Monthly Review editörü-sosyolog John Bellamy Foster, Monthly Review dergisi Eylül ayı sayısında kaleme aldığı yazısında sosyalizme yönelik ilginin, büyüyen küresel iklim krizi ve giderek yükselen eşitsizliğe paralel olarak yükseldiğine dikkat çekerek, neofaşist yükselişe de vurgu yapan, olasılıkları ve gereklilikleri irdeleyen bir makale kaleme aldı.
Bugün, sosyalizmin yenilenmesine dair her yaklaşım,
kapitalizmin bütün toplumsal varoluş temellerine yönelik yaratıcı yıkıcılığıyla
başlamalıdır. 1980’lerin sonlarından bu yana dünya, facia kapitalizmi girdabı
devrinin içine çekildi ki bu, eli kulağındaki facianın, “sermayenin yıkıcı
gücü”nün istenmeyen sonuçlarına bağlı olarak her tarafta birikimi olarak
tanımlanmıştır. (1) Bu anlamda facia
kapitalizmi günümüzde, gezegen genelinde ekolojik kriz (I), küresel
epidemiyolojik kriz (II) ve sonu gelmeyen dünya ekonomik krizinin (III)
çakışması ile tecelli etmektedir. (2) Buna, küresel ticari mal zincirleriyle salıverilen ölçüsüz emperyalist sömürü
sistemini, neoliberalizm ve neofaşizmin yükselişiyle birlikte görece istikrarlı
liberal-demokratik devletten feragatı ve sınırsız savaşların artan tehlikeleri
ile beraber yeni bir küresel istikrarsızlık çağının ortaya çıkışını içeren
günümüzün “kaos imparatorluğu”nun başlıca özellikleri de ekleniyor. (3)
İklim krizi, dünyadaki bilimsel fikir birliğinin “benzeri
yok” dediği durumu temsil ediyor; öyle ki, fosil yakıt yanmasından kaynaklı
karbon emisyonu önümüzdeki on yıllarda sıfıra inmezse, sanayi medeniyetinin ve
nihayetinde insanlığın varlığını sürdürmesinin ta kendisini tehdit edecek. (4) Bununla birlikte, varoluşsal kriz
sadece iklim değişimi ile sınırlı değil; bu aynı zamanda insanlık için güvenli
bir yer olarak yeryüzü sisteminde küresel ekolojik çatlağı belirleyen başka
gezegensel sınırların kesişmelerine dek yayılır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
(I) okyanus asitlenmesi; (II) türlerin yok olması (ve genetik çeşitliliğin
kaybı); (III) orman ekosisteminin tahribi; (IV) tatlı su kaybı; (V) nitrojen ve
fosfor döngülerinin bozulması; (VI) toksik maddelerin hızla yayılımı (radyonüklidi
de içeren); (VII) genetiği değiştirilmiş organizmaların kontrolsüz biçimde
üremesi. (5)
Gezegen sınırlarının bozulması; sınırsız, üssel niceliksel
ilerlemesi önünde aşılmaz engel tanımayan sermaye birikimi sisteminin özünde
vardır. Dolayısıyla, kapitalizmin kendisinden çıkmayı gerektirmeyen tüm toplumsal
ve doğal varoluş koşullarının mevcut kapitalist tahribatından çıkış yoktur. Elzem
olan, István Mészáros’un “Sermayenin Ötesinde” kitabında
yeni bir “toplumsal metabolik yeniden üretim” sistemi olarak adlandırdığı şeyin
yaratılmasıdır. (6) Bu, yirmi
birinci yüzyılda kapitalizmin varisi olduğu aşikâr olan sosyalizme işaret eder,
ancak bu, yirminci yüzyılda var olduğu haliyle sosyalizmin teori ve pratiğini
eleştirel bir şekilde sorgulayacak biçimde düşünülmüştür.
Sınıf sisteminin
kutuplaşması
ABD’de, tekelci finans-kapitalin en önemli kesimleri şu anda
öncelikli olarak beyaz alt-orta sınıftan unsurları milliyetçi, ırkçı, kadın
düşmanı bir ideoloji biçimiyle harekete geçirmek konusunda başarılı olmuş
durumda. Sonuç, köleliğin, yerleşimci sömürgeciliğin ve küresel
militarizm/emperyalizmin kalıntılarından ortaya çıkan yapısal ırkçılığın uzun
tarihini kendisine sermaye yaparak gelişmeye başlayan neofaşist politik-sınıf
oluşumu. Filizlenen bu neofaşizmin, hâlihazırda var olan neoliberal siyasi
oluşum ile ilişkisi, işçi sınıfının yaygın baskısıyla birlikte iktidar için
şiddetli gayretle tasvir edilen “düşman kardeşler” ilişkisidir. (7) Sağcı politikaların ve yeni bir
otoriter kapitalist rejimin dayatılmasına neden olan radikal sağ denilen şeyin
lideri olarak New York gayrimenkul patronu ve milyarder Donald Trump’ın
yükselişinin temellerini oluşturan işte bu koşullardır. (8) Önümüzdeki seçimde, yönetici sınıfın neoliberal kliği galip
çıkıp Trump’ı devirerek yerine Biden’ı koysa bile, sermaye sınıfının içsel zorunluluğunu
yansıtan bir neoliberal-neofaşist ittifak, tekelci finans-kapitalin etkisi
altında bir devlet iktidarının temelini oluşturmaya muhtemelen devam edecek.
ABD’de bu yeni gerici siyasal oluşumla eş zamanlı olarak
ortaya çıkan, dayanağını işçi sınıfı çoğunluğundan ve muhalif entelektüellerden
alan sosyalizm için yeniden diriliş hareketidir. Üretimin küreselleşmesiyle hız
kazanan ABD ekonomisinin dünya ekonomisindeki hegemonyasının ölümü, daha önce
var olan imparatorluk temelli işçi sınıfının belirli ayrıcalıklı kesimleri
arasındaki işçi aristokrasisinin altını oyarak sosyalizmin yeniden dirilmesine
öncülük etti. (9) Michael D.
Yates’in “Büyük Eşitsizlik” olarak adlandırdığı şeyler karşı karşıya kalan
ABD’deki nüfusun çoğunluğu, özellikle de gençler, hızla azalan ümitlerle yüz
yüzeler, kendilerini “umutsuzluk ölümleri”ndeki çarpıcı artış ile dikkat çekici
hale gelen belirsizlik ve çoğu zaman çaresizlik durumu içinde buluyorlar. (10) Kendilerine hiçbir umut sunmayan
kapitalist sistemden giderek artan bir biçimde uzaklaşıyorlar ve tek gerçek
alternatif olarak sosyalizme ilgi gösteriyorlar. (11) ABD’nin durumu özgün olsa da, sosyalist hareketlere yeniden
dirilme itkisi veren benzer nesnel güçler, devamlı ekonomik durgunluk,
finansallaşma ve evrensel ekolojik zayıflama çağında sistemdeki başka yerlerde
de, öncelikli olarak da Küresel Güney’de ortaya çıkıyor.
Fakat eğer, sermayenin yapısal krizi ve artan sınıfsal
kutuplaşma bağlamında sosyalizm yeniden yükselişte görünüyorsa soru şu: Ne çeşit
bir sosyalizm? Yirmi birinci yüzyıl sosyalizmi, yirminci yüzyıl sosyalizminden
hangi şekillerde farklılık gösteriyor? ABD’de ve başka yerlerde sosyalizm
olarak bahsedilen şeylerin çoğu, beyhude bir çabayla kapitalizmi,
neoliberalizme cepheden karşıt şekilde toplumsal düzenlemeler ve refah
devletinin desteklenmesi vasıtasıyla daha iyi çalışır hale getirmeye çalışan,
ancak bunu, neoliberalizmin kendisinin neofaşizmin yolunu açtığı bir zamanda
yapan, sol-liberallerle ve dolayısıyla mevcut düzenle ittifak arayışında olan sosyal
demokrasinin çeşitleridir. (12) Böylesi
hareketler, sırf sandık demokrasisine odaklandıklarından, mevcut tarihsel
bağlamda daha başlangıçta başarısız olmaya, doğurdukları umuda kaçınılmaz
olarak ihanet etmeye mahkûmdurlar. Neyse ki, bugün seçim dışı mücadelelerde
belirginleşen, kitle eylemini büyüten, gerçek bir sosyalizmin de büyümesine ve
bir bütün olarak toplumu yeniden kurmak için mevcut sistemin parametrelerinin
ötesine geçme çağrısına şahit oluyoruz.
