Content feed Comments Feed

İçinde bulunduğumuz on yılın yarısından fazlası boyunca, Latin Amerika borsaları hızla büyüdü. Denizaşırı yatırımcılar, yatırımlarının semeresini aldılar ve kâr payı, kâr ve faiz ödemeleri şeklinde milyarları ülkelerine gönderdiler. Çokuluslu şirketler, engelsiz biçimde ve "teknoloji transferi" ve çevresel kısıtlamaya dair yerel çevrelerden neredeyse hiçbir talep olmaksızın madenciliğe, tarım endüstrisine, bunlarla ilişkili sektörlere doluştular. Latin Amerika yönetimleri, yabancı yatırımcıların kârlarını ülkelerine göndermek üzere için değeri yüksek para birimlerine sınırsız erişime sahip oldukları teminatını vermek amacıyla eşi benzeri görülmemiş döviz rezervi biriktirdi. On yılımız, radikal toplumsal hareketlerin politik ve toplumsal demobilizasyonuna, seferberliklerini benzersiz biçimde sona erdirmelerine şahit olmakta. Yönetimler, özel mülkiyet haklarına uzun dönemli garantilerin yanı sıra, yabancı ve yerli yatırımcılara politik ve toplumsal koruma sağlamakta.

Tek istisna olan Venezüella haricinde hiçbir yönetim, 1990'larda kendilerinden önceki neo-liberal yönetimler tarafından uygulamaya koyulan stratejik ekonomik sektörlerdeki geniş çaplı özelleştirmeleri eski haline döndürmedi. Gerçekten de, bereketli toprakların bir araya toplanması ve merkezileştirilmesi, politik gündemde toprak ve gelir yeniden dağıtımı iddiası olmaksızın devam etti. Denizaşırı ve ulusal bankacı ve yatırımcılar, ekonomideki hızlı büyümeyi kutlar ve daha da önemlisi bölgeye milyarlar yatırarak minnettarlıklarını gösterirken,solcu uzmanlar "yeniden dirilen sol" bulmak istiyor ve 21. yüzyıl sosyalizminin çeşitli biçimlerine dair yazılar yazıyorlar. Özellikle birçok önde gelen ve geniş çapta yayımlanan Avro-Amerikan ilericileri ve solcu entelektüelleri, takipçileri ve okuyucularına kötü biçimde yardım ediyorlar. "Jet uçuşu"na dayanan yorumlar, Latin Amerika'nın sola ve ulusal bağımsızlığa doğru yürüyüşüne dair coşkulu haberler vermekteler. Bu tür düşünüşler, herhangi bir deneyimsel, tarihsel, analitik veya istatistiki altyapıdan yoksun. Chomsky, Tarık Ali, Wallerstein gibi Rio Grande'nin ötesinde hiçbir zaman bir alan araştırması yürütmemiş ya da hatta günümüz Latin Amerika'sından milyarlar kazanan başlıca yatırımcılara danışmanlık yapan türlü türlü yazarlar, aniden rejimlerin toplumsal ve politik doğasının, toplumsal hareketlerin durumunun ve mevcut ekonomi politikalarının uzmanı haline gelmiş durumdalar. Latin Amerika, görevli rejimlerin politik söylemlerini yansıtabilecek Batılı yazarlara meşru hedefmiş gibi geliyor. Şüphesiz ki bu, ara sıra resmi davetleri garanti altına alıyor, ancak Latin Amerika'daki günümüz rejimlerinin mevcuıt mahsullerinin en dikkat çekici sosyo-ekonomik niteliklerini ve onların keskin biçimde tanımlanan kalkınma stratejilerini çok nadiren açıklıyor.

Bağımsız toplumsal hareket liderleriyle yapılan görüşmelerin yanı sıra, kapsamlı saha görüşmelerine, uluslararası kalkınma ajanslarınca yayımlanan istatistiki çalışmalara, ekonomik danışma ve yatırım şirketlerinin raporlarına dayanan geniş veriler, Latin Amerika'nın sosyalizme veya buna benzer bir şeye değil, 21. yüzyıl kapitalizmine doğru yol aldığını öne sürmek için bolca belge sağlıyor.

