“Ya Latin Amerika Dünyayı Yönetirse?” kitabının yazarı ve Londra Üniversitesi Öğretim Üyesi Oscar Guardiola-Rivera, Guardian gazetesinde Hugo Chavez’in ardından icraatlarını ve Latin Amerika siyasetine verdiği yönü değerlendiren bir makale kaleme aldı.
Yazdı, okudu ve çoğunlukla konuştu. Öldüğü açıklanan Hugo Chavez, kelama adanmıştı. Halka açık biçimde haftada ortalama 40 saat konuşurdu. Başkan olarak düzenli kabine toplantılarını desteklemezdi; çoğunu radyo ve televizyondan canlı yayınlanacak toplantılara dönüştürürdü. Politikaların özetlendiğiğ ve tartışıldığı “Alo Başkan” programının sınırları, senaryosu ve telepromptırı yoktu. Progrmaın bir oturumu Caracas’ın gecekondu mahallelerindeki sağlık hizmetini, rap müziği, petrol parası politikasına alışkın ve başkanı bir sihirbaz olarak gören Venezuela halkının özeleştirel irdelenişini, Nikaragua’dan gelen bir heyetle dostane muhabbeti ve yabancı bir gazeteciyle daha az dostane olanını içerirdi.
Nikaragua; Venezuela’nın, ilk adımını Chavez’in attığı ve Küba, Ekvador ve Bolivya’nın yanı sıra bölgedeki neoliberalizme karşı oluşturulmuş bir örgütlenme olan ALBA’daki (Amerika İçin Bolivarcı İttifak; ç.n.) müttefiklerinden biriydi. Birlik şu anda Vietnam’ın gözlemciliği ile birlikte bir dizi Karayip ülkesi ve Meksika’yı kendine katılmaya davet eden bir varlığa sahip durumda. ALBA, Chavez’in en kalıcı mirası, kelamlarının ve tarihsel vizyonunun somut simgesi olacak. Bolivarcı devrim, birçok Latin Amerika hükümeti tarafından paylaşılan ve uygulanan daha geniş bir felsefe için önemli olmuştur. Amacı, yerel ve bölgesel müdahalelerle ve demokrasiyle sıkı bağlar kurarak küresel sorunların üstesinden gelmek ve devletten elini çekmek ya da onu yok etmeye çalışmaktansa devlet ile halk arasındaki ilişkiyi değiştirmektir.
Bu ortak bakış nedeniyle, Brezilyalılar, Uruguaylılar ve Arjantinliler Chavez’i bir aykırılık değil, bir müttefik olarak algıladılar ve Venezuela’nın Mercosur (Güney Amerika Ortak Pazarı; ç.n.) ittifakına alınmasını desteklediler. Chavez’in toplumsal hizmetleri, daha önce dışlanmış olan insanlara yaşamlarını ve siyasi bakış açılarını değiştirirken sağladığı sağlık hizmeti ve okuryazarlık, bu dönüştürücü niyetin boyutunu kanıtlamıştır. Bu, bir çeşit yeni “New Deal”ın (ABD’de Büyük Buhran sonrasında başvurulan ve tüketimin arttırılarak ekonominin canlandırılmasını amaçlayan, belirli düzeyde devletçi/müdahaleci politikaları ve geniş kamusal yatırımları içeren ekonomik uygulamalar; ç.n.) kitle ve halk örgütlülüğüne dayanan toplumsal değişim ile birleştirilmiş halinin düzeltme gayretine benzetilebilirdi.
Gerçeklerin kendisi konuşuyor: hane halkı yoksulluk oranı 1995 yılındaki yüzde 55’ten, 2009 yılında yüzde 26.4’e indi. Chavez başkanlık yemini ettiğinde işsizlik yüzde 15 oranındaydı; Haziran 2009’da bu oran yüzde 7.8 oldu. Bunu Avrupa’daki mevcut işsizlik rakamlarıyla karşılaştırın. Bu süreç içinde Chavez 1998 yılında oyların yüzde 56’sını, 2000’de yüzde 60’ını aldı, 2002 yılında bir darbeden kurtuldu, 2006’da 7 milyondan fazla oy aldı ve geçtiğimiz Ekim ayında oyların yüzde 54.4’ünü elde etti. Ender bulunan bir şeydi; ABD ve Avrupa’da dünyayı Maniheist prizmadan görmeye devam edenler için neredeyse anlaşılmazdı: aynı zamanda bariz bir demokrat olan bariz bir Marksist. Kitlelerin sözlerinin sınırlanması ya da ciddi siyasi işlerde yerleri olmaması gerektiğini düşünenler için Chavez’in mitinglerindeki tüm konuşmalar ve olanlar lanetliydi, üçkağıtçı ve popülist olduğunun ispatıydı. Ancak farkında olan ve mitinglere hep beraber katılan insanlara göre bu, sadece kültürlü, zengin ve tahsilliler için olmayan bir siyaset ve gerçek demokrasiydi.
