olmak için protestonun kendisi bir alternatif taşımalıdır. Aksi halde, cevap her zaman başka bir yol olmadığı ve kendimizi silahsız bulacağımızdır. Marksizm’i eleştirel bir girişime indirgemek çok zararlıdır. Birçok kez denenmiş olan bu operasyon, her seferinde çok sulandırılmış bir versiyon ile sonuçlanmıştır. Marksist gerçekliği içinde komünist hareketin özü, görünüşte olumsuzlamalar olan fakat gerçekte güç ilişkilerini ve olumlu önerileri gerektiren etkili önerilere dayanır. Katı bir olumsuzluk içinde olmak ne Marksist ne de hakikaten devrimcidir. Gerçekte, kelimenin kötü anlamıyla aşırı solculuktur.
- Geçmiş ya da bugünkü deneylerin başarısızlıklarının, burada yine bir “komünist olumlama”dan değil, “kapitalizmin olumsuzlama politikası”ndan kaynaklandığını düşünüyorsunuz. Bu nasıl tercüme edilir?
Bir yeniden yönlendirmede değerlendirme gereklidir. Komünizm nerede duruyor? Geniş bir küresel tartışma başlatmak bana göre elzem görünüyor. Tartışma, Lenin ile Kautsky’ninki gibi stratejik düzlemde yürütülmeli. Bu, proleterlerin olduğu her yerde eş zamanlı olarak militan titizlik, anketler, orada bulunma ile yapılmalıdır. Üç döneme ayırabileceğimiz bir taslak öneriyorum. 19. yüzyılın ikinci yarısını kapsayan ilk işçi sınıfı deneyleriyle kuruluş. Bu dönem, kapitalist rekabetin en kötüsünü, sömürgecilik ve savaşı destekleyen sosyal demokrat partilerin oluşumu ile sonuçlandı. Bu yozlaşmaya karşı, Marx ve Engels, Alman sosyal demokrasisi ile çatışmaya girdi. Ardından, savaşla birlikte, Lenin’in Bolşevik Parti’si ve onun, teorik komünizmi müdafaa eden merkezi partisi öncülüğünde devrimci düzeni oluşturması ile birlikte sosyal demokrasinin bu yozlaşmasının radikal eleştirisi açıldı. Bu ikinci evre, 20. yüzyılın komünist partilerinin evresi ilginç unsurlar içeriyordu, ancak devletin sönümlenip gitmesinin yerine devlet komünizminin kalıcı paradoksunu getirdi. Bu nedenle, üçüncü bir dönemin en başındayız.
- Gezegenin varlığını sürdürebilmesi açısından iklim mücadelesine ilişkin bir farkındalık var. Bununla birlikte, çevre bahsine gelince, mevcut ekolojik söylemde dini bir boyut görüyorsunuz. Bununla neyi kastediyorsunuz?
Çevrecilerin sunduğu gibi, saik apolitiktir ve kamufle edilmiş bir dini boyut içerir. Ekolojistlerin dindar olduğunu söylemiyorum, fakat eskatolojik (Ahiret, dünyanın sonu ile ilgilenen anlamında teoloji terimi; ç.n.) vaazın, insanları yeni bir siyasi alanın açılmasını yasaklayan temel bir korkuda birleştirmeye dayandığını ve bunun iki sebeple olduğunu belirtiyorum. Birincisi, siyasetin büyük toplumsal çelişkilerden oluştuğunu unutmak için. Herkesi, sevgili gezegenimiz adına bir araya getirerek siyaset yapılamaz. İkinci sebep, kapitalizmin kendi doğasını değil, etkilerinden birini ele almamızdır. Gezegeni yağmalamak ile suçlanıyor ancak bu onun sorunu değil. Kapitalizm, isterse, gezegenin korunması için bir bakanlık oluşturabilir, fakat onun gerçek doğası, ona ait olan sömürü çehresi önemli zararlara yol açar. Şeylere sonuçları ile yaklaşmak, merkezi mekanizmaya dokunmamak anlamına gelir. Büyük sermayenin kasalarını beslemeye gelince, herkesin gezegenin kaderi ile ilgilendiği doğru değildir.
- Öyleyse, bir “yenilenmiş komünist siyaset” nasıl bir yol izleyecektir? Toplanılacak bir ilk destek noktası var mı?
Marx ve Engels’in büyük oranda İngiltere’deki işçi sınıfına dair bir araştırmadan faydalandıkları gibi, Fransız tekilliğini incelemek için açıklamaya özelleştirmelere karşı koşulsuz bir mücadeleden başlanarak girişilebilir, fakat savunmacı bir şekilde değil. Bu, programın bel kemiğini oluşturacaktır. Ciddi şekilde Marx'ın sözüne dönmeli ve mevcut koşullarda “özel mülkiyetin kaldırılmasını” yeniden etkinleştirmeliyiz. Neden bütün hükümetler özelleştirme konusunda bu kadar hevesli? Bu, mevcut rejimin sınıfsal doğasını açığa çıkarmaktadır. Bu konu üzerine inatçı bir şekilde gösteriler yapılması çağrısında bulunmalıyız: özelleştirme yapılmaması, gerçekleştirilen özelleştirmelerden geriye dönülmesi ve geniş bir kamu sektörünün yeniden inşası. Bu gereklilik, sermayenin vekilinin ta kendisi olan Macron ile tamamen zıt olduğumuz için anlaşılabilir.
- Bu, komünist “yeniden yönelim”in pusulası olabilir mi?
Pandemi, halk sağlığına yönelik sinsi bir saldırının ortasında geldi. Enerji ve EDF'yi (Électricité de France-Fransa merkezli elektrik iletim şirketi; ç.n.), demiryolu ulaşımını ve SNCF'yi (Société Nationale des Chemins de Fer Français-Fransa’da devlete ait demiryolu taşımacılığı kurumu; ç.n.), kentsel ulaşımı ve sağlığı etkiledikten sonra, özelleştirmeler şüphesiz yüksek öğrenime ve eğitime saldıracaktır. Kapitalizmin, Direniş’in –De Gaullecüler ile komünistlerin birleşik ittifakı- kamulaştırma programına karşı bu kapsamlı saldırısıyla karşı karşıya kalındığında belirli konular üzerinde genel bir mücadele vermek mümkündür. Doktordan metro vatmanına, çöp toplayıcısından öğretmenine kadar ilgili tüm personeli etkilediği için bir direniş savaşı başlatmanın zamanı geldi. Çünkü sadece iki yol var: son dönemlerde büyük başarılar elde eden egemen kapitalist yol ve çok zayıflamış olan komünist yol. Ve ikincisini diriltmeden, ilkine karşı nasıl siyaset yapılabileceğini gerçekten anlamıyorum.
https://www.humanite.fr/en-debat/alain-badiou/alain-badiou-il-est-temps-de-satteler-une-riposte-generale-742499 adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için buraya, blogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız.
0 Responses to Alain Badiou: Kapsamlı bir tepki vermenin zamanı geldi