Gerçekten de, şirket medyası tarafından kutlanan en büyük başarı öykülerinden biri, sosyalist politikaların marjinalleştirilmesi, politik sınıfın liderleri (merkez soldan sağa doğru) tarafından "küreselleşmenin" genel kabulü ve 21. yüzyıl kapitalizminin politikacılarına popülist meşruiyet sağlarken, neo-liberal hayaletlere karşı savaş sürdüren entelektüel/akademik seçkinlerin radikallikten koparılmasıdır.

21. yüzyıl kapitalizmi: Süreklilikler ve değişimler

Yatırımcılar, spekülatörler, çokuluslu şirketler ve Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Ortadoğu'dan ticari şirketler, son yıllarda Latin Amerika liderlerinin sürdürdüğü ekonomik kalkınma politikalarında yarar ve değer buldular. Bilhassa, yeni tesis edilen politik istikrara ve uzun vadeli ve yüksek oranlı kârlar için ekonomik fırsatlara alkış tuttular. Aslında Latin Amerika'ya, ABD ve Avrupa Birliği'nin dengesiz ve değişken pazarlarındakilerden üstün kârlı yatırımlar için pazar gözüyle bakılıyor.

Latin Amerika'daki faaliyetlerinden bildiğimiz gibi 21. yüzyıl kapitalizmi (21C), 20. yüzyıl kapitalizminin çeşitli değişkenleri ile kendi başlıca belirleyici özelliklerini aşıyor. 21C, geç 20. yüzyıl neo-liberal modelinin "serbest piyasa" ilkelerine sarılıyor; erken 20. yüzyılın sömürgeci işbölümü ile benzer şekilde tarım-maden ihracatını ve mamul ithalatını destekliyor. Yoksulluğu ıslah etmek, bankaları kurtarmak, ihracatçıları ve yabancı yatırımcıları desteklemek için milli kalkınma stratejisini, devlet müdahalesi politikalarını ödünç alıyor.

"Geç" ve "daha geç" gelişmiş kapitalist ülkelerde devlet, tarım-maden ihracatçıları ile Brezilya ve Arjantin gibi bazı daha büyük ülkelerdeki endüstriyel kapitalistler (yerli ve yabancı) arasında arabulucu olmak suretiyle önemli bir rol oynuyor.

Liberal ve neo-liberal kapitalistlerin öncelikle sermaye akışındaki pre-kapitalist kısıtlamaları, daha sonra ise kapitalist sömürüyü zorlayan işçi sınıfı ve refah taleplerini yok eden daha önceki biçimlerinin aksine, günümüz heterodoks liberal (ya da "post-neo-liberal") rejimler, işçi sınıfını ve yoksulları yeni ihracat stratejisine koşmaya (ata koşum takmak anlamında, ç.n.) ve atamaya girişiyor. Yüksek emtia fiyatları ve Asya'daki büyüyen pazarlar şeklindeki elverişli dünya piyasası konjonktürü nedeniyle 21. yüzyıl kapitalizmi kısmen "serbest piyasa" ve refah/yoksulluk politikalarını sürdürebilir.

Sermaye akışının düzenlenmesindeki ve "kazanan ve kaybedenlerin ayıklanmasındaki" artan devlet etkinliği, küçük çiftçiler karşısında tarım endüstrisini, küçük ve orta ölçekli üreticiler ve satıcılar karşısında ihracatçıları ve büyük perakende ithalatçılarını destekliyor -"serbest piyasa" tarım-maden ihraç modelinin beslenmesinde devlet müdahaleciliğinin uygunluğunu, aslında önemini, vurguluyor. Bazı sermaye kesimleri, yoksulluk programlarında ve asgari ücretlerin yükeltilmesinde artan devlet harcamalarının sonucu olan muhtemel bütçe açıklarından ve yükselen kamu borçlarından yakınırken, genel olarak çoğu kapitalist "devletçilik"in günümüz versiyonunu tamamlayıcı olarak ve büyüyen yatırım olanakları ve sermaye birikiminin daha büyük hedefleri ile uyuşmazlık içinde değilmiş olarak görüyor.

