Jacobin yazarı Rajeev Ravisankar, Marksizm ile Hıristiyanlık arasındaki tarihsel ilişkiye, benzerliklere ve ittifak olasılıklarına dair bir yazı kaleme aldı.
Azgın tüketim özendiriciliği ve bir kurtarıcı figürü yüceltmesiyle Christmas, solun büyük kısmı nezdinde lanetli bir şeydir. Doğal olarak, seküler ve bilimsel düşünen solcular arasında bu inanç yitirme hissi Hıristiyanlığa ve daha geniş haliyle dinsel inanca dek uzanır.
Buna karşın, sol politikalar ve Hıristiyanlık yoğun ideolojik kuşkulara karşın birbirini etkilemiş ve ihtilaflı olmayan yollarda birbiriyle kesişmiştir. Marksizm, dine yönelik katı eleştirileriyle bilinirken, Marx, “dini ıstırap”ı, “gerçek ıstırabın ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı protesto”* olarak tanımlamıştır. Engels, Hıristiyanlığın ortaya çıkışını direnişin dip dalgası olarak görmüş ve “Hıristiyanlık, her büyük devrimci hareket gibi kitleler tarafından yaratılmıştır” diye yazmıştır.
İşçi sınıfından Hıristiyanlar, kilise içindeki hiyerarşi ve eşitsizliklere karşı çıkmak, emeği, toprak ve barınma hakkını savunmak, militarizme, ırkçılığa ve yoksulluğa karşı propaganda yapmak için, Hıristiyanlık dâhilindeki ilerici unsurları yakalamışlardır. 1800’lerin sonları ve 1900’lerin başlarında Protestanlar arasında Sosyal İncil (1870-1920 yılları arasında Birleşik Devletler’de öne çıkan dini toplumsal reform hareketidir. Savunucuları, Tanrı Krallığının hem toplumsal hem de bireysel kurtuluş sağladığı şeklinde yorumlarlar; ç.n.) sadece bireysel kurtuluş değil, toplumsal kurtuluşa giden yola işaret etmiştir. Katolik Emekçi hareketi, antimilitarizmi ve yoksullara yardımı vaaz etmeye devam etmektedir.
Bazı Hıristiyanlar –Uluslararası Sanayi İşçileri’nin kurulmasında en önemli şahsiyetlerden olan Thomas J. Hagerty’nin de aralarında olduğu- sosyalist ve komünist düşünceleri (açıkça Marksist değilse de) toplumsal analizlerine ve siyasi pratiklerine dâhil etmişlerdir. Güney Amerika bağlamında, Hıristiyanlık ve Marksizm, ekonomik sömürüyle mücadele eden ve diktatörlüğe, baskıya ve ABD emperyalizmine meydan okuyan yoksullara ve ezilenlere birincil özne rolünü veren kurtuluş teolojisi biçiminde kaynaştırılmıştır.
Hıristiyan memur sınıfı, böylesi bir heterodoksi ile doluydu. 1949 yılında Papa XII. Pius’un ofisi, Katoliklerin, komünist örgütlere katılma, destekleme ve hatta bu örgütlerin yazılı kaynaklarını okumalarını yasaklayan bir buyruk yayımlamıştı. Kurtuluş teolojisinin –San Salvador başpiskoposu Oscar Romero gibi isimler şahsına temsil edilen- birkaç on yıl sonra önem kazanmasıyla birlikte Vatikan, sol öğretiye acımasızca saldırmaya başladı. Kurtuluş teolojisi, Papa II. Jean Paul’un 1979’da iddia ettiği şekliyle “kilisenin ilmihali ile örtüşmez”.
Yine de Hıristiyanlık ile Marksizm arasındaki endişe verici ilişki, yalnızca elit düşmanların filleriyle suçlanamaz. Marksizm’in ateizm ile olan kuvvetli birlikteliğini, solun, dinin ve kiliselerin yönetici sınıfın araçları olduğu doğrultusundaki eskiden beri gelen görüşü ve iki tarafın destekçilerinin birbirlerine yönelik münferit şiddet eylemlerini göz önünde bulundurursak, kuşkucular iki geleneğin köklü bir şekilde bağdaşmaz olduğu konusunda kanıt eksikliği hissetmiyorlardı.
Bu gerilimlerin birkaçını detaylı bir şekilde ele alan bazı düşünürler, uzlaşma zemini bulunduğunu iddia ediyorlar. Andrew Collier’in Hıristiyanlık ve Marksizm: Uzlaşmalarına Felsefi Bir Katkı kitabı böyle bir girişimdir.
