Tarihçi-kentsel teorisyen-yazar Mike Davis, 6 Ocak günü ABD’de yaşanan ve kongre binasının Trump taraftarlarınca işgal edilmesini de içeren olaylara ilişkin New Left Review için kaleme aldığı yazıda, bu yaşananların Trump devrinin tamamen sona erdiğine ve Trump'ın politik hattının yenildiğine işaret olmadığını vurguluyor.
Demokrasi tapınağımızda dün meydana gelen “kutsala
saygısızlıklar”, sadece bir kara komedi olması bakımından bir “ayaklanma”
teşkil etti. Olan şey özünde, sirk sanatçısı gibi giyinmiş büyük bir motorcu
çetesinin ve savaş artığı barbarların –boyalı yüzüyle kürk ceketini giymiş
biçimde boynuzlu bizon olarak şekil yapan boyalı yüzlü herifin de aralarında olduğu-
en büyük golf kulübüne zorla girmeleri, Pence’in tahtına oturmaları,
senatörleri kanalizasyona kadar kovalamaları, rasgele burunlarını karıştırmaları
ve dosyalarını yağmalamaları ve hepsinden öte, evdeki ahbaplarını göndermek
üzere sonu gelmeyen biçimde selfielerini çekmeleriydi. Yoksa hiçbir fikirleri yoktu. (kusursuz Buñuel ve Dali estetiğiydi:
Yegâne kuralımız çok basit. Herhangi bir rasyonel açıklama türüne elverişli olabilecek
hiçbir fikir ve imge kabul edilmeyecektir.)
Ancak beklenmeyen biçimde derin bir şeyler oldu: Trump’ın
lanetini, düne kadar tutkuları başkanlık kültü tarafından prangaya vurulmuş
olan muhafazakâr savaş şahinlerinin ve sağcı genç aslanların kariyerlerinin üstünden
kaldıran bir deus ex machina*. Bugün, uzun zamandır
beklenen bir cezaevinden firarın işaretiydi. “Gerçeküstü” kelimesi çok fazla
dillendirildi; fakat bu, Senato’daki seçim inkârcılarının yarısının Biden’ı “itidalli
olma” çağrısına yönlendirmesi ve büyük miktarda zehirli dindarlık kusmasıyla
birlikte dün geceki iki partili seks âlemini tam olarak nitelendiriyor.
Açıklığa kavuşturayım: Cumhuriyetçi
Parti, onarılamaz bir ayrışma yaşadı. Beyaz Saray’ın Fuhrerprinzip** standartlarıyla
Pence, Tom Cotton, Chuck Grassley, Mike Lee, Ben Sasse, Jim Lankford ve hatta Kelly
Loeffler şu anda kabul edilemez hainler. Bu, ironik bir şekilde, hâlâ aşırı
sağcı ama post-Trump âlemde başkanlık için çekişen uygun isimler olmalarını
mümkün kılıyor. Seçimlerden beri ve perde arkasında, büyük sermaye ve birçok büyük
Cumhuriyetçi Parti bağışçısı Beyaz Saray ile köprüleri yaktı; bu durumun en sansasyonel
örneği, dün Pence’e, Trump’ı azletmek için 25. maddeyi kullanma çağrısında
bulunan aşırı Cumhuriyetçi Ulusal Üreticiler Birliği’dir. Tabii ki, yönetimin
ilk üç yılında muazzam vergi indirimleriyle, çevresel ve emeğe dair
düzenlemelerde kapsamlı geriye gidişlerle ve uyarıcılarla beslenen borsa ile
yeterince mutluydular. Ancak geçen yıl, Beyaz Saray’ın büyük ulusal krizleri
yönetmekte ya da temel ekonomik ve siyasi istikrarı temin etmekte yetersiz
olduğuna dair kaçınılmaz kabulü getirdi.