21C ideologları, "anti-emperyalizm", "21. yüzyıl sosyalizmi" ve And ülkelerinde "demokratik ve kültürel devrim"in (Bolivya) bir başka "yerli" türüne dair görüntü ve anlatıları yansıtarak, özellikle ilk dönemlerinde, sistemin meşruiyetinin güvence altına alınmasında önemli rol oynadılar. Doğal madenleri işlemeye dayanan kalkınma stratejilerine yönelik mevcut güçlü itimat ve stratejik ekonomik sektörler ile topraklarda, yerlilerin arazi taleplerinin olduğu yerlerde veya yakınlarında yabancı şirketlerin verili kuvvetli varlığında, geleneksel yerli ritüelleri ve sembolik temsilleri, anti-emperyalist söylem ve karizma, isyancı halk destekçilerine rağmen (özellikle Peru, Ekvador ve Bolivya'da) 21C'nin çarklarının yağlanmasında kilit rol oynuyor.

Dünya pazarına ilişkin liberal "sömürgeci işbölümü"ne sarılan "merkez sol" olduğu sanılan yönetimlerin çelişkisi, bir dereceye kadar pazarın daha büyük çeşitliliği ile örtülmeleridir. İlk söyleyeceğimiz ikincisinin ekonomik zorunluluklarını yansıtıyor iken, Asya ile yeni ekonomik bağlar, güney-güney dayanışmasının ifadesi olarak sunulurken, "kolonyalite" (sömürgecilik anlamına gelen "colonialism"den türetilmiş bir kelime olarak, ç.n.), ABD ile ekonomik ilişkiler olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte, Çin, darbelerle, gizli operasyonlarla ve askeri işgallerle (en azından Latin Amerika'da) meşgul olmadığı sürece, ABD ile Çin arasında önemli politik farklar vardır.

21C modelinin kilit noktası toplumsal istikrar, liberal demokratik politik çerçevenin muhafazası ve yurttaş egemenliği -hepsi de bu hükümetleri, Venezüella'da (2002) ve Bolivya'daki (2008) başarısız ve Honduras'taki (2009) başarılı darbelerin de aralarında olduğu, bölgedeki ABD destekli darbelerde aşındırdı-.

ABD tarzı militarizm, muhtemel dış istikrarsızlaştırma faktörü ise, şimdi ağırlıklı olarak Kuzey Amerika'da (Meksika), Orta Amerika'da ve And ülkelerinde (Kolombiya) yoğunlaşan ekonomideki ve devletteki narko-kapitalizmin büyüyüşü de başlıca iç tehdittir. 21C'nin açmazı, ABD'nin uyuşturucu ajanlarının istikrarsızlaştırıcı rolü ile bütün başlıca ticari ortaklarla -ABD'nin de dahil olduğu- "iyi ilişkilerin" korunması ihtiyacı arasındaki dengenin nasıl sağlanacağı.

21C Latin Amerika'sında devletin durumu

Yüzyıl sona ererken krizin ve neo-liberalizmin çöküşünün belirmesiyle, devlet ekonomide daha güçlü ve aktif bir rolle ortaya çıktı, özellikle de denizaşırı finansal akışın düzenlenmesi bakımından. Birtakım rejimler (Brezilya, Bolivya ve Venezüella), yabancı çokuluslu kuruluşlarla birlikte gelir paylaşımında devletin rolünü arttırdı. Diğerleri kısmen veya tamamen sıkıntılı birkaç girişimi kamulaştırdı (Venezüella, Bolivya ve Arjantin). Yine de bazıları mali ve makro-ekonomik politikalar üzerindeki "denetleme"sini sona erdirmek üzere IMF'e olan borçlarını kapattı (Brezilya ve Arjantin). Çoğu devlet, ekonomiyi canlandırmak, işsizliği azaltmak ve işçi sınıfının toplumsal taleplerinden bazılarına uyum sağlamak için ekonomik teşvik politikalarını benimsedi. Tüm hükümetler, tarımsal-mineral üretim işletmesine yatırım yaparak ve bunu destekleyerek, kazancı ve ticari malların yükselen fiyatlarından sağlanan geliri yükseltmek üzere tasarlanmış politikaları benimsedi.

