ABD’li yazar-edebiyat
kuramcısı Michael Hardt, geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren David Graeber’in
anısına Jacobin için bir yazı kaleme aldı. Hardt yazısında, Graeber’in eylemci-akademisyen
kimliğini birleştirme ve adanmışlık konusunda örnek bir isim olduğunu ve akademik
ve eylemci bir yaşamın dolu dolu nasıl yaşanacağına dair bir model teşkil
ettiğini ifade ediyor.
David Graeber, örnek niteliğinde bir akademisyen-eylemciydi.
Hepimiz, ara sıra gösterilere katılacak ve imza kampanyalarına imza koyacak çok
sayıda profesör biliyoruz; ve araştırma ve eğitim faaliyeti yürütecek eylemciler.
Bununla birlikte David, bunlardan birine birincil rol vermeyi imkânsız kılacak
şekilde, bahsi geçen her iki alanla da son derece ilgiliydi. Açık bir biçimde,
onun için akademisyenlik ve eylemcilik sürekli bir mübadele ile birbirini
zenginleştiriyor ve aydınlatıyordu.
David ile, 1999 yılında Seattle’daki Dünya Ticaret Örgütü
protestolarını takiben süren büyük küreselleşme karşıtı gösteriler döneminde
tanıştım. Toplantılarda ve gösterilerde hiç şüphesiz zekice müdahaleleriyle
göze çarpmıştı ancak beni en çok etkileyen şey pratik militanlığı, sonu gelmez
toplantılardaki sabrı ve bir sonraki mücadelenin patlak vereceği yere gitmekteki
istekliliğiydi. Gerçekten de, görünen o ki son yirmi yıl boyunca eylemci
çarpışmaların olduğu her yerde ve her zaman hazırdı.
2011 yılında Wall Street’i İşgal Et hareketindeki rolüyle oldukça
tanındı ve tabii ki Rojava’daki mücadelelere verdiği yakın zamanlı destek de
epey görünürdü, fakat daha az görünür olan büyüklü küçüklü sayısız etkinlik ve çarpışmaya
da katıldı. David’in militanlığa adanmışlığını hiçbir zaman bir zorunluluk
olarak, sanki bir fedakârlık yapıyormuş ve bir görevi yerine getiriyormuş gibi
değerlendirmedim. Bunun yerine, cefa ve zorluklarına önem vermeksizin eylemci
yaşam biçiminin mükâfat ve hazlarının farkına varan şanslılardandı.
Japonya’daki G8 toplantılarından önce Temmuz 2008’de Tokyo’da
David ile buluştuğumu hatırlıyorum. Sadece Pasifik’i aşan uçuş nedeniyle değil,
Tokyo Havaalanı’na varışımın akabinde gerçekleşen saatler süren gözaltı ve
sorgulamalardan da rahatsız ve tükenmiş idim. Japon yetkililerin elinde, gözaltına
alınıp sorgulanacak uluslararası eylemcilerin bir listesi vardı. Fakat, David’in
şehir dışındaki bir eylemci kampına katılımdan henüz döndüğünü, yağmur altında
bir çadırda uyuduğunu ve gıda zehirlenmesi yaşadığını öğrendiğimde kendi
kendime acımayı hızla bıraktım. Anlaşılır biçimde, solgun ve halsizdi ama
gayreti asla körelmemişti. Karşı zirvedeki konuşmasıyla ve planlanmış sokak
protestolarında hevesle en öne geçti. Onun enerjisiyle ileriye doğru atılmamak
güçtü.
David’in yazılarının büyük hayranlık beslediğim bir yönü,
ciddi akademik araştırmaları, popüler ve anlaşılabilir –ve çoğu kez hakikaten
komik- yazılarla birleştirme yöntemidir. Bu araştırma ve yazma tarzlarının birleşimi,
gerçekten de akademisyen-eylemci olarak
görünümünün bir başka yönüdür. Yazılarında, örneğin antropoloji tarihindeki
karmaşık iddiaları derinlemesine araştırma konusunda tereddüt etmez, ancak
bunlar her zaman borç ya da kapitalist sömürü gibi elimizdeki güncel politik
sorunlara tatbik edilir. Bu, hiç şüphesiz olağanüstü okuyucu sayısının izahını kısmen yapıyor.
Çalışmalarının müthiş cazibesine katkı sunan bir diğer unsur
da, ben bu terimin uygun olduğunu düşünmesem de genellikle iyimserlik olarak
ifade ediliyor. Kilit nokta, günümüz tahakküm biçimlerine (kapitalist toplumsal
ve ekonomik ilişkileri, devleti, polis şiddetini, bugünün köreltici çalışma
kültürünü ve daha fazlasını içeren) dair analiz ve eleştirilerine her zaman gerçek,
demokratik alternatiflerin olumlanmasının eşlik etmesidir. Her zaman, şüphesiz
antropolog bakışından kaynaklı olarak, günlük etkileşimlerimizde zaten mevcut
olan demokratik toplumsal ilişkilere bir hayli uyum sağlamıştı.
Zira, böylesi demokratik alternatif deneyimleri, eylemci
örgütlerde ve özellikle de son birkaç on yılda işgal ve kampları meydana
getiren tecrübelerde yoğunlaşmakta ve çoğalmaktadır. David, yeni demokratik
ilişkilerdeki küçük tecrübelerin bile, gelecekteki güçlü gelişmelere delalet
edebileceğine dair muazzam bir inanca sahipti. David’in demokratik bir geleceğe
ilişkin güveninin, uzun zamandır bunu gerçekleştirmeyi amaçlayan birçok
mücadele nedeniyle tamamen gerçekçi, kusursuz olduğunu anladığımdan, bunu
iyimserlik olarak –bu terim, başka bir dünyanın mümkün olduğuna ilişkin sadece umuda
işaret ettiği için- adlandırmayı reddediyorum.
David, akademik ve eylemci bir yaşamın dolu dolu nasıl
yaşanacağı konusunda benim için bir model olmaya devam edecek.
https://jacobinmag.com/2020/09/remembering-my-friend-david-graeber
adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.
Çeviri: Gerçeğin
Günlüğü
Gerçeğin Günlüğü’nü Facebook üzerinden takip etmek için buraya, Twitter üzerinden takip etmek için ise buraya tıklayınız
0 Responses to Michael Hardt: Dostum David Graeber’i anmak