ABD toplumunun temelindeki örtük huzursuzluk, bu yıl, ABD iç
savaşından bu yana hakikaten ülke tarihinde benzeri duyulmamış olan ve
sokaklardaki milyonlarca insanla, işçi sınıfından beyazlarla ve özellikle beyaz
gençlerle birlikte, siyah olmaktan başka bir suçu olmayan George Floyd’un polis
tarafından linç edilmesine yanıt olarak hep birlikte renk çizgisini aşarak
muazzam dayanışma protestoları şeklini alan Mayıs sonu ve Haziran’daki
isyanlarda açığa çıktı. (13) COVID-19
pandemisinin ve bununla bağlantılı ekonomik krizin ortasında gelen bu olay,
ABD’de öfke dolu Haziran günlerine sebep oldu.
Ancak şu anda sistemin “barbar kalbi” ABD’de bile kök
salmakta olan sosyalizme doğru hareket nesnel güçlerin sonucu olarak zemin
kazanırken, yeterli bir öznel temelden yoksun. (14) Günümüz dünyasında sosyalizmin stratejik hedeflerini formüle
etmekteki başlıca engellerden biri, yirminci yüzyıl sosyalizminin, orijinal
olarak Karl Marx’ın komünizm tasavvurunda tane tane anlattığı haliyle kendi
ideallerinden vazgeçmesidir. Bu sorunu anlamak için, komünizmin anlamını
felsefik temelde ele almaya çalışan son dönem soldan girişimlerin ötesine
geçmek gerekiyor; son on yılda Alain Badiou ve diğerlerinin Bir İdea Olarak
Komünizm, Komünist Hipotez ve Komünist Ufuk’unun soyut değerlendirmelerine yol
açan bir sorun. (15) Bunun yerine, Marx’ın
“Gotha Programı’nın Eleştirisi” ve Lenin’in “Devlet ve Devrim” kitaplarından
ortaya çıkan iki aşamalı sosyalist/komünist kalkınma teorisine doğrudan
odaklanan daha somut tarihsel temelli bir başlangıç noktası gerekiyor. Paul M.
Sweezy’nin yarım yüzyıldan fazla bir zaman önce Ekim 1963’te Monthly Review’de
yayımlanan “Bir İdeal Olarak Komünizm” makalesi bu bakımdan şu anda bir klasik
metindir. (16)
Sosyalist ideal
olarak Marx’ın komünizmi
Marx, Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde –Ferdinand
Lassalle’den etkilenmiş Alman sosyal demokrasisinin ekonomist ve işçici
görüşlerine karşı yazılmış olan- ortak üreticiler toplumunun yaratılması için
mücadelede iki “aşama” tanımlamıştır. Birinci aşamaya “proletaryanın devrimci
diktatörlüğü”nce ön ayak olunur; bu aşama Paris Komünü’nün sınıf savaşı
deneyimini yansıtır ve bir işçi demokrasisi dönemini tarif eder, ancak yine de
kapitalist sınıflı toplumun “kusurları” taşınabilir. Bu ilk aşamada, sadece
kapitalist özel mülkiyetle bir kopuş meydana gelmeyecek, aynı zamanda
kapitalizmin politik komuta yapısı olarak kapitalist devletle de kopuş
gerçekleşecektir. (17) Bu evrede
sosyalist geçişin sınırlı doğasının bir tedbiri olarak, üretim ve bölüşüm
kaçınılmaz olarak kişinin emeğine bağlı olarak birbirinin şeklini alacak,
bunların aşkınlıkları için koşulları yaratırken bile eşitsizlik koşullarını
sürdürecektir. Tersine, son aşamada, toplumu yöneten ilke “herkesten yeteneğine
göre”den, “herkese ihtiyacına göre”ye ve ücretli çalışma sisteminin tasfiyesine
evrilecektir. (18) Aynı şekilde,
sosyalizm/komünizmin ilk aşaması, devrimci dönemde yeni bir politik komuta
yapısının oluşturulmasını gerektirirken, bir üst aşamadaki amaç, toplumun
üstünde duran ve onunla antagonist bir ilişki içindeki ayrı bir aygıt olarak devletin
sönümlenmesidir ve yerini, Friedrich Engels’in “toplum” olarak bahsettiği,
üretimin komünal temelli şekli ile bağlantılı politik örgütlenme biçimi
alacaktır. (19)
Sosyalizm/komünizm geçişinin sonraki, daha üst aşamasında,
sadece mülkiyet kolektif olarak sahiplenilip kontrol edilmeyecek, toplumun yapısal
hücreleri de komünal bir temelde yeniden kurulacak ve üretim ortak üreticilerin
ellerinde olacaktı. Bu koşullarda, Marx, “emeğin” sırf bir “yaşam aracı”
olmayacağını, “kendisinin, yaşamın birincil zorunluluğu” haline geleceğini
belirtmişti. (20) Üretim, “her
bireyin özgür gelişimi”nin yerini “herkesin özgür gelişimi için koşul”un
alacağı toplumla uyumlu bir şekilde değişim değerine değil, kullanım değerine
yönlendirilecekti. Kapitalist sınıflı toplumun ilgası ve ortak üreticiler
toplumunun inşası, fikri emek ile el emeği ve kasaba ile şehir arasındaki
ayrımın yok edilmesinin yanı sıra sınıfsal sömürünün de son bulmasına neden
olacaktı. Kadının ev içi esaretine dayanan tek eşli, ataerkil ailenin de
üstesinden gelinecekti. (21) Ortak
üreticiler toplumunun üst aşamasına dair Marx’ın tarifinde asli olan, insanlık
ve yeryüzünün yeni bir toplumsal metabolizmasıdır. Yeni toplumu yönetmenin
maddi koşullarına dair en genel açıklamasında şöyle yazmıştır: “Bu alandaki (doğal
zorunluluk dünyası) özgürlük, yalnızca, toplumsallaşmış insanın, birleşmiş
üreticilerin, kör bir güç olarak doğa tarafından hükmedilmek yerine, doğayla
olan bu alışverişlerini akılcı bir şekilde düzenlemeleri, onu kendi ortak
denetimleri altına sokmaları (ve bunu, en az çaba harcayarak ve kendi insan
doğalarına en yaraşır ve en uygun koşullar altında yapmaları) olabilir.” (22)
Devlet ve Devrim’de ve başka yerlerde yazdıklarında Lenin, Marx’ın
alt ve üst aşamalardaki argümanlarını ustaca almış, bunları komünizmin ilk ve
ikinci aşamaları olarak tanımlamıştı. Lenin, “sosyalizm ve komünizm arasındaki
bilimsel ayrım” dediği şeyi vurgulayarak devam etmiş, “eksiksiz komünizm”
anlamına gelen komünizm terimi en uygun şekilde ileri aşama için kullanılırken,
“genellikle sosyalizm olarak adlandırılan şey, Marx tarafından komünist
toplumun ‘ilk’ ya da alt aşaması olarak belirlenmiştir” demiştir. (23) Lenin, Marx’ın analizi ile