Gelecekteki dışarıdan gelen ekonomik şoklara hava yastığı olarak, devletler muhafazakar mali politikaları, bütçe fazlalarını biriktirmeyi, döviz rezervlerini arttırmayı benimsediler.

Devletin rolünün genişlemesine ve onun dünyanın talepleri vasıtasıyla kârı maksimize etmek amaçlı tam vaktinde müdahalesine karşı koymayarak, özel sermayeye bağımlı ortak olarak kaldı. Çeşitli önemli sanayi kuruluşlarının kamulaştırıldığı Venezüella'da bile, devlet kuruluşları Gayrisafi Milli Hasıla'nın yüzde 10'undan azını yaratıyor. Aynı derecede önemli olan devlet ve ekonomi, kamu ve özel, Latin Amerika'da tarımsal-mineral ürünlerin ihraç, mamüllerin ithal edildiği, küresel "sömürgeci işbölümüne" bağımlı. Durağan, kararlı mali bilançolar, geniş çaplı dış rezervler ve nispeten yüksek faiz oranları, mali sermayeyi cezbederken, doğal maddeleri işleme sanayiine verilen önem büyük çapta yabancı yatırımları teşvik ediyor.

Bununla birlikte, güçlü bir devletin görüntüsü, çeşitli tarihsel ve yapısal etmenler tarafından gizlenir. Bazı yönetimler, geçmişteki diktatörlükten kalma üst düzey askeri ve polis yetkililerinin birkaçını tasfiye ederken, askere alma, eğitim ve politik tutum değiştirme de dahil olmak üzere ortada kurumsal bir dönüşüm olmadı. Dahası, bütün hükümetler "darbecilerin okulu" olma konusundaki dile düşmüş tarihe rağmen ABD askeri danışma programları ile askeri tatbikatlar ve eğitimler konusunda işbirliği yapmaya, bunlara katılmaya devam etti. Devlet istikrarı için aynı derecede tehlikeli biçimde, yeni kalkınma stratejisi geçmişte kârları veya çıkarlarının tehdit altında olduğunu düşündükleri zaman askeri yetkilileri arayıp bulan ve darbeleri kışkırtan ticari seçkinlere bel bağlar ve onlara katkıda bulunur.

Latin Amerika devletlerinde şu anda mevcut olan istikrar, kısmen potansiyel olarak değişken olan emtia fiyatlarına ve talebe dayanır, geçmişten taşıdıkları birçok şeyle ve Washington'ın darbe ustalarıyla mevcut çok fazla bağlantılarıyla askeri kurumlar ve özel sektör, toplum ve ekonomi üzerinde hegemonyalarını gösterdikleri sürece demokratik kapitalizmin kurallarıyla devam etmeye hazır.

21. yüzyıl kapitalizmine doğru giden "Ortodoks" ve "Heterodoks" yollar

Bugün ve yakın gelecek için hiçbir Latin Amerika ülkesinin -olası Venezüella istisnası hariç- ekonomiyi kamulaştırmak planı veya projesinin olmadığı gerçeğinden hareketle, en önemli teorik ve pratik sorun, kapitalist kalkınmanın birbirinden farklı yollarını tanımlamak. Kaynağa, yörüngeye, toplumsal müttefiklerine göre, bazı sınır kesişmeleriyle "heterodoks" ve "ortodoks" stratejileri tanımlayabiliriz.

21C'ye yönelik heterodoks yaklaşım, bazı yerel yazarlar tarafından her şeyden önce finans ve üretimin temel araçlarının (bankalar, işletmeler, madenler, ticaret ve tarlaların) özel mülkiyetine dair basit değerlendirmelere ve yüksek faiz veren tahviller ve madenler ile enerji kaynaklarının çıkarılmasından düşük mali hak bedeli istenmesi sevdasına "sıcak para"nın geniş çaplı girişine göz yumularak kimi zaman "21. yüzyıl sosyalizmi" olarak adlandırılabiliyor.