Amaç, Trump’tan uzun zamandır
rahatsız olan Koch ailesinin yanı sıra Ulusal Üreticiler Birliği ve Business
Roundtable (İş Dünyası Yuvarlak Masası; “ABD’nin TÜSİAD’ı” diyebileceğimiz sermaye
çevrelerinin çıkar birliğidir; ç.n.) gibi daha geleneksel kapitalist çıkar
grupları ile parti içindeki gücün yeniden hizalanmasıdır. “Ilımlı Cumhuriyetçiler”in
aniden mezardan kaldırıldığına dair bir yanılsamaya düşülmemeli; ortaya çıkan
proje Hıristiyan evanjelikler ve ekonomik muhafazakârlar arasındaki ana
ittifakı koruyacak ve muhtemelen Trump devri mevzuatının büyük kısmını
koruyacak. Kurumsal olarak, güçlü bir genç yetenekler kadrosuna sahip olan
Senato Cumhuriyetçileri, post-Trump cenahı vahşi Darwinci rekabet vasıtasıyla
yönetecek –her şeyden öte McConnell’ı yerinden etme çatışması- ve muhtemelen Demokratların
seksenlik oligarşisi sahneyi terk etmeden önce nesilsel bir haleflik meydana
getirecek. (Önümüzdeki birkaç yılda post-Trump cenahtaki başlıca iç savaşım muhtemelen
dış politika ve Çin ile yeni soğuk savaş merkezli olacak.)
Bu, ayrışmanın bir tarafı. Diğer
tarafı daha çarpıcı: gerçek Trumpçılar fiilen, ağırlıklı olarak Temsilciler
Meclisi’nde saklanan üçüncü bir taraf haline geldi. Trump, kendisini acı
intikam fantezileriyle mumyalarken, bireysel saf değiştirmeler meydana
gelebilecek olsa da iki cenah arasındaki uzlaşma muhtemelen imkânsız hale
gelecek. Mar-a-Lago, onun kararlı takipçilerini, Cumhuriyetçi ön seçimleri
terörize etmek ve Cumhuriyetçilerin güçlü olduğu eyaletlerin yasama organları
ile temsilciler meclisinde büyük bir ölümcül birliğin korunmasını sağlamak için
harekete geçirmeye devam edecek olan Trump’ın ölüm tarikatı için üs haline
gelecek. (Devasa şirket bağışlarına erişen Senato’daki Cumhuriyetçiler, böylesi
zorluklarla çok daha az zedelenebilir durumdadır.)
Yarın liberal uzmanlar, bize,
Cumhuriyetçilerin intihar ettiğine, Trump çağının bittiğine ve Demokratların
hegemonyayı geri kazanmanın eşiğinde olduklarına dair güvence verebilirler. Buna
benzer tehlikeli açıklamalar tabii ki 2015 yılında Cumhuriyetçilerin ön
seçimleri sürecinde de yapılmıştı. O zamanlar çok inandırıcı görünüyorlardı. Ancak
Cumhuriyetçiler arasındaki açık bir iç savaş, Biden’ın iktidarı ilericiler ile paylaşmayı
reddetmesi nedeniyle kendi bölünmeleri yara haline gelmiş olan Demokratlara ancak
kısa vadeli avantaj sağlayabilir. Dahası, Trump’ın elektronik fetvalarından
kurtulmuş olan genç Cumhuriyetçi senatörlerin bazıları, beyaz üniversite
eğitimli banliyö seçmenleri için, ortayolcu Demokratların idrak ettiklerinden
çok daha zorlu rakipler olduklarını kanıtlayabilirler. Her halükârda, yanılma
payı olmaksızın öngörebileceğimiz tek gelecek –aşırı sosyo-ekonomik çalkantının
devamı- siyasi kristal küreleri işe yaramaz hale getiriyor.
*
Deus ex machina,
bir kurguda beklenmedik, olma ihtimali güç ve bazen gerçeküstü bir karakterin
aniden ortaya çıkarak mevcut düğümü ya da sorunu çözmesi durumları için
kullanılan kalıptır; “makine tanrı” anlamına gelir.
** Fuhrerprinzip, Nazi Almanya’sında liderin,
dönem özelinde Führer’in sözünün her türlü kanundan üstün olduğu anlamına gelen
terimdir ve o dönem ülkenin siyasi anlayışının temelini oluşturur.
https://newleftreview.org/sidecar/posts/riot-on-the-hill
adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin
Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için buraya, blogun Telegram Kanalını takip etmek için ise bu bağlantıya tıklayınız.
0 Responses to Mike Davis: Tepedeki isyan