yakından ilişkilendirse de, sonrasında gelen resmi Marksizm’de iki tamamen ayrı
evre olarak katılaşmış hale geldi; komünist evre denilen evre, sosyalizm
evresinden ütopikleşmiş hale gelecek kadar uzaklaştı ve artık sürekli ya da
devam eden bir mücadelenin parçası olarak görülmedi. Joseph Stalin, ruhsuz bir
sosyalist aşama kavrayışı ve herkese emeğine göre bölüştürme şeklindeki araçsal
ilkeye dayanarak, ”Marksist hatlarda örgütlenmiş sosyalist bir toplum değil,
ilkel bir münzevi tarikatına layık, gerici, küçük burjuva saçmalık” olarak
nitelendirdiği maddi/gerçek eşitlik* idealine karşı ideolojik bir savaş yürütmüştür. Aynı
tutum, Sovyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’a kadar o ya da bu şekilde ayak
diremeyi sürdürdü. (24)
Dolayısı ile, Michael Lebowitz tarafından “Socialist
Imperative” kitabında açıkladığı şekliyle Marx’ın kapitalist toplumdan miras
kalan ‘kusurlar’ olarak isimlendirdiği şeyin ötesine geçmek için sürekli bir
mücadeleden ziyade, 1930’ların sonundan 1980’lerin sonuna dek yarım asır boyunca
Marksizm’in standart yorumu, kapitalizm sonrası toplumun, üretici güçlerin
gelişmişlik düzeylerine göre ekonomist bir bakışla saptanan iki ayrı ‘aşama’
şeklinde bölünmüşlüğünü öne sürdü. Marx tarafından, sosyalist izleğin asli
niteliği olarak vurgulanan toplumsal ilişkilerde köklü değişimlerden, kapitalist
toplumdan taşınmış kusurlarla yaşam ve bunlara uyum sağlama sürecinde
vazgeçildi. Buna karşılık, Marx sürmekte olan sosyalist inşa sürecinin bir
parçası olarak “başlangıçtan itibaren” ortak üreticiler topluluğunu inşa etmeyi
hedefleyen bir projede ısrar etmişti. (25)
Marx’ın komünizmin daha üst aşaması ile ilişkili sosyalist
idealden vazgeçilmesi, değişen maddi (ve sınıfsal) koşullarla ve nihayetinde,
devrimci olmaktan çıktıklarında ve hatta sınıf biçimlerini dirilttiklerinde hiç
gelişmeme eğiliminde olan, yeni sınıf ya da nomenklatura (Nomenklatura,
Sovyetler Birliği’nde önemli bürokratik görevleri elinde tutan elitlere,
ayrıcalıklı yönetici zümreye verilen isim; ç.n.) sistemi yüzüstü bıraktıkça
nihai çöküşlerini müjdeleyen Sovyet tipi toplumların ölümü ile karmaşık bir
şekilde sona erdi. Sweezy’nin 1971’de savunduğu şekliyle “devlet sahipliği ve
planlama, uygulanabilir bir sosyalizmi; yozlaşma tehdidine karşı bağışıklığı
olan ve komünizme doğru hareketin ikinci ayağında ilerleme yetisine sahip bir
sosyalizmi tayin etmek için yeterli değildir.” Daha fazlası gerekiyordu: Eşitlerin
toplumunu yaratmak için sürekli mücadele. (26)
Marx’a göre, ortak üreticiler toplumuna doğru hareket,
“komünist bilinç”e içkin olan sosyalist izleğin asli niteliğiydi. (27) Yine de sosyalizm, özellikle de 1930’ların sonundan itibaren güçlü
eşitsizliğin savunulduğu Sovyetler Birliği’nde daha sınırlayıcı, ekonomist
terimlerle tanımlanır hale gelmeye başladığında, devrim sonrası toplum özgürlük
ve zaruret şeklindeki ikili mücadele ile olan yaşamsal bağını kaybetti ve bunun
sonucu olarak sosyalizmin daha önce anlamının ve tutarlılığının kaynağını
aldığı uzun vadeli hedeflerinden koptu.
Bu deneyime dayanarak, yirmi birinci yüzyılda sosyalizmi
inşa etmenin tek yolunun, sosyalist/komünist idealin, bir yandan geleceğin
ihtiyaçlarını gözden kaçırmazken günümüzün acil sorunlarına hitap edecek
yeterlilikte radikal teori ve pratiğe izin verecek suretlerini tam olarak
benimsemek olduğu açıktır. Gezegensel ekolojik kriz bize bir şey öğrettiyse, o,
gereken şeyin yeryüzü ile yeni bir toplumsal metabolizma, ekolojik
sürdürülebilirlik ve maddi eşitlik toplumu olduğudur. Bu, Mauricio Betancourt’un Global Environmental Change dergisinde yayımlanan
“Küba Agroekolojisinin Metabolik Yarılmanın Hafifletilmesindeki Etkisi”
başlıklı yakın tarihli çalışmasında gösterdiği şekliyle Küba ekolojisinin
olağanüstü kazanımlarında görülebilir. (28)
Bu, Georg Lukács’ın, insanın toplumsal ilişkilerinin ve insanın doğayla
ilişkilerinin gerekli “çifte dönüşümü” olarak isimlendirdiği şeye uyar. (29) Böyle özgürleştirici bir proje,
zorunlu olarak, önceden tahmin edilemeyecek devrimci aşamalardan geçmelidir.
Yine de, başarılı olabilmek için, bir devrim hakiki insan ihtiyaçlarına yönelik,
maddi eşitliğe ve insan toplumsal metabolizmasının doğayla rasyonel uygunluğuna
dayanan bir yapısal sistemin geliştirilmesi vasıtasıyla kendini “tersine
çevrilemez” hale getirmeye çabalamalıdır. (30)
Zorunluluk olarak özgürlük
Hegel’in felsefesine dayanan
Engels, Anti-Dühring’de gerçek özgürlüğün temelinin, zorunluluğun tanınmasında
olduğunu savunmuştu. Devrimci değişim, özgürlük ve zorunluluğun somut
uygulamada buluştuğu noktadır. İnsan bilincinin ötesinde, kör zorunluluk gibi
bir şey vardıysa da, nesnel güçler bir kez kavrandığında zorunluluk artık kör
değildir, onun yerine insan eylemi ve özgürlüğü için yeni yollar sunuyordu. Zorunluluk
ve özgürlük, yeni toplumsal değişim ve tarihsel aşkınlık dönemleri gerektirerek
birbirlerini besledi. (31) Lenin, bu
diyalektik materyalist ilkeyi resmederken keskin bir şekilde şunu söylemiştir:
“Biz, meteoroloji olaylarındaki
zorunlu doğa yasalarını bilmiyoruz ve onun için de, kaçınılmaz olarak, hava
koşullarının kölesiyiz. Ama bu zorunluluğu bilmediğimiz halde, onun var
olduğunu biliyoruz.” (32) Genel
olarak, hava durumu ve doğayla insan ilişkisinin, eylemlerimizi yöneten değişen
üretken ilişkilerle kaçınılmaz şekilde değiştiğini biliyoruz.