2014 yılında yaşamını yitiren Collier, Hıristiyanlık ve Marksizm’i birbirinden ayıran fay hatlarını sümen altı etmemiştir. Hıristiyanlık ve Marksizm kitabının bilhassa önemli olan bir bölümünde –‘Hıristiyanlar ve Marksistler birbirlerinden ne öğrenebilirler’ başlıklı bölüm- birkaç şeye dikkat çeker: Marksizm’in ateizmi, tarihsel materyalizmi ve pasif direniş sorunu.
Birincisine dair Collier şunu savunur: “Marx’ın ateizminin, onun bilimsel sosyalizmi üzerinde hiçbir etkisi ve sosyalist siyasi pratiği üzerinde asli bir etkisi olmamıştır. Ütopyacılık da dahil öteki temel konularda belirgin örtüşme olduğunda ısrar eder: “Günahkarlık öğretisi ile Hıristiyanlık ve gerçekten materyalist Marksizm’in her ikisi de… İnsan toplumunda böylesi olasılıklarla ilgili aşırı iyimserliğe karşı uyarırlar: kusursuz toplum olamaz.”
Her iki cenah aynı tehdit altında: “burjuvalaşma”. Daha zengin insanlar Hıristiyan cemaatine katıldıkça, cemaatin işçi sınıfından olan yandaşlarıyla aradaki toplumsal mesafe açılmıştır. Collier, bu eğilimle mücadeleye dair şunu yazmıştır:
“Hıristiyanlara, nerede yaşıyorlarsa oradaki işçi sınıfı hareketine bağlı olmaları için öncülük edilmeli. Onların davaları adil olduğu için böyle yapılmalı; ancak bu bağlılık aynı zamanda işçi sınıfı yaşamının gerçekliklerine karşı burjuvazinin kayıtsız tavırlarını parçalama doğrultusunda geliştirici bir etkiye sahip olacaktır.”
Collier, Doğu Bloku’nun çöküşüne, “hedeflenen fakat sağlanmasında başarısız olunan post-Stalinist rejimler gibi gerçekten sınıfsız ve adil bir toplum için çalışmak” yerine, “restore edilen/yenileştirilen kapitalistlerle barışarak” yanıt veren Hıristiyanlara da veryansın eder.
Öte yandan Collier, Sovyetlerin “imtiyazlı bürokrasisinin”, “burjuva özlemleri”ni yerer ve “atomize edilmiş bireyleri gereğinden fazla yönetici bulunduran devletle yüz yüze” bırakan, “sosyalist sivil toplum” oluşturmak üzere kendilerine sosyalist diyen devletlerin yetersizliklerinden hayıflanır. Collier burada, sosyalistlerin Hıristiyanların “totaliter ticari tutum” karşısındaki refleksif karşı koyuşlarından ve moda fikirlere karşı direnişlerinden ders alabileceklerini ileri sürer.
Collier, toplumsal kontrolün önemini tekrar ileri sürer:
“Esasen toplumun bireyler, hatta doğa üzerindeki kontrolünü kastetmiyorum; hem doğa hem de insan üzerinde devasa ve çoğunlukla yıkıcı etkisi olan fakat kapitalizmin etkisi altındayken kontrol edilemeyen toplumsal güçler, toplum tarafından yaratılan güçler üzerinde kontrolü kastediyorum.”
Collier, Marksizmin “insanlığın, piyasa güçleri biçimindeki yabancılaştırılmış güçlerden kurtuluşunu” amaçladığı ölçüde Hıristiyanlıkta bir müttefik görür. Her ikisi de “her şeyi alma ve satma” yetisini sınırlama çabasında olmuştur.
İkisi liberalizm ve postmodernizmin karşı tarafında, piyasa mantığıyla teşvik edilen “atomizm” ve “parçalanmaya” karşı durarak felsefi alemde de müttefik işlevi görebilirler. Marksizm de, Hıristiyanlık da, “kapitalizm koşullarında sadece toplumun değil, insanın da parçalanmasını” açıklayabilir ve karşı koyabilir.
Collier’in Marksizm ve Hıristiyanlığı uzlaştırma çabaları sadece bir ittifaka ilişkin politik ihtimallerin altını çizmez, ikisi arasındaki kalıcı uçurumu da vurgular. Çekiç ve haçın buluşması zorlama bir Christmas mucizesi değil, Trump çağında bir politik gereksinimdir.
*: Karl Marx’ın, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi” eserinde geçen, “Dini ıstırap, bir ve aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin afyonudur” cümlesine atıfla.
https://www.jacobinmag.com/2016/12/hammer-cross-left-christian-revolutionary-andrew-collier/ adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız
0 Responses to Marksizm-Hıristiyanlık ilişkisine dair: Çekiç ve haç