21C'nin ortaya çıkışını anlamanın anahtarlarından biri, onun yaygın politik çalkantı dönemlerindeki kökenlerine ve kendinden önceki "neo-liberal" devir ile ideolojik "ilişkisini kesmesinde" yatar. Radikal kökenler, ortaya çıkan yönetim tarafından benimsenen somut önlemlerde, politika tarzında ve ideolojik olarak meşru kılmanın yeni kaynaklarını arayışta bir iz bırakmıştır.

Neo-liberalizmin ekonomik krizi olarak adlandırılan koşulların gereği olarak, yeni "post neo-liberal" yönetimler, yoksulluğu ıslah etmek, işsizliği azaltmak ve ekonomiyi yeniden canlandırmak için bir dizi popülist önlemler benimsedi. Tüm bu değişiklikler, kapitalist sınıfın çıkarlarını güvence altına alma arayışında "piyasa"nın başarısızlıklarını düzeltmek için etkin devlet müdahalesi anlamına geliyordu. Bu önlemlere, sistemin adaletsizliklerine karşı genel öfkeyi uzlaştırmak amacıyla yüksek dozajda anti-neo-liberal söylem eşlik ediyordu. Bazı durumlarda bu değişikliklere, merkezi planlama, kamu sahipliği veya işçi yönetimi olmaksızın belli belirsiz bir "sosyalizm" göndermesi eşlik ediyordu. Heterodoks yolu takip eden rejimlerin yörüngesi en başta toplumsal baskı ve işsizliğin azalmasıyla ve yeniden canlanmanın kök salmasıyla zamanla aşamalı olarak seyreltilen popülist refah önlemleriydi. On yılın bitimiyle birlikte (2010), post neo-liberal yönetimler gitgide "gelişimsel modernizasyon"a doğru yön değiştirdi. Bu yaklaşım, özel yatırımı, özellikle de yabancı yatırımını ve yüksek büyüme oranına sahip ihracat sektörünü büyütmeyi amaçlayan çok güçlü kampanya ile sürdürüldü. Post-neo-liberal devletin yeniden tanzimi, "neo-liberal" teknokratları, yeni heterodoks liderlikle daha çok uyum sağlayacak başkalarıyla değiştirmenin ötesinde güzelce duraklatıldı. Genellikle çabalar, "ılımlı" sendikalar, toplumsal hareket liderleri ve iş çevresi seçkinlerinin arabuluculuğu vasıtasıyla yerli ve yabancı toplumsal ortaklara daha büyük esnek barınma için gösteriliyor.

21C'ye giden heterodoks yolun, dünyadaki ticari mal artışı ile aynı zamana denk gelmek gibi bir şansı ve ABD-AB tarafından tetiklenmiş finansal kriz ve ekonomik durgunluk sürecini yumuşatan ve kısaltan mali kontrolleri devreye sokacak sağduyusu var.

Kapitalist kalkınmaya doğru "ortodoks" yol, neo-liberal politikaları sert bir baskı rejimi, seçim hilesi ve bazı durumlarda politik alanı kapatma ve heterodoks politikalara neden olabilecek kitlesel ayaklanmaları önleme gibi açık terör vasıtasıyla devam ettirebildi. Ortodoks yol için önemli olan, resmi ekonomide aklanmış ve belirli sektörlerde bir nebze büyüme sağlamış uyuşturucu ve diğer yasadışı aktivitelerdeki on milyarlarca dolarlık geliri getirecek bir lumpen-burjuvazinin doğması ve sağlamlaştırılmasıydı. Heterodoks model, Asya'daki dinamik ortaklarıyla ticaret ve pazarları çeşitlendirirken, ortodoks model hareketsiz ABD pazarlarına adanmış olarak kaldı. ABD emperyalizmi ile karşılıklı bağlar, yerli ekonomik öncelikleri zayıflattı ve üretken olmayan sektörlerdeki (ordu) kamu harcamalarını yükseltti.

21C'nin heterodoks ve ortodoks modellerin farklı sonuçları

Heterodoks ve ortodoks ekonomik performanslar arasındaki en göze çarpıcı farklar, Brezilya, Bolivya, Arjantin ve 2009'a kadar Venezüella'daki dikkat çekici büyümede, yoksulluğun azaltılmasında ve politik demokratikleşmede yatarken, toplumsal gerileme, ekonomik durağanlık ve insan hakları ile demokratik hakların apaçık ihlali ise "ortodoks" Meksika ve Kolombiya'da bulunuyor. Aşırı şiddet, ortodoks neo-liberal politikaların peşinden giden ülkelerdeki politik seçkinlerin yönetiminin ayırt edici özelliği. Bunun aksine, heterodoks politikaları takip eden ülkeler arasında nispeten açık politikalara dayanan bir devlet desteklemesi süreci mevcut. Bu noktada, ekonomik büyüme, politik meşrulaştırma, yoksulluğun azaltılması ve bir siyasi egemenlik düzeneği olarak devlet baskısının reddi arasında güçlü bir korelasyon varmış gibi görünüyor.

Diğer yandan, geniş çapta uyuşturucu kaçakçılığının büyümesi ve ekonomi ve yönetimle kaynaşması, küçük hissedarların zorla mülksüzleştirilmesi için şiddete ve serbest piyasaya güvenme, yönetici elitlerin biçimlendirme ve muhafazasında yozlaşma ve baskıya güvenme arasında da güçlü bağlantı var.

Heterodoks model, kapitalist refahçılık ve üç bölümlü danışma aracılığıyla, toplumsal kaynaşma politikalarını beraberinde getirir ve gerçekleştirir. Ortodoks rejimler, kontrolsüz sermaye piyasaları ve bunların küçük üreticiler, kamu sektörü çalışanları ve yevmiyeli işçiler üzerindeki tahrip edici etkileri vasıtasıyla çalışır.

Heterodoks modeller, her ne kadar ağırlıklı olarak yabancı sermayeyi çekse de, iç pazarla bağlantılı olan ulusal sermayedarları da korur, besler ve destekler, kitle tüketimine bağımlıdır. Bu sektörler her zaman ücretlerdeki periyodik artışlara karşı değildir.

Ortodoks stratejiyi takip eden yönetimler, ağırlıklı olarak ABD pazarlarının reddine ve geniş kapsamlı ordu ve polis harcamalarına bağımlıdır. Asya, Ortadoğu ve diğer bölgelerdeki kârlı pazarlarda başarısız olmuştur. Hatta, Meksika'ya gelecek olursak, ülkenin değişken turist ekonomisine yapısal bağımlılığı, giderek artan biçimde göçmen karşıtı olan ABD'den yapılan göçmen para havalelerini reddi ve umursamaz yönetime bağlı olarak düşüşte olan petrol ihracatı, "serbest ticaret"e (NAFTA) erkenden sarılmasının sonucudur. NAFTA, ülkenin çeşitlendirilmiş üretken temelini tahrip etti ve uyuşturucu kaçakçılığına dönüşü teşvik etti.

Kontrolsüz sermaye akışına dayanan ortodoks stratejinin, iki ana olumsuz sonucu vardır: büyük çapta Meksika sermayesinin -legal ve illegal- ABD'ye kaçmasına neden oldu, özellikle gayrimenkul, bono ve hisse senetlerindeki kaçış Meksika'yı yatırım sermayesinden mahrum etti. İkincisi, Meksika ve ABD maliyesi arasındaki yakın bağlar, Wall Street finansal krizinin Meksika'ya bulaşarak "reel sektör"ün yanı sıra ülkenin mali piyasalarını ve kredi piyasalarını etkilemesine sebep oldu. Bunun aksine, Wall Street ile yakın bağların acısını daha önce çeken heterodoks ekonomilerin çoğunda, bu ülkelerin daha sıkı mali denetimleri, ABD'nin krizinin kendi ekonomileri üzerindeki etkisini seyreltti.