Bugün, insan kökenli iklim krizi ve
ekstrem hava olaylarına dair bilgi, insanları kör zorunluluk aleminden uzaklaştırıyor
ve dünya ahalisinin facia kapitalizmine karşı özgürlük ve varlığını sürdürmek
için nihai mücadeleye girişmesini gerektiriyor. Marx’ın, on dokuzuncu yüzyılda
İngiliz sömürgeciliğinin sonucu olarak İrlanda’nın maruz kaldığı ciddi
metabolik yarılma bağlamında belirttiği gibi, ekolojik kriz, kendisini bir
“yıkım ya da devrim” meselesi olarak sunar. (33) Antroposen’de**, kapitalist ekonominin büyümesinden kaynaklanan
ekolojik yarılma, şimdi gezegenin biyojeokimyasal döngüleri ile rekabet eden
bir ölçekte mevcut. Bununla birlikte, bu
nesnel gelişmelerin bilgisi bize aynı zamanda, insanlığın ve dünyanın toplumsal
metabolik yeniden üretiminde gerekli devrimi tasavvur etme imkânı da tanıyor. Bu
bağlamda bakıldığında, Marx’ın çok önemli olan “ortak üreticiler topluluğu”
fikri basitçe çok uzak ütopist bir düşünce ya da soyut bir ideal olarak
görülmemeli, yeryüzü ile sürdürülebilir bir ilişki için ısrarlı talebi temsil
eden şimdi ve gelecekteki gerekli insan savunmasının temeli olarak
görülmelidir. (34)
Fakat devrimci değişimin öznesi
nerede? Cevap şu ki, küresel ekolojik proletarya olarak adlandırabileceğimiz
ortaya çıkışının maddi ön koşullarını görüyoruz. Engels’in, 1845’te yayımlanan
İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabı, Plug Plot (Plug Plot tabiri, Çartizm
döneminde işçi sınıfının işi durdurmak için fabrikalarda buhar kazanlarının
vanalarını kapatmalarından yola çıkılarak üretilmiştir ve ‘fişi çekmek’
anlamını taşımakta, o dönem ‘genel grev’ yerine kullanılmaktadır; ç.n.) isyanlarından
kısa süre sonra ve radikal Çartizm’in zirvesinde Manchester’daki işçi sınıfının
koşullarına dair bir betimleme ve analizdi. Engels, işçi sınıfının içinde
bulunduğu şartları sırf fabrika koşulları açısından tarif etmemişti; bunu daha
çok kentsel gelişim, barınma, su temini, kanalizasyon, beslenme ve çocuk
gelişimi açısından yapmıştı. Odak noktası, yaygın hastalık ve özellikle de
bulaşıcı hastalığa bağlı olan ölüm oranıyla ilişkili, kapitalizm (Engels’in
“toplumsal cinayet”, sonrasında ise Norman Bethune’un “ikinci hastalık” adını
verdiği) tarafından dayatılan genel epidemiyolojik ortam idi. (35) Marx, Engels’in doğrudan etkisi
altında ve kendi toplumsal epidemiyolojik çalışmalarının sonucu olarak yirmi
yıl sonra Kapital’i yazarken, metabolik yarılmanın sadece toprağın bozulmasıyla
ilişkili olarak değil, eşit düzeyde, belirttiği şekliyle toplumun kendisi
tarafından neden olunan “periyodik salgınlar” bakımından da ortaya çıktığını
görmüştü. (36)
Bunun bize anlattığı –ve Rus ve Çin
devrimlerinden bugün Küresel Güney’deki mücadelelere dek başka birçok örnek
bulabiliriz-, sınıf mücadelesi ile devrimci uğrakların, nesnel zorunluluktan ve
sadece maddi olmayan, en geniş anlamıyla çevresel de olan maddi koşullardan
doğan özgürlük talebinin birleşiminin ürünü olduğudur. Devrimci durumların, bu
nedenle ekonomik ve ekolojik koşulların birleşiminin toplumsal dönüşümü gerekli
hale getirdiği zamanlarda ve toplumsal güçler ve ilişkilerin böylesi
değişimleri olası kılmaya yetecek düzeyde geliştiği yerlerde ortaya çıkması
yüksek ihtimaldir. Bu bakımdan, bugün küresel bir bakış açısıyla bakıldığında, çevre
proletaryası meselesi ile ekolojik köylülük ve yerli mücadeleleri sorunu
birbiriyle örtüşmektedir ve birbirinden ayırt edilemezdir. Aynı şekilde, şu
anda küresel çapta çevre hareketini canlandıran çevresel adalet mücadelesi,
esas itibarıyla işçi sınıfı ve halkların mücadelesidir. (37)
Çevre proletaryası bu anlamda,
günümüzde COVID-19 karşısında ekolojik-epidemiyolojik mücadele periyodunda
belirginleştiği şekilde, bütün dünyada bir güç şeklinde ortaya çıkıyor olarak
görülebilir. Yine de, yakın gelecekte devrimci ekolojik eylemin başlıca
yörüngesi “Antroposen’de emperyalizm”in acı gerçekliğiyle karşı karşıya olan
Küresel Güney olarak kalmaya devam ediyor. (38)
Samir Amin’in “Modern Emperyalizm, Tekelci Finans Kapital ve Marx’ın Değer
Yasası”nda belirttiği gibi ABD, Avrupa ve Japonya üçlüsü, hâlihazırda gezegen
biyo-kapasitesini, dünya ortalamasının dört katı oranında kullanıyorlar ve bu
da ekolojik kayıtsızlığa işaret ediyor. Küresel Kuzey’deki kaynakların bu
sürdürülemez tüketim düzeyi ancak şöyle mümkün oluyor:
“Güney’deki
toplumun biyo-kapasitesinin büyük kısmı, bu merkezler tarafından ve bu
merkezlerin (üçlünün) yararına işgal ediliyor. Bir başka deyişle, kapitalizmin
mevcut büyümesi gezegeni ve insanlığı tahrip ediyor. Bu büyümenin mantıksal
sonucu ya Güney halklarının fiili soykırımı –“nüfus yoğunluğu” şeklinde- ya da
asgari olarak, giderek artan yoksulluğa mahkûm edilmeleri oluyor. Soruna bu tür
bir “nihai çözüm”üne meşruiyet kazandıran eko-faşist bir düşünme türü
geliştirilmektedir.” (39)
Yeni bir toplumsal metabolik yeniden üretim sistemi
Zorunluluk ve özgürlük talepleriyle
uyumlu biçimde yeni bir toplumsal yeniden üretim sistemi kurmayı amaçlayan
sosyalist inşanın devrimci süreci, uzun erimli bir stratejinin parçası olarak
kapsamlı bir “yönlendirici ilke” ve “başarı ölçüsü” olmaksızın gerçekleşemez. İşte
bu noktada, Mészáros’u takiben, bugünün mücadelelerinde esaslı bir
demokrasiyi de gerektiren maddi eşitlik ya da eşitler toplumu kavramı devreye
girer. (40) Böylesi bir yaklaşım,
sadece onun barbar kalbinde sermayeye karşı dikilmekle kalmaz, aynı zamanda
sosyalizme geçişi yarıda kesecek ve nihayetinde nafile olacak her türlü çabaya
da karşı durur. Immanuel Kant, Fransız İhtilali’nden kısa süre sonra hâkim
liberal görüşü şu şekilde ayrıntılarıyla açıklamıştı: “…bir ülkede özneler
olarak insanların genel eşitliği, sahip oldukları mülkiyet düzeyindeki büyük
eşitsizlikle oldukça kolay bir şekilde aynı anda var olur. Dolayısıyla,
insanların genel eşitsizliği, çok sayıda var olabilecek özel haklardaki büyük
eşitsizlik ile aynı anda var olur.” (41)
Marx’ın gösterdiği üzere böyle bir toplum “içeriğinde, diğer tüm haklar
gibi bir eşitsizlik hakkı” da tesis eder. (43)
Marx’ın komünizm tasarımı ile tutarlı olan maddi eşitlik fikri, bunların
hepsine karşı çıkar. Bu tasarım, artık hiyerarşik bir devlet tarafından
desteklenmiş mülkiyet sahibi bireyciler ya da kapitalist bireylerden
oluşamayacak olan, ancak ortak üreticiler ve komünal devlete dayanması gereken
toplumun yapısal hücrelerinde değişim gerektirir. Gerçek planlama ve gerçek
demokrasi, iktidarın, toplumun aşağısında yapılandırılması vasıtasıyla yola
koyulabilir. Devrimler, ancak bu şekilde tersine çevrilemez hale gelir.
