Content feed Comments Feed


Hindistan’da Oscar töreninden önceki gece Slumdog Millionaire’in son birkaç sahnesini yeniden sahneledik. Sahnelerden biri, gösteriyle ilgisi olmayan muazzam yoksul insan kalabalığından oluşan binlerce kişinin Jamal Malik’in kazanıp kazanamayacağını görmek için kenar mahallelerde ve gecekondu semtlerinde toplanmasıydı. Heey, yaptı. Yaptı. Böylece şimdi herkes, Kongre Partisi de dahil, filmin kazandığı Oscarlar için övgü alıyor.

Parti “India Shining”* yerine, başkanlık ettiği Hindistan’ın “başardığını” iddia ediyor. Neyi başarıyor? Slumdog olayında, Hindistan’ın en büyük katkısı kesinlikle siyasi partilerimizin Oscar kazanan bir filmin anlatacağı destansı yoksulluk, gaddarlık ve şiddete gerçek ve olağanüstü bir zemin sağlamaktır. Şimdi bunun üzerine, bu başarı haline mi geliyor? Kutlayacak bir şeyler mi var? Hepimiz için hakkında iyi hissedeceğimiz bir şeyler mi var? Doğrusu, bu maskaralıktan öte.

Ve işte problem: Slumdog Millionaire, gerçek hayattaki kötü adamlarının filmin sinematik başarısından dolayı övgü almalarına geçit veriyor, çünkü zor durumdan kurtulmalarına izin veriyor. Kimseyi suçlamıyor, kimseyi sorumlu tutmuyor. Herkes iyi hissedebilir. Ve işte bundan dolayı kendimi kötü hissediyorum.

Demek ki bu durum filmde nelerin olmadığıyla ilgili. Ne olduğuna dair: Çok iyi çekildiğini düşünüyorum. Ancak bunun ötesinde, “yoksullukta çok para vardır” şeklindeki eski bir atasözünün harika bir illüstrasyonu.

Film etrafındaki tartışma saçma ifadelerle kurulmuş ve bu, filmin milyonlarca dolarlık tanıtım kampanyasına yardım ediyor. Bir taraftan“film Hindistan’ı günışığında göstermiyor” şeklindeki aynı dizeyi papağan gibi tekrarlayan yaşlı Hindistanlı “vatanseverlere” sahibiz. Diğer yandan Slumdog’un Hindistan’ın “parıltısız” derinliklerine inmekten korkmayan cesur bir film olduğunu söyleyenler var.

Yoksulluğu tanrı mı yarattı?

Film, “Hindistan parlıyor” mitini yıkmıyor, bundan uzak. Sadece “parıltısız” Hindistan’ı süpermarketteki bir başka şatafatlı ürüne çeviriyor. Film olarak yönetmeninin ve yazarının diğer işlerindeki gösterişin, siyasetin, dokunun, esprinin, güvenin hiçbirine sahip değil. Kendisi için hesapsızca tükettiğimiz merakı ve ilgiyi gerçekten hak etmiyor. Gülünç bir senaryosu var ve aynı senaryo yazarının yazdığı The Fully Monty’yi sevmemden dolayı beni şaşırtacak biçimde konuşmalar can sıkıcı. Slumdog’daki standart -ve klişe- korkular yığını Alice Harikalar Diyarında’nın bir versiyonu, “Jamal Korku Diyarında”. Film, burada gerçekten ne olduğunun önemsizleştirilmesi dışında bir şeye yaramıyor. Çocukları kaçıran, sakat bırakan ve onları genelevlere satan kötü adamlar bana 101 Dalmaçyalı’daki Glenn Close’u hatırlattı.

Politik olarak film yoksulluğu hamasi bir dayanak yaparak bağlamından koparıyor, yoksulluğu yoksullardan ayrı tutuyor. Hindistan’ın yoksulluğunu bir çöl ya da dağ sırası, egzotik bir kumsal gibi insan yapımı olmayan, doğal, tanrı yapımı bir manzaraya çeviriyor. Ve kamera buna doğru sevgi ile saldırırken, film yapımcıları bu manzarada yaşayan canlılar hakkında daha titiz.

