Yazan: Robert Fisk*
Fevkalade ilkelerin fevkalade adamını, Tom Hurndall’ı tanımış olmayı isterdim.
Tom Hurndall ile tanıştım mı bilmiyorum. O, Irak’a yönelik 2003 yılındaki Anglo-Amerikan işgalinden hemen önce Bağdat’ta bulunan, biz profesyonel muhabirlerin dalga geçtiği haliyle bir çeşit kavim olan bir demet canlı kalkandan biri. Ağaç kucaklayıcıları (‘tree huggers’ ABD’de çevrecilerle dalga geçmek için kullanılan sıfatlardandır, ç.n.), bu çeşit bir şey. Şimdi onu keşke tanısaydım diyorum, çünkü –geriye doğru savaşın korkunç tarihine bakınca- onun günlüğü (yakında yayımlanacak) fevkalade ilkelerin fevkalade adamını gösteriyor. 17 Mart sabah saat 10.26’da Amman Oteli’nde “Canlı kalkan olmayabilirdim. Birlikte hareket ettiğim bu kişilerin inançlarına katılmıyor da olabilirdim ancak ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgali gereksiz ve askerlerinin yaşamını buradaki sivillerinkinin üzerine koyuyor. Bu nedenle Bush ve Blair’in savaş suçlarından yargılanmasını umuyorum” diye yazmıştı günlüğüne.
Hurndall bunu neredeyse hatasız yaptı, öyle değil mi? Bunun savaşın olması ya da olmaması, siyah ya da beyaz gibi basit olmadığını yazmıştı. “Son birkaç haftada duyduğum ve gördüğüm şeyler zaten bildiğim şeyleri kanıtlıyor; ne Irak rejimi ne de ABD ve İngiltere temiz değil. Belki Saddam’ın gitmesi gerekiyor ama… niyetli olunan hava saldırısı tamamen lüzumsuz ve siviller ile silahlı askerler arasında ayrım gözetmiyor. On binler ölecek, belki de yüz binler; binlerce ABD askerini mertçe, göğüs göğse çarpışmakta kurtarmak için. Bu yanlış.” Savaşın arifesinde benim meslektaşlarımdan kaçı bunun gibi şeyler yazdı? Çok değil.
Bağdat elektrik merkezine kısa yoldan girdiklerinde ve 11 yıl önce bir ABD bombası beynine metal parçası soktuğunda korkunç biçimde yaralanan Attiah Bakir ile karşılaştıklarında bile Hurndalları ve onların arkadaşlarını “grubun peşine takılan kızlar” olarak küçümsedik. Hurndall Bağdat’tan gönderdiği bir mailde şöyle yazmıştı: “Şu anda parçanın nereye isabet ettiğini görebilirsiniz. Alnının ortasının üçte birini çökertmiş ve kemiği tamamen çıkarmış. Kırık burnunun kemerinin üzerinde burun boşluğunu kaplayan yaralı deriyle sadece bir delik var.”
Attiah Bakir’in bir fotoğrafı kitaptan dışarı dik dik bakıyor, farkını gösteren, bir dahaki savaş yaklaşırken çalışma alanını terk etmeyi reddeden cesur bir adam. Bakir sadece, Hurndall’ın arkadaşlarından biri Saddam hükümeti hakkında ne düşündüğünü sorduğunda sessiz kalmış. Zavallı adam adına ben ezilip büzüldüm. “Gözetlemeciler” o başlangıç günlerinde her yerdeydiler. Bir siville konuşmak aynı zamanda müthiş bir budalalıktı. Iraklıların yabancılarla konuşmaları yasaklanmıştı. Tüm bu kahrolası “gözetlemeciler” yüzünden.
Cesur bir adamdı
Hurndall’ın tarafsız bir gözdü. “Dünya üzerinde gördüğüm hiçbir yerde Irak’ın batı çöllerindeki kadar çok yıldız yoktu” yazmıştı 22 Şubat’ta. BBC, ITV, WBO, CNN, El Cezire ve diğerleri tarafından kendilerine sorulan “Terörle ve yakında yine olacağı gibi savaşla işlenmiş bir yer nasıl bu kadar güzel olabiliyor” sorusuna Hurndall’ın tek bir yanıtı yoktu. Günlüğüne “Bir, iki ya da yüz yanıtın olabileceğini düşünmüyorum” diye yazmıştı. “Hepimizin kendi yanıtı var, ama hiçbirimiz ölmek istemiyoruz.” Tom adına kehanet gibi kelimeler.
Çeşitli enstantanelerde bencil olmayan biçimde gülümsediğini görebilirsiniz. Al-Rowaishid’deki mülteci tesisini korumaya gitmişti ve Filistinlilerin ağır trajedileriyle karşılaşacağı Gazze’ye doğru boyun eğmez biçimde yol almıştı. O günlerde şunları yazmıştı: “Sabah 8’de uyanıyorum ve 9.30’a kadar yatakta uzanıyorum. Saat 10’da çıkıyoruz. O andan itibaren üzerime askerler tarafından ateş ediliyor, gaz atılıyor ve kovalanıyorum, birkaç metre yakınıma ses bombaları atılıyor ve düşen parçalarla vuruluyorum.”
Hurndall Filistinlilerin evlerini ve altyapı tesislerini kurtarmayı deniyordu ancak sıkça İsrail askerlerinin ateşi altında kalıyordu ve ölüm korkusunu yitirmiş gibi görünüyordu. “Bölgeyi adımlarken onlar (İsrail askerleri) görebildiğim kadarıyla Bradley savaş araçlarından 1-2 saniyelik atışlarla aralıksız ateş ediyorlardı. Tuhaf olan şu ki, biz yaklaşırken ve silahlar ateşlenirken omurgamın aşağısına ufak kıymıklar geliyordu, bundan daha fazlasını değil. Sokağın ortasına doğru yürüdük, turuncu yeleklerimizi giydik ve aramızdan biri hoparlör ile bağırdı: ‘Biz uluslararası gönüllüleriz. Ateş etmeyin!’ Nereden geldiğinden emin olamama rağmen bunu başka bir yaylım ateşi izledi.”
Tom Hurndall Refah’ta kaldı. Özel, özverili bir insani eylemde hayatını kaybettiğinde sadece 21 yaşındaydı. “Tom, yalnız bir Filistinli çocuğu İsrail ordusu keskin nişancısının menzilinin dışına çıkarırken başından vuruldu” diyen anne Hurndall, Tom’un kitabına bir önsöz yazmamı istedi ve bu yazı onun önsözü, tek başına ayakta duran ve bizim hayal ettiğimizden çok daha fazla cesaret gösteren cesur bir adamdı. Ağaç kucaklayıcılarını unutun. Hurndall iyi ve doğru bir adamdı.
* Robert Fisk: İngiliz gazeteci ve yazar. The Independent gazetesi Ortadoğu muhabiri. Hayatının 30 yılını Ortadoğu’da geçirdi. “Büyük Uygarlaştırma Savaşı: Ortadoğu’nun Fethi”, “Dönüş Olmadığının İşareti: İngiltere’yi Ulster’de İflas Ettiren Savaş”, “Savaşın Çağında: İrlanda, Ulster ve Tarafsızlığın Bedeli”, “Ulusa Acımak: Savaştaki Lübnan” ve “Savaşçının Çağı: Seçilmiş Yazılar” kitaplarının yazarı.
http://www.independent.co.uk/opinion/commentators/fisk/robert-fiskrsquos-world-a-brave-man-who-stood-alone-if-only-the-world-had-listened-to-him-1656067.html adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.
0 Responses to Keşke dünya onu dinleseydi