Bu şartlarda, Hugo Chávez
önderliğindeki Venezüella devrimi tarafından hâkim düzene karşı oluşturulan
olağanüstü tehdidi temsil eden yirmi birinci yüzyıl sosyalizminin meydan okuma
ve sıkıntı yaratmasının açık tasdikiydi. Bolivarcı Cumhuriyet, organik bir
toplumun ya da yeni bir toplumsal metabolik düzenin yaratılması olarak bir
devrim kavramı üreterek, komünal iktidar ve halk önderliğinin yaratımıyla
kapitalizme içeriden meydan okudu. Chávez, Lebowitz’in aracılığıyla sağlanan
Marx ve Mészáros’un analizlerine dayanarak, “sosyalizmin temel üçgeni” fikrini
ortaya koydu: (I) toplumsal mülkiyet, (II) işçilerce organize edilen toplumsal
üretim, (III) komünal ihtiyaçların tatmini. (44) Bunun temelinde yatan, eşitsizler toplumunu ortadan
kaldırmanın asli dayanağı olarak maddi eşitlik için mücadele, ten rengine ve
toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliğin, emperyal ve diğer türlerdeki baskının ortadan
kaldırılmasıdır.
Sweezy, “Bir İdeal
Olarak Komünizm”de verimli insan üretkenliğinin daha rasyonel biçimde kullanan
bir toplumda ister istemez ortaya çıkacak yeni emek biçimlerini vurgulamıştı. Birçok
iş türünün (örneğin kömür madenciliği, ev hizmetleri) tümüyle ortadan
kalkacağını ve mümkün olduğu kadarıyla, günümüzde sadece birkaçının olduğu
haliyle bütün işlerin ilgi çekici ve yaratıcı olması gerektiğini belirtir.
Kapitalist üretim ve tüketimin özünde olan muazzam israf ve yıkımın azalması,
sadece bir kez kullanılabilen zamanın daha yaratıcı şekillerde kullanılması
için boşluk ortaya çıkaracaktı.
“bir eşitler toplumunda-herkesin üretim araçları ile aynı ilişki içinde
olduğu ve müşterek refah için çalışma ve hizmet etme yükümlülüğüne sahip olduğu
bir toplumda- küçük bir kesimin üstünlüğünü vurgulayan ve çoğunluğun hizmet
etmesini gerektiren bütün “ihtiyaçlar” tamamen ortadan kalkacak ve karşılıklı
saygı ve işbirliği içinde birlikte yaşayan özgürleştirilmiş insanların
ihtiyaçları bunun yerini alacak. Toplum ve onu yaratan insanlar diyalektik bir bütün
oluşturur: diğerini değiştirmeden hiçbiri değişemez. Ve bir ideal olarak
komünizm, yeni bir toplum ve yeni bir insanı içerir.” (45)
Basitçe bir ideal
olmaktan öte, sosyalizm/komünizm anlayışında maddi eşitlik ve esaslı
demokrasinin her şeyden önce geldiği böylesi bir düzenleyici ilke, sadece iyi
bir geleceğe doğru sosyalist bir izlek yaratmak için değil, aynı zamanda
varlığını sürdürme sorunu ile karşı karşıya kalmış küresel ahalinin zorunlu bir
savunması olarak da vazgeçilmezdir. Distopik kitaplar ve romanlara rağmen, eğer
kapitalizmin insan metabolizmasına ve yeryüzüne yönelik yaratıcı yıkıcılığı
yüzyılın ortasında durdurulmazsa durdurulmazsa dünya halklarının, özellikle de
emperyalist hiyerarşinin alt kısmındakilerin karşı karşıya kalacağı çevresel
felaketin düzeyini tahayyül etmek imkânsız.
2020
yılında Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan ve mevcut eğilimleri temel alan “The Future of the Human Climate Niche
/ İnsan İklimi Boşluğunun Geleceği” başlıklı makaleye göre, 2070 yılına kadar
insan iklimi boşluğu dışında 3,5 milyar insanın yaşanamaz sıcaklıklarda, Sahra
Çölü ile karşılaştırılabilecek koşullarda yaşayacağı tahmin ediliyor. (46) Böylesi tahminler bile, kapitalist
faaliyet altında her zamanki gibi insanlığın çoğunluğunun payına düşen muazzam
yıkım düzeyini yansıtmak konusunda başarısız oluyor. Buna tek yanıt, yanmakta
olan evi terk etmek ve şimdi yeni bir ev inşa etmektir. (47)
İşçilerin ve halkların enternasyonali
Tüm dünya genelinde
kendi özel muhitlerinde sayısız insan, kapitalist yıkıcı güce karşı sayısız
mücadeleye katılıyorsa da, ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıf mücadelelerini de
içeren maddi eşitlik için mücadeleler, küresel düzeyde emperyalizme karşı
mücadeleye bağlı. Dolayısıyla, Marx’ın Birinci Enternasyonal’ini model alan
işçilerin yeni bir küresel örgütlenmesine ihtiyaç var. (48) Yirmi birinci yüzyıl için böyle bir Enternasyonal, sadece
Dünya Sosyal Forumu benzeri tartışma aktiviteleriyle ya da Sosyalist ve İlerici
Enternasyonaller denilen şeylerde sosyal demokrat düzenleyici reformların
desteklenmesiyle ilgilenmiş Kuzey ülkelerinden elit entelektüeller grubundan
oluşamaz. Bunun yerine, Chávez ve Amin gibi isimlerce tasarlandığı gibi,
başlangıçtan itibaren kapitalizme karşı sosyalist başkaldırının merkezine
emperyalizme karşı mücadeleyi koyabilmesi için kökünü Güney-Güney ittifakından
alan işçi temelli ve halklar temelli bir örgütlenme olarak kurulması gerekir.
Chávez, 2011 yılında
son rahatsızlığından hemen önce bir sonraki seçimi takiben, Güney-Güney
ittifakına odaklanacak ve yirmi birinci yüzyıl sosyalizmine küresel bir anlam
katacak olan Yeni Enternasyonal (önemle altını çizerek, Beşinci Enternasyonal
değil) adı verilen şeyi başlatmaya hazırlanıyordu. Bu, Latin Amerika Halkları
İçin Bolivarcı İttifak’ı küresel düzeye genişletecekti. (49) Fakat bu, Chávez’in hızlı çöküşü ve zamansız ölümü nedeniyle
hiçbir zaman gün yüzüne çıkmadı.
Bu arada, Dünya
Alternatifler Forumu’nu çekip çeviren Samir Amin’in çabalarından başka bir
fikir doğdu. Amin, uzun zamandır Beşinci Enternasyonal’i tasarlamıştı, bu fikri
2018Mayıs’ının sonlarında bile ortaya koymaya devam ediyordu. Fakat Temmuz
2018’de, ölümünden sadece bir ay önce, bu, halkların durumunu göz önünde
bulundurmayan sadece işçi temelli bir Enternasyonal’in emperyalizme karşı
durmakta yetersiz kalacağı açıkça kabul edilerek İşçiler ve Halklar Enternasyonali
adını verdiği şeye dönüştürüldü. (50) Bunun
sadece bir hareket değil, örgütlenme olacağını söylemişti. Şunu amaçlayacaktı:
“dünyanın bütün emekçi halklarının ittifakı olacak; sadece proletaryanın
temsilcileri olarak nitelenenlerin değil. Hizmet sektöründeki ücretlileri,
köylüleri, çiftçileri ve modern kapitalizm tarafından ezilen bütün halkları
içerecek. İnşası, partilerin, sendikaların ve halkın diğer mücadele
örgütlerinin bağımsızlığını garanti eden çeşitliliğin kabulü ve buna saygı
temelli olmalıdır. Böylesi devrimci bir gelişmenin yokluğunda dünya kaos ile,
barbar uygulamalar ile ve yeryüzünün tahribatı ile yönetilmeye devam
edecektir.” (51)
Bir Yeni
Enternasyonal’in yaratılması tabii ki dünyadan kopuk gerçekleşemez; tüm
dünyadaki devrimci hareketler ve kapitalist sistemden kopuşlarla bağlantılı
olarak halk tabanı düzeyinde yayılan birleşik kitle örgütlerinin içinde ve bu
örgütlerin inşasının bir ürünü olarak ifade bulması gerekir. Amin’e göre,
1955’te Bandung Konferansı’nda başlatılan Üçüncü Dünya hareketiyle bağlantılı
ilk örgütlü mücadelelerde ve Yeni Uluslar arası Ekonomik Düzen için verilen
mücadelede olduğu gibi, Küresel Güney’den geniş ittifaklar yaratacak yeni
girişimler olmaksızın bu gerçekleşemezdi. (52)
Şu üç unsurun hepsi –kopuş, halk tabanı hareketleri ve
ülke-aşırı/kıta-aşırı ittifaklar- onun anti-emperyalist mücadele anlayışında
çok önemliydi. Bugün, bunun, küresel ekolojik hareket ile birleştirilmesi
gerekiyor.