Sen de milyoner olabilirsin

En ufak ölçüde varoşta yetişmiş, dövülmüş, kötü beslenmiş ve maruz kaldıkları yaşamla damgalanmış görünen fakir bir adamın ve kızın rol alması yeterince çekici olmayacaktı.

Bu nedenle Hindistanlı bir model ve bir İngiliz çocuğunu oynatmışlar. Polis karakolundaki işkence sahnesi onur kırıcı. Bariz biçimde İngiliz “varoşlarından” yayılan kültürel inanç, varoş serserisine sözde işkence ediyor olmasına rağmen Hint polisini tamamen yıldırmış. Rolleri paylaşan esmer tenli iki kişi işkencenin kabul ettirdiği birçok şeyi saklamak için çok zayıf. Bu bir kötü aktörlük meselesi değil. Sertlik dengesinin yanlış olması sorunu. Durum, bir Chicago kenar mahallesindeki siyah çocukları Yale aksanıyla konuşurken izlemek gibi.

Filmin gönderdiği işaretler benzer biçimde talan edilmiş. Hindistanlılara, çukurlarla dolu bir otoyolda tam gaz gidiyormuş gibi hissettiriyor. Doğruluğa bir kılıf uydurmuyorum ya da İngilizce olmaması gerektiğini tartışmıyorum veya “yabancılar hiçbir zaman Hindistan’ı anlayamaz” sözü kadar saçma şeyleri ileri sürmüyorum. Bir dolu Hindistanlı film yapımcısının aynı tuzağa düştüğünü düşünüyorum. Aynı zamanda bir dolu Hindistanlı film yapımcısının bu hikâyeyi çok çok daha iyi yaptığını düşünüyorum. “Kim Milyoner Olmayı İster” programının yapımcı şirketi Celador’un başkanı Christian Colson’ın en iyi film yapımcısı Oscar’ını almasına şaşırmadım. Slumdog Millionaire’in sattığı şey şu: Politik görüşlerin gösterilerle yer değiştirdiği büyük kapitalist rüyanın en ucuz sürümü, milyonlarca diğerinin rüyaları gasp edilirken birinin rüyasını gerçeğe dönüştüren piyango, milyonları imkânsız umut uyuşturucusuyla hareketsizleştiriyor. (çok çalış, iyi ol, birazcık şansla milyoner olabilirsin)

Uzmanlar filmin cazibesinin, Batı’da birçok insan için hazineler paçavralara dönüşürken, hazine hikâyelerine dair paçavraların insanlara direnmek için bir şeyler vermesine bağlı olduğunu söylüyor. Ürkütücü bir görüş. Elbette umut dayanıklı maddelerden yapılmış. Zavallı Oscarlar. Hâlâ daha da kötü olabileceğini varsayıyorum. Ya kazanan Ambanilerin (Hindistan’ın en zengin ailesi) yükselişini göklere çıkaran ürpertici film Guru olsaydı? Bu biz dırdırcılara ve şikayetçilere bir ya da iki ders verecekti. Hayır mı?

(*) India Shining: 2003’teki bereketli yağmurlardan sonra Hindistan’da baş gösteren ekonomik iyimserliğe atıfta bulunan politik slogan.

Yazan: Arundhati Roy; “Küçük Şeylerin Tanrısı” isimli kitabıyla ün kazanan Hindistanlı yazar, barış aktivisti, mimar.

http://www.dawn.com/wps/wcm/connect/Dawn%20Content%20Library/dawn/news/entertainment/caught-on-film-india-not-shining-ss adresinde yayımlanan yazıdan çevrilmiştir.

2 Responses to Filmden anlanan: Hindistan “parlamıyor”

  1. Çok güzel çeviri, eline sağlık.

     
  2. malikocas Says:
  3. Filmin hakkını yememek lazım bazı konularda ama oscar bence fazla, kendi eserleri ne de olsa...

    Paylaşım için teşekkürler.

     

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi