Barcelona Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Antonio Gómez Villar, Katalonya merkezli yayın yapan Catarsi Magazin için Annie Ernaux eserlerinin cinsellik, toplumsal sınıf ve utanç ilişkisini, özellikle kadın bedeninin sınıf geçişi, denetim ve özgürleşme deneyimleri bağlamında ele alan bir yazı kaleme aldı. Villar, cinselliğin hem sınıfsal köklerden kaçış hem de toplumsal yükselme aracı olarak deneyimlenmesini, hamilelik ve kürtajın ise beden üzerinden sınıfsal aidiyeti yeniden dayatan kırılma anları olduğunu tartışırken, sınıfın bedende silinmez izler bırakan bir deneyim olduğunu vurguluyor.
Annie Ernaux'nun yaşam yolculuğu, cinsellik ve toplumsal
sınıfın kimlik oluşumunda nasıl iç içe geçtiğini göstermektedir. Çocukluktan
yetişkinliğe kadar olan deneyimleri, sosyal normların, kökenlerin ve utancın,
arzuyu ve kişinin kendi bedeninin sınırlarını nasıl şekillendirdiğini ortaya
koymaktadır.
Annie Ernaux, 1940 yılında Fransa'nın Yvetot (Normandiya)
kentinde doğdu ve çocukluğunu ve gençliğini burada geçirdi. Ailesi kırsal
kesimden gelerek, bir bakkal ve bar işleten küçük tüccarlar oldu. Ailesinin kararlılığı,
burslar ve akademik başarısı sayesinde, özel bir Katolik okulunda mükemmel bir
ilk ve orta öğretim aldı. Daha sonra Rouen Üniversitesi'nde modern edebiyat
okudu. Tüm hayatını, Collège d'Evire'de, ardından Pontoise'da ve son olarak
Centre National d'Enseignement à Distance'da Fransız edebiyatı profesörü olarak
öğretime adadı.
Ernaux, romanlarında çocukluk ve gençlik dönemindeki cinsel ve duygusal deneyimlerini yeniden kurgular. Cinselliğinin kültürel dengesizlik ve sınıf hiyerarşileriyle nasıl kesiştiğini vurgular. Toplumun kuralları ve gelenekleri cinsel uygulamaları çevreliyordu. Müşterilerin dükkân ve barda paylaştıkları hikâyeler, söyleme, yapma ve arzulamanın meşru yollarını belirler. Ebeveynlerinin dükkânı, dedikoduların paylaşıldığı, mahallenin cinsel skandallarının anlatıldığı ve başkalarının, özellikle kadınların davranışlarının yargılandığı ayrıcalıklı bir yerdir. Davranışlar, uzun süredir bastırılmış bedenler için bir dizi yasak oluşturan kolektif ahlakın koruyucuları olan başkalarının bakışlarına ve kontrolüne maruz kalır. Ortam, disiplin ve cinselliğin sürekli denetimi ile merak uyandırıcıydı. Onun için bu, yasakların ve korkuların içselleştirildiği bir “cinsel eğitim” alanı oluşturuyordu.
Bu bağlamda, kadın cinselliğinin tehlikelerle dolu olduğu düşünülüyordu. Zevk her zaman yargılanır ve arzular bastırılmalıdır. Bedenin özgürlüğü yoktur, beden regülasyon ve baskı alanı haline gelir. Beden, şehvet ve cinsel oburluktan kaçınarak evcilleştirilmelidir. Cinselliğin sözlüğü bağlam tarafından koşullandırılır: “gizli”, “görülmemeli”. Çocukluk ve ergenlik döneminde, kadın cinselliğinin sosyal yapısı tüm bu ahlaki ve sosyal geleneklerle şekillenmiştir. 1958'deki ilk cinsel deneyimi, aile ortamında öğrendiği kısıtlı duygusal kaynaklar nedeniyle arzularının kırılganlığını gösterir. Küçük yaşlardan itibaren; bir bakıma saf olmayan, kirli, püriten uygulamalara ve kan kokusuyla dolu olarak görülen bir şey olan cinselliğinin toplumsal sınıf tarafından etkilendiğini fark eder.
Boş Dolaplar kitabında, mastürbasyon yaptığına dair rahibe yaptığı itirafı anlatır. Bunun ardından rahip, bu cinsel pratiğini ayıplar. Ancak Ernaux'nun alter egosu Denise, aldığı olumsuz değerlendirmeyi cinselliğiyle değil, ailesiyle ve sosyal çevresiyle ilişkilendirir. “Günah” ile “kokuşmuş tüccarlar”dan oluşan çevresi arasında bir bağlantı kurar. “Beni çevreleyen, farklılıklarımla, çevremle bağlantılı yapışkan ve saf olmayan bir şey var” diye yazar. Onun “iğrenç” bulduğu şey cinselliği değil, çevresidir. Günah, cinselliğin kirliliği ve sınıfı arasında bir bağlantı kurar. Cinsel korkuları ve çatışmaları, toplumsal kökenleriyle bağlantılı olan toplumsal aşağıda olma duygusu üzerinden ifade bulmaktadır.
Denise sosyal bir zorunluluğa tâbidir: cinsel itibarını korumalı ve kendisinden beklenen rollere uymalıdır. Keşfettiği cinsel zevkler, yeni “yaramaz oyunlar”, onun sefil dünyasının tipik özellikleridir. Yazar Claudia Durastanti benzer bir şeyi şöyle açıklıyor: “Gençken küçük bir kasabada yaşıyordum ve erkeklerle ilişki kuramayacağıma inanıyordum çünkü benim kolay bir kız olduğumu söyleyeceklerdi. Ama zengin arkadaşlarım kuruyordu ve bu durum yadsınmıyordu. Yani damgalanma benim kadınlığımdan değil, sınıfımdan kaynaklanıyordu. Fakir bir kız olarak benim yerim flört etmek ya da cinsel deneyimler yaşamak değildi. Sınıf, cinsiyet sınırlarının aşılmasını ya da ortadan kalkmasını sağlıyordu.”
"Sosyal utanç", Ernaux'nun "Boş Dolaplar"dan itibaren tüm eserlerinde ortak bir tema olsa da, "cinsel utanç" 1958 yazında yaşadığı ilk cinsel deneyimini anlattığı "Kızın Hikâyesi" ile birlikte ön plana çıkacaktır. Ancak onun cinsel utanç duygusu, hem ataerkil şiddet hem de sınıf egemenliği gibi sosyal bağlam içinde anlaşılmalıdır. Utanç, onu kendisi hakkında aşağılayıcı bir yargıya varmaya itiyor. Üst sosyal sınıfın gözünde utanıyor; ama aynı zamanda kendi dünyasının gözünde de: bedeninin düzensizliği, mahremiyeti, arzusu nedeniyle. Utandığı şey cinsel pratikleri değil, bunların yoksullukla, ailesinin ve çevresinin yaşam biçimleriyle olan ilişkisi: değer sistemleri, damgalamanın gücü, sınıflandırmaların ve yerleşik hiyerarşilerin gücü. Hem ekonomik hem de kültürel olarak yoksul bir çevreye ait olmaktan utanıyorum. Ama bu dile getirilemeyen bir utanç, karmaşık bir ifade, gizli bir acı.
Ancak Denise, çocukluğunu ve ergenliğini belirleyen kadınsı uysallık ve teslimiyetten kurtulmak istiyor. Bireysel dürtüleri kontrol etmek için oluşturulan toplumsal kodlara ve normlara direniyor. Kadın bedeninin kontrolü konusunda disiplinsizdir. Sınıf deneyimi, cinselliğini yaşama biçimini belirlemiş, sınıfının norm ve değerlerini içselleştirmiştir. Ergenlik döneminde cinselliğinden nefret ediyordu çünkü bu, aile ortamında sabitlenmiş ve kökeninden itibaren kazınmıştır. Ancak çevresinde kınanacak davranışlar olarak görülen bu tutumlara karşı, cinselliğini kendisi için keşfetmek istemektedir. Cinselliğini özgürce ifade edebilmek için çevresinden kurtulmak istemektedir. Denise, ebeveynlerine, sosyal çevresine ve miras aldığı değerlere karşı gelmenin bir yolu olarak cinsel zevke büyük önem vermektedir. Cinsel deneyimleri, onu ailesinden ayırmaya hizmet etmektedir. Cinsel keşif yoluyla, habitus'u, ebeveynlerinin varoluş biçimlerini, edinilmiş eğilim sistemlerini ve kimliğini şekillendiren mirasları kendinden ayırmaktadır.
Kendi belirlediği cinsel zevk yoluyla Denise, kökenlerinin getirdiği yasaklara meydan okur ve onlardan kaçmasını sağlayan yeni bir kimlik oluşturur. Cinselliği, sınırları aşan bir deneyim ve aynı zamanda sosyal yükselme stratejisi olarak görür. Cinselliği, yeni bir öznellik inşa etmek için kurtarıcı ve koruyucu bir unsur oluşturur. Bu, bir özlem fırsatıdır, ama her şeyden önce bir özgürleşme fırsatıdır. Vücudunu keşfetmesi, sınıf geçişine paraleldir: çevresindeki cinselliğin kültürel temsillerinden kaçarak sosyal sınıfından kaçar. Bu sınıftan kaçış, aynı zamanda, toplumsal sınıfının değerleri ile cinsel hareketsizlik arasında var olan ilişkiye meydan okuduğu ölçüde, cinsel bir özgürleşmedir.
Denise, ergenlik döneminde toplumsal yükseliş için kesin bir strateji benimser: burjuva dünyasına ait olma duygusunu pekiştirmek için orta sınıf erkeklerle cinsel ilişkiye girer. Marc ile uzun süreli ilişkisi hakkında şöyle yazar: “Her şeyi yuttum –onu, orta sınıf çocuğu, iyi yetiştirilmeyi, farklı ortamı.” ‘Zeki, Güzel, Temiz’de (Anna Pacheco romanı; ç.n.) N. karakteri, mahallesinde gözlemlediği cinsellik modelinden, özellikle de arkadaşı Yaiza'da gördüklerinden bahseder ve bunu monoton ve sıkıcı bulur: "Bunca yıldır sadece bir erkekle öpüştüğünü düşünerek nasıl huzur içinde yaşayabildiğini anlayamıyorum […] Bu nedenle Yaiza'dan daha bağımsız hissediyorum." N., üniversite eğitimi almış bir ailenin oğluyla ilk kez yatağa girdiğinde yaşadığı çelişkileri anlatır. Algısı, kendi geçmişindeki cinsel eğitim ve yaşadığı sosyal statü değişikliğiyle ilgilidir. Arkadaşı Yaiza'nın geleneksel davranışlarını reddeder ve arzusunu sosyal bir özlem ufkunda, “kahramanın keşfettiği sınıf erotizminde” tanımlar. Lise arkadaşı Hugo ve Gràcia mahallesinde yaşayan orta sınıf çocuk Pau, iki farklı toplumsal modeli temsil ediyor. İkisi arasındaki zıtlık; cinsiyet, sınıf ve cinsel arzu perspektifinden ele alınır. Arzuya dair bu toplumsal yapılanma çerçevesinde, N.'nin aşağılanmasının ortadan kalkması şu şekilde ifade edilebilir: yeni bir sosyal sınıf, onun cinsel arzusunu şekillendirir.
Denise ise cinselliğini diğer dünyanın davranış kalıplarına göre şekillendirmiş, pratiklerini orada geçerli olan temsil fikirlerine ve normlarına uyarlamıştır. Aynı zamanda, cinselliği potansiyel bir tehdit olarak algılanmıştır: cinsel açıdan sapkın davranışlar onu mütevazı kökenlerine geri döndürebilirdi. Ve bu tehdit gerçekleşti: üniversite ikinci sınıf öğrencisiyken hamile kaldı. Bu hamileliği, çocukluk ve ergenlik döneminde öğrendiği cinselliğin bir sonucu olarak yaşadı. Sınıf kökeni ve cinsel gelişimi derin bir şekilde iç içe geçmişti ve hamilelik, onun sosyal açıdan aşağı konumunu ortaya çıkardı. Hamilelik döneminde, bedenini sınıf kimliğinin merceğinden deneyimledi.
Denise, hamilelik ile bunun tetikleyebileceği sosyal düşüş arasındaki ilişkiyi anlamak istiyordu: "Fabrikadan ve dükkândan kaçmayı başarmıştım. Ancak ne yeniden değerlendirme sınavı ne de edebiyat diploması, alkolik babası ve bekâr annesinin sembolize ettiği miras alınan yoksulluğun kaçınılmazlığını önleyememişti. Bundan kurtulamamıştı ve içinde büyüyen şey, bir anlamda sosyal bir başarısızlıktı." Hamilelik onu işçi sınıfı ortamına geri döndürür ve bununla birlikte, gömülü sosyal korkular yüzeye çıkar. Bu, kazandığı yeni toplumsal kimliğin ortadan kalkması, bir imajın kaybı anlamına gelir. Erkek arkadaşı Marc, hamileliği görmezden gelir ve Denise bunu, burjuva dünyasına entegrasyonunun kapısının yüzüne çarpılması olarak algılar.
“Olay” adlı romanında, her şeyden önce bedensel bir hafızayı ifade eder. Roman, bedene kazınmış tüm toplumsal şiddeti içerir. Hamileliği, sınıfının bedeninde somutlaşmasını, toplumsal olarak belirlenmiş bedenselliğin maddiliğinin kaderinden kaçmanın imkânsızlığını ortaya çıkarır. Kültürel sermaye biriktirerek, orijinal habitusunu değiştirerek sınıfını değiştiren karakterin bedeni, yavaş yavaş burjuva bir form almıştır. Ancak bedenin en derin kısmı olan rahim, toplumsal kökeniyle tanımlanmaya devam etmiştir. Üreme organları, habitusu anlamaz. Toplumsal kökeni rahminde yaşamıştır.
Denise kürtaj yaptırmaya karar verir ve bunu yasadışı olarak yapar. Yasadışı kürtaj, cinsiyet ve sınıf olmak üzere çifte bir şiddetle kesişir: Kürtajın izin verildiği ülkelerde yurtdışında kürtaj yaptırabilecek olanlarla, maddi kaynakların yetersizliği nedeniyle yasadışı kürtaja zorlananlar arasındaki fark. Ancak Denise için kürtajın son derece sembolik bir anlamı da vardır. Doğduğu sınıf açısından bakıldığında kürtaj, bir yenilgi, çocukluğunda yetiştirildiği tüm gelenek ve önyargıları somutlaştıran bir uygulama olarak görülür. Bu nedenle, embriyoyu vücudunda tutmak, toplumsal kökenini kabullenmek, kaçmak istediği talepleri kabul etmek ve bunlara boyun eğmek anlamına geliyordu.
Denise'in rahminde taşıdığı fetüs bir damgadır. Cinsel özgürlüğü ona sosyal başarısızlıktan kaçma imkânı vermiş olsa da, hamilelik ve kürtaj, tam da sınıfından ayrılma sürecinin pekiştiği anda onu kökenlerine geri döndürüyor. Bu yükselişte Denise entelektüel olarak tatmin bulacaktı, ancak bedensellik ortaya çıkar ve bununla birlikte bir gerileme yaşanır. Kürtaj sırasında Denise, sınıf kökenini ve iki sosyal dünya arasındaki çatışmaları hatırlamaya başlar. Sonuçta, kürtaj yaptırmak, onu eski sınıfına zincirleyen köklerini bir kez daha koparmasını sağlayan şeydi. Bu süreci bir kurtuluş olarak yaşar: bu, ona kökeni olan sınıfa bağlı utancından uzaklaşmasını ve sosyal yükseliş sürecini sürdürmesini sağlar.
Ernaux için sınıf, derisinde yaşamayı öğrenemediği bir yaradır. Hamilelik ve kürtaj, onun bastırabileceğine inandığı toplumsal sınıfı günümüze getirir. Bu, bastırılmış olanın geri dönüşüdür: kökenin, geçmişin ve utancın. Ve bir sınırı aşmak için onu geçmek yeterli değildir, çünkü öbür tarafta hiçbir şey değişmez ve onunla tekrar karşılaşma olasılığı her zaman vardır. Toplumsal sınıf, hiçbir kültürel sermaye birikiminin silemeyeceği silinmez izler bırakır. Sınıf, ataletle geriye doğru iten, dikişsiz bir yara izi, hayalet ayak izleri, başarılı anlatının kıvrımlarındaki alt metindir. Kökenin izi, sınıfını kaybetmiş bireyde her zaman mevcuttur. İleriye doğru kaçışta, geçmiş şimdiki zamanda devam eder ve kalıcıdır; inkâr edilemez çünkü kişinin kimliğinin bir parçasıdır. Freud, bastırılmış, inkâr edilmiş geçmişin bizi rahatsız etmek için geri döneceğini çok iyi biliyordu. Rahatsız edici katmanları ve tabakaları, bizi kuşatmak için geri döner. Hatırlanmayan şey, istikrarsız ve hatta kontrol edilemez bir şekilde hareket eder.
https://catarsimagazin.cat/annie-ernaux/
adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.
Gerçeğin Günlüğü’nü;
Twitter üzerinden takip etmek için buraya,
Bluesky üzerinden takip etmek için buraya,
Facebook üzerinden takip etmek için buraya,
Blogun Telegram kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız.