Amin, kapitalizme ve
emperyalizme karşı böylesi evrensel bir mücadelenin, cüret ve daha fazla cüret
ile, her alanda sistemin koordinatlarıyla bağını koparmak ile ve insan
topluluğunun tam tarifi olarak ideal yolunu “herkesten yeteneğine göre, herkese
ihtiyacına göre” ilkesi ile bulacak şekilde ayırt edici özelliğe sahip olması
gerektiğinde ısrarcıydı. Bugün, özgürlük ve zorunluluk mücadelelerinin
kusursuzca çakıştığı bir zamanda yaşıyoruz; bu da bizi, bir zorunluluk olarak
yenilenmiş bir özgürlük mücadelesine götürüyor. Önümüzdeki tercih kaçınılmaz:
yıkım ya da devrim.
Çevirenin notları:
*: Metnin devamında "substantive equality" karşılığı olarak Türkçe "maddi eşitlik" kullanılmakla birlikte, bu kullanım, Marx'ın eserlerinin Türkçeye aktarımlarında ağırlıklı olarak tercih edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun yerine "gerçek" ya da "esaslı eşitlik" kullanımı da uygun olabilmektedir.
**: İnsanların ileri düzeyde egemen olduğu, insanın doğa/dünya üzerindeki tahakküm ve etkisinin üst düzeye çıktığı, insanın özellikle iklim üzerindeki etkisinin büyüdüğü döneme verilen isim. Zaman zaman "yeni bir jeolojik çağ" olarak da adlandırılan Antroposen'in ne zaman başladığına ve gerçekten böyle bir belirlemenin uygun olup olmadığına dair bilim insanları arasındaki tartışmalar devam etmektedir.
NOTLAR:
1) Karl Marx, Kapital, Cilt-1 (Londra: Penguin,
1976), sf.799. Bu bağlamda facia kapitalizmi, Naomi Klein’ın “felaket
kapitalizmi”nden ayrılır. Naomi Klein, Şok
Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi (New York: Henry Holt,
2007). Klein’ın görüşü, sermayenin siyasi-ekonomik projesi olarak
neoliberalizmin, birçoğu sermayenin kendisi tarafından yaratılan ve sermayenin
gücünü arttırmak doğrultusunda tasarımladığı bir “şok doktrini”ni çözüm olarak
dayatacağı her türlü felaketi sistematik olarak nasıl istismar etme arayışında
olduğuna odaklanır. Burada kullanılan felaket kapitalizmi kavramı, daha çok, felaket
eğilimini evrenselleştirecek şekilde, sermaye birikimini diğer bütün sosyal (ve
ekolojik) sonuçların önüne yerleştiren üretim tarzına içkin bir özellik olarak
felaket potansiyelinin birikimsel büyümesiyle ilgilenir. Ayrıca bkz. John Bellamy Foster, “Capitalism and the
Accumulation of Catastrophe / Kapitalizm ve Felaket Birikimi”, Monthly Review,
sayı 63, no. 7 (Aralık 2011), sf. 1-17
2) Bu eli kulağında olan faciaların somut tarifleri
için bkz. John Bellamy Foster ve
Robert W. McChesney, The
Endless Crisis /
Sonsuz Kriz (New York: Monthly Review Press,
2012); John Bellamy Foster ve Brett Clark, The
Robbery of Nature / Doğanın Yağması (New York: Monthly Review Press, 2020): 238–87; John
Bellamy Foster ve Intan Suwandi, “COVID-19 and
Catastrophe Capitalism
/ COVID-19 ve Facia Kapitalizmi”, Monthly Review 72, no. 2 (Haziran 2020), sf. 1–20; Mike Davis, The Monster Enters (New York: OR, 2020).
( 3) Samir Amin, Empire
of Chaos / Kaos
İmparatorluğu (New York: Monthly Review Press,
1992).
( 4) bkz. Ian Angus, Facing the Anthropocene /
Antroposen ile Yüzleşmek (New York: Monthly Review
Press, 2016), sf. 25; James Hansen, Storms of My
Grandchildren / Torunlarımın Fırtınaları (New York:
Bloomsbury, 2009). 2050 yılında net sıfır emisyon için çabalamak bile, Paris
Antlaşması’na dâhil edilmiş olsa da, yeterli değildir ve günümüzde en küçük
ölçekte mevcut olmayan teknolojilere dayanan gerçekçi olmayan varsayımlara
dayanmaktadır. Gerçek şu ki, kalan emisyonlar tarafından belirlenen karbon
bütçesi (küresel sıcaklık ortalamasını 1,5 derecenin altında tutma şansı yüzde
67 iken) her zamanki gibi iş dünyası egemenliğinde 8 yıl içinde tükenecek. bkz.
Greta Thunberg, Dünya Ekonomik Forumu konuşması, Davos, 21 Ocak 2020.
( 5) Johan Rockström ve
diğerleri, “A Safe Operating Space for Humanity,” Nature 461,
no. 24 (2009), sf. 472–75; William Steffen ve diğerleri, “Planetary
Boundaries,” Science 347, no. 6223 (2015), sf. 745–46;
Michael Friedman, “GMOs:
Capitalism’s Distortion of Biological Processes,” Monthly Review 66,
no. 10 (Mart 2015), sf. 19–34.
( 6) István Mészáros, Beyond
Capital / Sermayenin Ötesi (New York:
Monthly Review Press, 1995), sf. 39–71.
( 7) Karl Marx, Kapital,
cilt-3 (Londra: Penguin, 1981), sf. 362.
( 8) Bkz. John Bellamy
Foster, Trump in
the White House / Trump, Beyaz Saray’da (New
York: Monthly Review Press, 2017).
( 9) Sosyalist
yönelimli bir işçi hareketinin Britanya’da ilk kez, Britanya’nın emperyal
hegemonyasının zayıflamasıyla birlikte işçi aristokrasisinin (çoğunlukla
yetişkin erkeklerden oluşan ve kadınları, çocukları, göçmen gruplarını dışlayan)
gerilemesi sayesinde 1880’lerin ortalarında mümkün hale geldiğini ilk savunan,
1885 yılında Commonweal gazetesi için William Morris editörlüğünde yazdığı (sonradan,
İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabının İngilizce baskısına önsöz olan) makalede
Engels idi. Karl Marx ve Friedrich Engels, Collected Works / Seçme Yapıtlar, cilt 26 (New York:
International Publishers, 1975), sf. 295–301. Lenin’in, işçi
aristokrasisine dair ünlü analizi, Engels’in bu yaklaşımı üzerine
temellenmiştir. Ayrıca bkz. Martin Nicolaus, “The
Theory of the Labor Aristocracy / İşçi Aristokrasisi Teorisi”, Monthly Review 21,
no. 11 (Nisan 1970), sf. 91–101; Eric Hobsbawm, “Lenin and the ‘Aristocracy of Labor,’ / Lenin ve İşçi Aristokrasisi” Monthly
Review 21, no. 11 (Nisan 1970), sf. 47–56.