Peru: Heterodoks-Ortodoks stratejilerin melez bir versiyonu


Peru, "ortodoks" neo-liberal politikalara bel bağlarken, heterodoks ekonomilerin yüksek büyüme şeklindeki ayırt edici özelliğini deneyimledi. Ülke, heterodoks kapitalist modelin telafi edici sosyal yardımcılık ve üç parçalı politikaları olmaksızın doğal madenler ihracatı modelini birleştirdi. Peru, ABD ile ikili mübadele ve askeri bağları benimserken, denizaşırı pazarlarını çeşitlendirdi -Asya, ülkenin ana ihracat pazarıdır-. Ülke, başlıca uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı bölgesidir, ancak uyuşturucu ekonomi ve politik sisteme Meksika ve Kolombiya ile aynı derecede egemen değildir. Yoksulluktaki azalma, Venezüella, Brezilya ve Arjantin ile aynı gayretle sürdürülmezken, ülkede şehirli orta sınıfların, özellikle de Lima'dakilerin alım gücü yükseltilmiştir. Bolivya, yerli hareketlerine sembolik temsil, yasal koruma ve politik himaye politikalarını takip ederken, Garcia yönetimindeki Peru, Correa yönetimindeki Ekvador gibi yerli halkların taleplerine saygı göstermektense, "ekonomik modernizasyon" olarak adlandırdıkları yabancıların sahip olduğu maden şirketlerinin yatırımlarını teşvik etmeye daha ilgili.

Ülke heterodoks modeldeki refah tamamlayıcısına aldırmazken, kısıtlı milliyetçi muhalefet koşullarında talebi ve büyük çapta yatırımları arttıran yüksek emtia fiyatları, özellikle de endüstriyel ve kıymetli madenlerdeki yüksek fiyatlar, Peru'nun yüksek büyüme oranını sürdürmesine geçit veriyor. Ülkede, değişimin işaretleri mevcut. Lima'daki son (2010) belediye başkanlığı seçimlerinde, ılımlı merkez-sol adayın, ortodoks neo-liberal rakibini mağlup etmesi, bir dahaki yönetimin ortodoks modeli daha geniş refahçılığa doğru "tadil etmesi" olasılığını yükseltti.

Krizler, çalkantılar ve 21. yüzyıl kapitalizm yolu


Neo-liberalizmin krizleri, çeşitli politik sonuçlar yarattı; Venezüella'ın muhtemel istisna olması dışında, krizlerin hemen sonrasında meydana gelen halk ayaklanmalarının hepsi, bariz olarak farklı biçimleri olsa da kapitalist sonuçlara neden oldu. Latin Amerika devletlerinin çoğu için bu, devlet müdahalesinde bariz artış anlamına geldi, hatta mevduat sahiplerini ve yatırımcıları kurtarmak için, iflas eden ya da iflasa yakın olan bankaların geçici devralınması anlamına: sermayedar davetiyle (veya mecburiyetiyle) bir çeşit "devletçilik". Yeni devletçilik, 21. yüzyıl kapitalizminin ortaya çıkmasının temelleri haline geldi. Uygulayıcıları tarafından açık biçimde ifade edilen "anti-neo-liberal ideoloji", onu sosyalizmin "yeni bir çeşidi" veya en azından bu doğrultuda bir "sıçrama tahtası" olarak gören izlenimci Batı entelektüellerinin kafasını karıştırdı.

Tarihsel perspektiften devletçilik, başlangıçtan itibaren kapitalizmin yeniden canlandırılmasına doğru gerekli ilk adımdır. Görünüşte radikal "ilk adımlar", aslında on yılın sonundaki halk ayaklanmalarının son hamlesidir. Zamanla, özellikle de ekonomik büyüme ve metaların hızlı artışıyla kapitalizm on yılın ortasında havalanma, yükselme deneyimledi. Heterodoks kapitalizm, ayırt edici özelliği olan çeşitli refahçı özelliklerini, katışıksız kalkınmacı perspektif lehine söküp attı. Teknokratlar, geniş çapta uzun vadeli yabancı yatırımların ve "ekonomik modernizasyonun" önemini belirtti. Bu, altyapıda kamu-özel yatırımları, ticari malların düya pazarına doğru hareketinin ivme kazanması anlamındaydı.