Tüm bu konuşmalar ve doğrudan temas, Chavez ile Venezuela halkı arasında verilen sözün sürekli yeniden doğrulanması anlamına geliyor. Chavez, kendini sadece kendi içine bakara keşfetmedi, Latin Amerikalıların utanç verici koşullarına ve onların geçmişine bakarak da yaptı bunu. Kendini, Bolivar’ın verdiği kurtuluş sözünde keşfetti. Şöyle yazmıştı: “Ağustos 1805’te Bolivar, Roma yakınlarındaki Monte Sacro’ya çıkmış ve kutsal yemin etmişti.” Chavez, Bolivar gibi Latin Amerika’yı güçlü olanın iradesine bağlayan zincirleri kırmaya söz verdi. Yaşamı boyunca, sömürge ve dolaylı imparatorluk bağları çözüldü. Gümüş Nehri’nden Orinoco Nehri’nin ağzına dek Latin Amerika artık birilerinin arka bahçesi değil. Bu kurtuluş projesi, 2002 yılındaki askeri darbe ya da ABD tarafından tasarlanan Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’yle karşılıklı meydan okuma gibi bir etkileyici mücadeleden bir diğerine atılan milyonlarca kadın ve erkeği kapsadı. Bunlar kazanıldı, başkaları kaybedildi.
Proje tamamlanmamış durumda. Ebedi olabilir ve dolayısıyla Chavez’in gidişinden sonra da mücadele sürecek. Ancak gelecek her nasıl devam edebilirse etsin, Latin Amerikalılar bir ses kazandıkları mevcut durumu kurtarmak için savaşacaklar. Bu insanlar, Latin Amerika’da Chavez’i darbeden sonra yeniden başkanlığa getirdiler. Askeri isyan ya da ilk seçim zaferi değil, bu, Chavez’in siyasi yaşamında kilit olaydı. Bu noktada onun içinde bir şeyler değişti: disiplini zırhla kaplı, sabrı yenilmez, siyaseti ise daha net hale geldi. Chavez ve Castro arasındaki ilişkide dikkate alınan her şeyde daha az bilinen gerçek, Chavez’in siyasi eğitimini, aynı zamanda bariz bir demokrat olan bir diğer Marksist başkana borçlu olduğuydu: Şili Devlet Başkanı Salvador Allende. Chavez, bir keresinde, “Allende gibi pasifist ve demokratız. Allende’nin aksine silahlıyız” demişti.
Allende’nin 1973 yılındaki yenilgisinden Chavez tarafından çıkarılan ders çok önemli. Aşırı sağ ya da Kolombiya’nın devlet bağlantılı paramiliterleri gibi bazıları “Chavizm”in içeriye doğru patlamadığını görmekten memnun olabilir ve sınırları boyunca karmaşaya şahit olmaktan çekinmeyebilir. Ordunun ve Venezuela kitlelerinin desteği ve Brezilya gibi güçlü ve duygudaş komşularının desteği, Bolivarcı devrimin kaderini belirleyecek. Latin Amerika nihayet kendi ayakları üzerinde durduğundan kimse istikrarsızlık istemez. Chavez son günlerinde halk iktidarının kurulmasının gerekliliğini vurgulamıştı ve Comuna gazetesi ile ilgili geçmiş eleştirilerini geliştirmişti. Devrim geriye doğru gitmeyecek. Hayranı olduğu Bolivar’ın aksine Chavez “denizi pullukla sürmedi”.
http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2013/mar/05/hugo-chavez-people-venezuelan-president adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü'nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya tıklayınız
0 Responses to Hugo Chavez, Venezuela halkına verdiği sözü tuttu