(
10) Anne Case ve Angus
Deaton, Deaths of Despair and the Future
of Capitalism / Umutsuzluk Ölümleri ve Kapitalizmin Geleceği (Princeton:
Princeton University Press, 2020).
( 11) Michael D. Yates, “The Great Inequality / Büyük Eşitsizlik”, Monthly Review 63,
no. 10 (March 2012), sf. 1–18.
( 12) Bhaskar Sunkara, Sosyalist Manifesto’da, Gotha Programı’nın
Eleştirisi’nden ayrık bir Marx imgesi sunar; buna göre, Marx ve Engels,
Komünist Manifesto’da ve başka yerlerde “radikal şekilde dönüştürülmüş
demokratik bir devletin, eskiden özel mülkiyeti barındırdığı ve bunu rasyonel
bir biçimde halkın yönetiminde ve halkın yararına kullandığı” bir gelecek
tasavvur etmişlerdi. Marx’ın görüşlerini doğru bir şekilde tarif etme
çabasından ziyade, böyle bir analiz sadece Sunkara’nın kendi “sınıf mücadelesi
sosyal demokrasisi” tasvirini destekleme anlamına gelir. Bhaskar Sunkara, The Socialist Manifesto / Sosyalist Manifesto (New
York: Basic, 2019), sf. 48, 216–17.
(
1 13) Bkz. “Notes from the Editors / Editörlerden Notlar”, Monthly Review 72,
no. 3 (Temmuz–Ağustos 2020).
( 14) Curtis White, The Barbaric Heart / Barbar Kalp (Sausalito:
PoliPoint, 2009).
(
1 15) Alain Badiou, “The
Communist Hypothesis / Komünist Hipotez”, New
Left Review 49 (2008), sf. 29–42; Alain Badiou, “The Idea of
Communism / Komünizm Fikri”, The Idea of Communism
/ Komünizm Fikri kitabında,
editörler Costas Douzinas ve Slavoj Žižek (London: Verso, 2010), sf. 1–14;
Alain Badiou, The Communist
Hypothesis / Komünist Hipotez (London: Verso, 2015); Jodi
Dean, The Communist Horizon /
Komünist Ufuk (London: Verso, 2018).
( 16) Paul M. Sweezy, “Communism as an Ideal / Bir İdeal Olarak
Komünizm” Monthly Review 15,
no. 6 (Ekim 1963), sf. 329–40.
( 17) Karl Marx, Critique of the Gotha
Programme / Gotha Programı’nın Eleştirisi (New York:
International Publishers, 1938), sf. 9–10, 18. Marx burada “komünist
toplumun ilk aşaması” ve “komünist toplumun daha üst aşaması” terminolojisini
kullanır. Gotha Programı’nın Eleştirisi’nin bu baskısı yazışmaları, konuya dair
Marx, Engels ve Lenin’in notlarını ve Lenin’in Devlet ve Devrim kitabından
paragrafları da içerir. Paris Komünü’ne dair bkz. Karl Marx ve Friedrich
Engels, Writings on the Paris Commune /
Paris Komünü Üzerine Yazılar,
ed. Hal Draper (New York: Monthly Review Press, 1971); Badiou, The Communist Hypothesis / Komünist Hipotez, sf. 127–71.
( 18) Marx, Critique of the Gotha Programme / Gotha Programı’nın
Eleştirisi, sf. 6–10, 14; Karl Marx, Wage Labor and
Capital/Value, Price and Profit /
Ücretli Emek ve Sermaye” kitabında “Value, Price, and Profit / Değer, Fiyat ve
Kâr” bölümü (New York: International Publishers, 1935), sf. 62.
( 19) Marx, Critique of the Gotha
Programme / Gotha Programı’nın Eleştirisi, sf. 10, 17 (Marx), 31
(Engels), 47–56 (Lenin); Marx and Engels, Collected
Works / Seçme Yapıtlar, cilt 25, sf. 247, 267–68. Devletin
sönümlenmesi fikrinin kalıcı önemine dair bkz. Mészáros, Beyond Capital / Sermayenin Ötesinde, sf. 460–95; Henri
Lefebvre, The Explosion / İnfilak (New
York: Monthly Review Press, 1969), sf. 127–28.
( 20) Marx, Critique of the Gotha
Programme / Gotha Programı’nın Eleştirisi, sf. 10; Sweezy,
“Communism as an Ideal / Bir İdeal Olarak Komünizm”, sf. 337–38.
( 21) Karl Marx and Friedrich Engels, The Communist Manifesto /
Komünist Manifesto (New York: Monthly Review Press, 1964), sf. 34–35, 41.
( 22) Marx, Kapital, Cilt 3 (Yordam
Yayınları, İstanbul, 2015), sf. 807
( 23) V. I. Lenin, Selected Works: One-Volume Edition / Seçme Eserler:
Tek Ciltlik Baskı (New York: International Publishers, 1976), sf. 334.
( 24) Isaac Deutscher, Stalin: A Political Biography / Stalin: Siyasi Bir
Biyografi (Oxford: Oxford University Press, 1967), sf. 338; Sweezy, Paul M.
Sweezy ve Charles Bettelheim’in kitabında, On
the Transition to Socialism / Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş
Süreci (New York: Monthly Review Press, 1971), sf. 127.
( 25) Michael
Lebowitz, The Socialist Imperative/ Sosyalist Zorunluluk (New
York: Monthly Review Press, 2015), sf. 71; Karl Marx, Grundrisse (London:
Penguin, 1973), sf. 171–72. Ayrıca bkz. Peter Hudis, Marx’s Concept of the Alternative to Capitalism /
Marx’ın Kapitalizme Alternatif Düşüncesi (Boston: Brill, 2012), sf. 190.
( 26) Sweezy, Sweezy ve
Bettelheim’in kitabında, On the Transition to
Socialism / Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş Süreci, sf. 131.
( 27) Marx ve Engels, Collected Works /
Seçme Yapıtlar, cilt 5,
sf. 52.
( 28) Mauricio Betancourt, “The Effect of Cuban Agroecology in Mitigating the
Metabolic Rift: A Quantitative Approach to Latin American Food Production / “Küba
Agroekolojisinin Metabolik Yarılmanın Hafifletilmesindeki Etkisi: Latin Amerika
Gıda Üretimine Kantitatif Bir Yaklaşım”, Global
Environmental Change 63 (2020); sf. 1–9.
( 29) Georg Lukács, The Ontology of Social Being / Toplumsal Varlığın
Ontolojisi, cilt 2, Marx’s Basic
Ontological Principles / Marx’ın Temel Ontolojik İlkeleri (London:
Merlin, 1978), sf. 6.
( 30) Tersine çevrilemez devrim hususuna dair bkz. Mészáros, Beyond Capital / Sermayenin Ötesinde, 758–68; István
Mészáros, The
Challenge and Burden of Historical Time / Tarihsel
Anın Zorluğu ve Sorumluluğu (New York: Monthly Review Press, 2020), sf. 251–53;
John Bellamy Foster, “Chávez and the
Communal State / Chávez ve Komünal Devlet”, Monthly Review 66, no. 11 (Nisan 2015), sf. 9,
11, 16.
( 31) Marx ve Engels, Seçme Yapıtlar,
cilt 25, sf. 105, 460–62. G. W. F. Hegel, Hegel’s
Logic / Hegel Mantığı (Oxford: Oxford University Press,
1975), sf. 207–20; John Bellamy Foster, The Return of Nature
/ Doğanın Geri Dönüşü (New York: Monthly Review Press, 2020), sf. 16, 20.
( 32) V.I. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm (Sol
Yayınları, Ankara, 1993), sf. 206
( 33) Karl Marx and Friedrich
Engels, Ireland and the Irish Question /
İrlanda ve İrlanda Sorunu (Moscow: Progress Publishers, 1971), sf. 142; Foster ve
Clark, The Robbery of Nature
/ Doğanın Yağması, sf. 76–77.
( 34) Tamás Krausz, Reconstructing Lenin / Lenin’i Yeniden Yapılandırmak (New York: Monthly Review Press, 2015), sf.
184.
( 35) Friedrich Engels, The Condition of the
Working Class in England / İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Marx
ve Engels’in kitabında, Collected Works
/ Seçme Yapıtlar, cilt 4, sf. 394. Engels’in çalışmasının analizi için bkz. Foster, The Return of Nature / Doğanın Geri Dönüşü, sf. 177–97;
Howard Waitzkin, The Second Sickness / İkinci Hastalık (New York: Free
Press, 1983), sf. 70; Ted Allan ve Sydney Gordon, The Scalpel, the Sword: The
Story of Doctor Norman Bethune / Neşter, Kılıç:
Doktor Norman Bethune’in Hikâyesi (New York: Monthly Review Press, 1952), sf. 250.
( 36) Marx, Capital / Kapital,
cilt 1, 348–49. Marx’ın epidemiyolojik analizi için bkz. Foster, The Return of Nature / Doğanın Geri
Dönüşü, sf. 197–204.
( 37) Çevre proletaryası Küresel Güney kavramları için bkz. John Bellamy
Foster, Brett Clark ve Richard York, The Ecological Rift / Ekolojik
Yarılma (New York: Monthly Review Press, 2010), sf. 439–41.
( 38) John Bellamy Foster,
Hannah Holleman ve Brett Clark, “Imperialism in the Anthropocene / Antroposen’de
Emperyalizm” Monthly Review 71, no. 3 (Temmuz-Ağustos
2019), sf. 70–88.
( 39) Samir Amin, Modern Imperialism, Monopoly
Finance Capital, and Marx’s Law of Value / Modern
Emperyalizm, Tekelci Finans Kapital ve Marx’ın Değer Yasası (New York: Monthly Review Press, 2018), sf. 100–101.
( 40) István Mészáros’un Leonardo Cazes ile söyleşisi, “The Critique of the State: A Twenty-First-Century
Perspective / Devletin Eleştirisi:
Bir Yirmi Birinci Yüzyıl Perspektifi” Monthly Review 67, no. 4 (Eylül 2015), sf. 32–37; Mészáros, Beyond Capital / Sermayenin Ötesinde, sf. 187–224. Biçimsel eşitliğe karşıt
olarak maddi eşitlik kavramı, tabii ki Max Weber’in özsel ve formel rasyonalite
arasındaki ünlü ayrımına paraleldir. Bkz. Max Weber, Economy and Society / Ekonomi ve Toplum, cilt 1 (Berkeley: University of
California Press, 1978), sf. 85–86.
( 41) Immanuel Kant, The Philosophy of Kant: Moral
and Political Writings / Kant Felsefesi:
Ahlaki ve Politik Yazılar (New York: Random House, 1949), sf.
417–18; Mészáros, Beyond Capital / Sermayenin Ötesinde,
sf. 193.
( 42) Friedrich Engels, The Origin of the Family, Private
Property, and the State /
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Moscow: Progress Publishers,
1977), sf. 72–73.
( 43) Marx, Critique of Gotha Programme / Gotha Programı’nın Eleştirisi, sf.
9
( 44) bkz. Lebowitz, Socialist Imperative /
Sosyalist Zorunluluk, sf. 111-33
( 45) Sweezy, “Communism as
an Ideal / Bir İdeal Olarak Komünizm”, sf. 338–39.
( 46) Chi Xu ve diğerleri, “Future of the Human Climate Niche / İnsan İklimi
Boşluğunun Geleceği” Proceedings of the National Academy of Sciences 177, no. 21
(2020), sf. 11350–55; Ian Angus, “5 Billion People May Face ‘Unlivable’ Heat in 50 Years / 5 Milyar İnsan
50 yıl İçinde ‘Yaşanamaz’ Sıcaklıkla Karşı Karşıya Kalabilir” Climate & Capitalism, 9 Mayıs, 2020.
( 47) Michael Lebowitz, Build It Now / Onu Şimdi İnşa Edin (New
York: Monthly Review Press, 2006). Marx’ın bir sosyalist ideal olarak komünizm
tasavvurunun, esasen sürdürülebilir bir insani gelişme modeli olduğu üzerine bkz.
Paul Burkett, “Marx’s Vision of Sustainable Human Development / Marx’ın Sürdürülebilir
İnsani Gelişme Tasavvuru” Monthly Review 57, no. 5 (Ekim
2005), sf. 34–62. İlk başlardaki değişimin ölçeğine dair bkz. Andreas Malm,
“Socialism or Barbecue, War Communism or Geoengineering: Some Thoughts on
Choices in a Time of Emergency / Ya Sosyalizm Ya Barbekü, Savaş Komünizmi ve
Jeomühendislik: Acil Durum Halinde Seçeneklere Dair Bazı Düşünceler” The Politics of Ecosocialism, ed. Kajsa Borgnäs ve diğerleri (London: Routledge, 2015),
sf. 180–94. Ekolojik bir medeniyetin ayratılmasına dair ayrıntılı bir görüş
için bkz. Fred Magdoff ve Chris Williams, Creating an Ecological Society (New York:
Monthly Review Press, 2017).
( 48) On the First International /
Birinci Enternasyonal’e Dair, bkz. Karl Marx, On the First
International / Birinci
Enternasyonal’e Dair, ed. Saul Padover (New York: McGraw Hill, 1973); editörler
George C. Comninel, Marcelo Musto ve Victor Wallis, The International
After 150 Years / 150 Yıl Sonra Enternasyonal (New York: Routledge, 2015).
( 49)
Chávez’in planlarına dair bu yorumlar, Mészáros ile 2011
yılında Caracas’ta hükümetle yaptığı ve ikimizin de katıldığı buluşmayı takiben
yapılan söyleşilere dayanır. Ayrıca bkz. István Mészáros, The Necessity of Social
Control / Toplumsal Kontrol Zorunluluğu (New York: Monthly
Review Press, 2015), sf. 199–217.
( 50) Samir Amin, “Audacious Movements Have to Start / Gözüpek Hareketler
Başlamalı” Frontline, 25 Mayıs 2018; Samir Amin, “It is
Imperative to Reconstruct the Internationale of Workers and Peoples / İşçiler ve Halklar
Enternasyonalini Yeniden İnşa Etmek Zorunludur” International
Development Economics Associates, 3 Temmuz 2018.
( 51) Samir Amin ve Firoze Manji, “Toward the Formation of a Transnational Alliance of
Working and Oppressed Peoples / Emekçi ve Ezilen Halkların Ulus Ötesi İttifakının
Tertibine Doğru” Monthly Review 71, no. 3 (Temmuz-Ağustos
2019), sf. 120–26.
52) bkz. Vijay Prashad, The Darker Nations: A People’s History of the Third World / Daha Koyu
Uluslar: Bir Üçüncü Dünya Halkları Hikâyesi (New York: New Press, 2008);
Samir Amin, The Long Revolution of the
Global South / Küresel Güney’in Uzun Devrimi (New York: Monthly
Review Press, 2019).
https://monthlyreview.org/2020/09/01/the-renewal-of-the-socialist-ideal adresinde yayımlanan makaleden
çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için ise buraya tıklayınız
0 Responses to John Bellamy Foster: Sosyalist idealin yenilenmesi