Yazan: M. Shahid Alam
Lisans öğrencilerime kapitalizmin ya da pazarın bir eleştirisini sunmak hiçbir zaman kolay olmadı. Çoğu Amerikan gücünün ve refahının temeli olarak bildikleri bu sarsılmaz yerleşik uygulamalarla ilgili hayatı boyunca incitici bir söz duymamış.
Bunlar kutsanmış yerleşik uygulamalar. Özel sermayenin iş, zenginlik ve özgürlük üretmedeki gücü Amerikalıların annelerinin sütüyle aldıkları ana dogmalardan biri. Bu dogmaya -herhangi bir bağlamda- meydan okunduğunu duymak tedirgin ediyor. Bazen bu fikrin doğma büyüme Amerikalı olan birinden çıkmaması nedeniyle yenilir yutulur olmasının zor olduğundan şüpheleniyorum.
Bununla birlikte “serbest” pazarın nadiren ekonomik liderlerin arkasını kaplayan ekonomilerin işini gördüğü tezi tamamen kök salmamış. Aksaklık pazarla birlikte olamazdı. Çok uzun süre Batı, Asyalıların, Afrikalıların ve Latin Amerikalıların tembel, savurgan, rüşvetçi ve hayal gücü kıt olduklarından başarısız olduklarına inandı.
Öğrencilerim –çoğu Amerikalı gibi- kapitalizme küresel kapitalizmin kazananlarının bakış açısından bakmaya şartlanmış. Doğum tesadüfünden dolayı, küresel kapitalizmin sistemin kavşaklarında yoğunlaştırdığı servet ve güçten faydalanan kişiler olmuşlar. Kendileri için çok iyi çalışan bir sistemin Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki diğerleri için nasıl sefalet ürettiğini tasavvur edemezler.
ABD, dünyayı derinleşen durgunluğa sürüklediğinde öğretme görevimden uzaktaydım. Birkaç ay içinde Wall Street’in titanları yere serildi, yok olmaktan vergilerle finanse edilmiş mâli yardımla yok kurtarıldı. İflasın eşiğine gelmişken sendeleyen otomotiv devleri vergi verenlerden yaşam desteği aldı, gelecekleri hâlâ belirsiz. Bu girdapta, bu kocaman dalavereyi yirmi yıl boyunca düzenleyicilere fark ettirmeden işleten saadet zincirlerinin Einstein’ı Bernard L. Madoff bir adım öne çıktı.
Milyonlarca Amerikalı işini kaybetti, milyonlarcası evini kaybetme tehdidiyle yüz yüze, milyonlarcası emeklilik birikimlerinin gözlerinin önünde eridiğini görüyor, milyonlarcası sağlık güvencesini kaybetme tehdidi altında. Main Street’teki Amerikalılar harap edilirken, kurtarılan bankaların yöneticileri milyonları prim olarak almaya devam ediyor. Bu önemsiz şey şimdi kapitalist sistemin kusurları konusundaki Amerikalı toleransının belini kırmakla tehdit etmekte.
Genellikle Amerikan demokrasisi kinini imkanlardan yoksun olanları savunmak isteyecek kadar ahmak olan soldaki yazar ve aktivistlere yöneltir. Değişiklik olsun diye Amerikalılar finans liderlerini, saygıdeğer bankacıları korkunç akıbetlerle tehdit ediyor, hatta ölümle bile.
El Kaide 11 Eylül’de ikiz kuleleri yıktığında izindeydim. Öğrencilerimden uzakta rahatlamışken bazılarının beni saldırıları yapan gruptan sayabileceğinden korktum.
Wall Street’teki kuleler açgözlülük, pervasızlık ve dolandırıcılıkla, insan hayatına hiç saygısı olmayan serbest pazar ideolojisi, finans sektörünü dev bir saadet zincirine dönüştüren kapitalist seçkinler ve onların Beyaz Saray ile Kongre’deki işbirlikçileri tarafından yıkılırken ben yine izindeyim.
11 Eylül bunun yanında “çay partisi” kalacak
Amerikalılar, son insani kayıpları 11 Eylül’ü bir çay partisi gibi gösterecek “terörizm” eylemleriyle karşı karşıya. Bu terörün faillerinin hepsi kendi bahçemizden yetişme; Afganistan dağlarında değil, Harvard, Yale ve Stanford’da eğitim gördüler, bunlar Amerikalılara sıkıntı veren ve Amerikan toplumunun en seçkinlerini oluşturan bankacılar, yöneticiler ve parlamenterler.
Bu yılın sonbaharında okula döndüğümde deneyimleriyle yola gelen öğrencilerle karşılaşmayı bekliyorum. Hiçbir şey kapitalist ideolojinin altını kapitalist krizlerden daha hızlı ve etkili biçimde oyamaz. Kapitalizmin hiçbir eleştirisi kurbanlarını vuran işsizlik, fakirleştirme ve evsizliğin tahribatlarından daha fazla nüfuz edemez. Son olarak aldatılan–küresel kapitalizmin çok merkezinde- Amerikalılar bu sistem tarafından yüzyıllarca kırıp geçirilen başka yerlerdeki, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki kurbanlarla empati kurmayı öğrenebilir.
Kapitalist ideologlar Amerikalıların öfkesini sistemden birkaç kötü adama, birkaç çürük elmaya yönlendirmek için fazla mesai yapmaya devam edecekler. Kongre oturumları günah keçileri belirleyecek, birkaç “cadıyı” asacak. Birkaç kapitalist baron kurban olacak. Toplumsal öfke azalınca, suçu ev satın alan beceriksizlere ve zorunlu tüketicilere atma girişimlerinde bulunulacak. Ne pahasına olursa olsun sistem kurtarılmış olmalı. Kapitalist şov olabildiğince az değişiklikle sürmeli (“show must go” on, ç.n.).
Bununla birlikte kapitalist krizden epeyce ayrı olarak, hükümdarlığın kapitalist çevre ülkelerin bazı parçalarına dönüşü olmayan değişimiyle bağlantılı biçimde yeni teknolojiler eşitsiz gelişmenin dinamiklerini değiştiriyorlar. Yüksek ücretli işçiler –gelişmiş ülkelerde bilinen adıyla orta sınıf- Çin ve Hindistan’daki düşük ücretli işçilere karşı rekabetlerini koruyan uzun süredir keyfini çıkardıkları iltimaslarını yitiriyorlar.
Küresel kapitalizm çok daha fazla biçimde “çevredeki” bazı işçileri, kapitalizmin “merkezindeki” işçiler pahasına zenginleştirecek. Gelecek yıllarda kapitalistler ve merkezdeki işçiler arasındaki düzemece ittifak giderek artan biçimde baskı altına girecek. Bu iki sınıfın menfaatleri çok daha fazla birbirinden uzaklaşacak.
İşçiler büyüyen düzeyde korumacılık için baskı yaparken güçlü şirketler hâlâ açıklıkta ısrarcı olacak. Eski kapitalist merkezlerde sınıf savaşındaki bu uyanış varolan politik düzeni gerecek. Bir asırdan fazla zamandır süren atamadan sonra ayaktakımı şirket seçkinlerini tehdit etmeye başlayacak. Ayaktakımını bilinçsizleştirmek için yeni ve daha etkili araçları kullanmak amacıyla medyadaki ve akademideki entelektüel çıkarcılara yeni vazifeler verilecek.
Zengin ülkelerdeki yüksek ücretli işçilerin giderek büyüyen dilimleri kapitalizmin yeni kurbanları haline gelirken bu kişiler kapitalizmi yavaş yavaş onun kurbanlarının bakış açısından görmeyi öğrenecekler mi? Bu yeni ortaya çıkan gerçeklikte Ortodoks ekonomi ilkeleri eski merkezleri olan Londra, Cambridge ve Chicago’dan Bangalore ve Pekin’deki yeni merkezlerine mi göç edecek?
Eski merkezlerden bakıldığında bu tuhaf bir dünya olacak. Hakikaten, bu sadece batı devletleri tarafından tayin edilen iki asırlık eşitsiz gelişmenin epey gecikmeli bir düzeltmesi olacak. Ne acı ki düzeltme yeterince başarılı olmayacak, bu dünyanın büyük çoğunluğunu yoksulluğa ve hastalığa batmış olarak bırakacak.
http://www.counterpunch.org/shahid03232009.html adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.
M. Shahid Alam: Northeastern Üniversitesi’nde ekonomi profesörü, bu makale yakında (Kasım 2009) çıkacak olan kitabı “İsrail Ayrıcalıklığı: Siyonizm’in İstikrarsızlaştıran Mantığı”ndan alınmıştır. Alam aynı zamanda “Yeni Oryantalizme Meydan Okumak” kitabının da yazarı.
0 Responses to Kurbanlarının bakış açısından kapitalizm