Heterodoks modelin sürdürülmüş büyümesi, onu alabildiğine benimseyerek küreselleşmeye dair radikal tartışmaya son verdi. Heterodoks ve ortodoks arasındaki yeni tartışma, "küreselleşme"den ulusal büyümede nasıl faydalanılabileceğine ve dağıtım mekanizmasını sahiplenmek aracılığıyla tüm sınıflar için nasıl iyi sonuç verebileceğine odaklandı. Başka bir deyişle, heterodoks kapitalistler daha büyük küresel entegrasyonun, toplumsal refahın faydalanabileceği serveti derinleştireceğini ve arttıracağını öne sürdü. 2009 krizi süresince elverişsiz küresel koşulların belirmesiyle, fiyatlardaki rekabetin artışı ve geçici düşüşle, heterodoks politika yapıcıları küresel koşulların sosyal harcamalardaki, ücretlerdeki ve maaşlardaki yükselişi engellediğini iddia etti. 2010 yılı ortasıyla beraber, hızlı ekonomik düzelme ve emtia fiyatlarındaki hızlı artışla birlikte, maaş ve ücret gerilimleri arttı.

Yeni heterodoks rejimlerin başlangıcındaki itici güç neo-liberalizmin krizleri idiyse, heterodoks rejimlerin bunu takip eden başarısı, daha muhafazakar bir sağcı politik yapılanmayı yeniden biçimlendirme arayışında olan güçlü şirket çıkarlarında dinamik büyümeyi harekete geçirdi. Bu ikincisi, yani büyüme, ihracat sektörünün maaş ve sosyal yardım giderlerini düşürecektir. Aslında, kapitalist heterodoksinin başarısı ve onun ülkeye geniş çapta sermaye girişine dayanan yüksek büyümeye doğru yörüngesi, sağcı politik alternatifleri de içeren sağa doğru değişimi harekete geçirmiştir.

Kapitalizmin heterodoks ve ortodoks yolları arasında önemli farkların varlığı hâlâ sürerken, bunlara olan yönelim azalıyor. Heterodokslar, uluslararası yatırımcılara yönelik çağrılarını genişleterek daha büyük dünya pazarlarına yönelik ilgilerini arttırırken, ortodokslar, dünyadaki durgunlukla birlikte ekonominin çöküşünü engellemek için daha geniş devlet müdahalesine başvurulmasıyla karşı karşıya kaldılar.

Latin Amerika ülkeleri 2008-2009 krizlerini atlatırken, iyileşen ekonomik performanslar ortodoks ve heterodoks eksenleri ilişkilendirecek gibi görünmüyor. Hızlı düzelmenin belirgin olduğu yerler Brezilya (heterodoks) ve Peru (ortodoks) iken, yavaş düzelmenin en belirgin olduğu yerler ise Venezüella (heterodoks) ve Meksika (ortodoks). Birileri Venezüella ve Meksika'nın ABD pazarına bağımlı olduğundan ve Brezilya ve Peru'nun dinamik Asya pazarları ile bağlarından bahsederken, bizim her bir ülkenin dahili sınıf kompozisyonunu analiz etmeye de ihtiyacımız var. Brezilya ve Peru'daki dinamik yerli ve yabancı sermayedarların aksine, Venezüella ve Meksika'daki "rantiye" seçkinlerinin hakimiyeti, icraatlardaki bazı farklılıklarla açıklanabilir. 21. yüzyıl kapitalist kalkınmasının "dinamik" yolu açık biçimde sorunlu ve belirsiz sonuçlu tanımlanıyor. Ticari malların hızlı artışının uzun bir dönemin mi, kısa bir dönemin mi parçası olduğu meselesi, hakiki 21. yüzyıl sosyalizminin yeniden ortaya çıkması olanaklarının şekillenmesinde belirleyici etmen olabilir.



http://www.lahaine.org/petras/b2-img/petras_roads.pdf adresinde yayımlanan makaleden çevrilmiştir.

0 Responses to James Petras: 21. yüzyıl kapitalist kalkınmasına giden yollar

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi