En azından son bir ay için dünya, Amerika’nın Beşir El-Esad’ın Suriye rejimine karşı bir şekilde ceza niteliği taşıyan bir hava saldırısına ne zaman ve nasıl girişeceğinden başka bir şey tartışmıyor. Bu tartışmaya dair üç şey öne çıkıyor: (1) Bu, muhtemelen ve özellikle Rusya’nın, Suriye’nin kimyasal silahlarının bazı uluslararası aracılara teslim edilmesini öngören son teklifini de kapsayan her yönüyle sonsuz sürprizlerle dolu bir mesele. (2) Amerikan askeri müdahalesine karşı dünya çapında muhalefet derecesi oldukça yüksek. (3) Gerçek endişe ve niyetlerini yansıtmayacakmış gibi görünen hemen hemen tüm aktörler basın açıklamaları düzenlemekte.
Suriye Dışişleri Bakanı’nın da onayladığı, sözde beklenmedik Rusya teklifiyle başlayalım. Bu gerçekten askeri bir müdahaleye karşı Amerikan halkının desteğini alması adına, önceki gün Başkan Obama’nın savunması için planlanan ve Ruslar tarafından akıllıca sahiplenilen, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin seviyesiz ve ciddiyetsiz sözlerinin bir sonucu mu? Öyle değil gibi. Görünüşte, Kerry ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov böylesi bir olasılığı bir yılı aşkın bir süredir sessizce tartışıyorlar.
Bir Amerikan saldırısına karşı dünya çapında ve Amerika’nın kendi içindeki muhalefet, iki yönden dikkat çekici. 1945’ten beri özellikle Kongre’de, şimdiye dek hep rutin bir şekilde desteklenen, böylesine bir operasyon tezkeresine karşı bu seviyede bir iç muhalefet olmadı.
Dahası, muhalefet, onu bu denli güçlü kılacak şekilde birçok nedenden ötürü çok farklı yönlerden geliyor. Başkan Obama muhalefeti zayıflatmak adına, ‘sınırlı’ bir operasyon yapma sözü verdi. Bu ise, Amerika’da, Orta Doğu’da ya da bir başka yerde ‘sınırlı’ bir operasyonun savunulamaz, mutlak surette etkisiz ve açık bir biçimde kabul edilemez olduğunu çünkü bunun sınırlı bir operasyon olacağını söyleyen insanların da eklenmesiyle muhalefeti artırdı.
Öyleyse, Obama beceriksiz ya da aldatıcı mıydı yoksa yalnızca, dünya üzerinde Amerika’nın gücünün bu göreceli düşüşünden dolayı köşeye mi sıkışmıştı? Muhtemelen üçü de. Meclise ilettiği mesajlarda ve kurmaylarının açıklamalarında, eylemlerinin ardındaki motive edici güç açıkça görülebiliyor. Obama’nın yardımcı ulusal güvenlik danışmanı Benjamin J. Rhodes bunu netleştirdi: “Amerika onlarca yıldır küresel güvenlik mimarisinin ve uluslararası norm dayatmasının alttan desteklenmesinde önemli bir rol oynadı. Ve herhangi bir şekilde bu işin dışına çıktığımıza dair bir mesaj yollamak istemiyoruz.”
Bu, başlı başına bir sorundur. Artık, Amerika’nın kararlarını uygulayacak gücü yok. Ancak Obama gerçeği kabul etmek istemiyor. Bu bağlamda, Amerikan kamuoyunun çoğu onun ilerisinde. Ve bu birçok muhalif tarafından açıkça vurgulanan bir gerçektir. Yalnızca ikisinden bahsedelim: Cizvit (bir Hıristiyan tarikatıdır; ç.n.) tarikatının lideri Peder Adolfo Nicolas ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. Peder Nicolas, “Ben bir Amerikan müdahalesinin, gücün kötüye kullanılması olduğunu düşünüyorum. Amerika, dünya mahallesinin büyük çocuğu gibi hareket etmekten ve tepki vermekten vazgeçmelidir” dedi. Putin de New York Times’ın serbest kürsü sayfasında, Obama’nın Amerikan ayrıksıcılığı hakkındaki açıklamalarıyla aynı fikirde olmadığını belirtti. “Halkın kendini üstün olarak görmesini teşvik etmek son derece tehlikelidir.” Joseph Stalin’in Amerika hakkında böyle bir beyanatta bulunduğunu ve New York Times’ın bunu yayımladığını bir hayal edin. Dünya artık çok değişti.
Son olarak bu, herhangi bir aktörün basın açıklamasını, neden olduğu gibi kabul etmemeniz gerektiğini açıklar. Örneğin, silahlar isyancılara tedarik ediliyor. CIA’in, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın birtakım silahlar gönderdiğine dair şüphem yok. Ama ne kadar? Bu üç ülke de, gönderdikleri bu silahların en sonunda gerçek düşmanlarını güçlendirme ihtimalinden korkuyorlar. Bölgedeki hemen hemen hiç kimse için Esad problem değil. Onlar için El-Kaide’den daha iyi. Bu, özellikle veya hatta İsrail için bile geçerli. Ama hepsinin, içinde Suriye’nin bulunmadığı birtakım endişeleri var. İsrail, Amerika’nın İran’a müdahale başlangıcı olarak askeri operasyon sözü vermesini istiyor. Suudi Arabistan, Suriye’ye yapılacak makul bir askeri müdahaleyle Arap dünyasındaki liderliğini kanıtlamak istiyor. Katar, Suudi Arabistan’ın da müdahil olmasını isterken, Mısır ordusu ise elbette Esad’ı herkese tercih ediyor.
O zaman nereye yöneliyoruz? Suriye iç savaşı uzun bir süre daha devam edecek. Bu, çeşitli silahlı güçlerin kontrolündeki birçok derebeylikle sonuçlanabilir. Orada yaklaşık iki bin yıldır var olan Hıristiyan cemaati adeta ortadan kaybolabilir. Daha geniş çaplı bir savaş isteyen şahinler her yerde bunu zorlamaya devam edecektir. Bu genişletme ihtimali küçük ama sıfırdan büyük bir ihtimal. Suriye’de haksız bir Amerikan müdahalesine karşı muhalefet büyük bir enerjiyle muhafaza edilmelidir.
http://www.agenceglobal.com/index.php?show=article&Tid=3080 adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.
Çeviri: Doruk Köse / Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız
0 Responses to Immanuel Wallerstein: Suriye’ye yönelik ABD saldırısı beklemede